Sporun misyonerlerine de dava açılır mı?.
Sizce spor, kıyafet bahanesiyle kadını-erkeği soyundurmak, vatandaşın cebinden parasını çekip almak, cinsiyet ayrımını ortadan kaldırma sapıklığı, ağıza alınmayacak küfürleri maharet saymak, derece yapabilme gerekçesiyle her yolu mübah saymak mıdır? Günümüzün sözde sporu, bu özellikleri taşıması bakımından, ayrıntılarıyla toplum üzerinde etkili olmaya devam ediyor! Oysa ki bizim bildiğimiz sporun tanımında, sağlık ve sosyalleşme adına gerçekleşen eğlenceli oyun ve yarışma türü etkinlikler yer almakta. Bu tanımı günümüzde kim kaybetmiş ki, biz de bulalım! Ulusal-uluslararası olmak üzere, ülkenin en ücra köşesine kadar toplumsal değerlerine dokunma ve yok etme adına, var güçleriyle, topyekûn seferberlik söz konusu…
Sadece spor aracılığıyla olmuyor tabii bu rezaletler. Gazetemizin köşe yazarı, Değerli Büyüğümüz Abdurrahman Dilipak’a yönelik linç girişimine, sizler de şahitsiniz. Toplu halde dava açılıyor. Çok değil (hafızalarımızdan hiç silinmediği için eski diyemiyoruz, o derecede ihanet yüklü ve güncelliğini-sıcaklığını muhafaza ediyor) 28 Şubat dönemi 312 generalin açtığı dava, günümüzde ise KADEM aracılığıyla, Ak Parti Kadın Kolları tarafından 81 ilde suç duyurusunda bulunuldu! Kime ve neyin davası, dikkat kesilmeli! Sayın Dilipak’ın AK Parti ile AKP tanımlamaları arasındaki farkın ortaya koyulduğu açıklayıcı bilgiden kimler, niçin rahatsızlık duyuyor, kimler bu duruma zil çalıp oynuyor, araştırması, dikkat kesilmesi gereken bir durum. Bakın bu süreci Sayın Dilipak nasıl değerlendiriyor; “Ben Sn. Erdoğan’ın, AK Parti içerisindeki meseleye duyarlı kardeşlerimin, yöneticilerin bu süreçten rahatsız olduklarını düşünüyorum. Mücadelem hak uğruna, rıza-i ilahi içindir. Kınayanların kınamalarına aldırış etmeksizin doğru bildiğim yolda mücadeleme dün olduğu gibi bugün de devam edeceğim. Hasbinallahu ve nigmel vekil.”
Hayatı Hakk dava savunmakla geçen Sayın Abdurrahman Dilipak’ın, bahsi geçen yazısından kim ne kadar alınganlık gösteriyor, üzerine pay çıkarıyor ki, süreç adeta toplumsal linç algısı oluşturmaya çalışılıyor. Rahatsızlık taşıdığımız durum, mahkeme süreciyle ilgili toplu olarak hareket edilmesi. Şimdi bunun adı, hak arama mı, yoksa linç girişiminin kilometre taşları mı? Oysa bizim bildiğimiz, öfke ile kalkan, zararla oturuyor. Bu sürecin düşündürücü yanını, gazetemizin bir başka usta yazarı, Değerli Büyüğümüz Yavuz Bahadıroğlu, Sayın Abdurrahman Dilipak ile ilgili dava konusunu şöyle özetliyor, “Kesilen ağaca en büyük üzüntüsünü sormuşlar. ‘Beni kesen baltanın sapı benden ya, ben ona yanarım’ demiş.” Ve Bahadıroğlu eklemiş, ‘Herkes bilsin ki, milyon balta bir Abdurrahman etmez”.. Şimdi yapılması gereken, yanlıştan dönülmesi…
İnsan düşünüyor da spor aracılığıyla hiç de aklının eremeyeceği derecede, insanın gözlerinin içine baka baka toplumun değerlerini, nasıl heba-ihanet edildiği gerçeği var. Bugün gazetemiz ve yazarlarını ‘linç’ girişiminin temel nedeni, Hakk ile Batıl’ın ayırt edilmesi mücadelesinde gösterilen kararlılık. Spor aracılığı ile İslam inanç ve toplum kültür sürecini nasıl Batı Medeniyetinin taşeronluğuyla yapıldığını görmek bizleri, konuyu gündeme taşımak ve hassasiyete dikkat çekmek de birilerini rahatsız ediyor. Sporu araç olarak kullanıp, gençlik başta olmak üzere toplumun genleri-ayarlarıyla oynama, sinir uçlarına dokunma ustaca-sinsice gerçekleştiriliyor. Sporu kendisine maske yapan ve masumane gözüken davranışın arkasında kılık-kıyafet, dövme, kumar, misyonerlik, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi gençlik üzerinde ‘virüs’ özelliği taşıyan bir etkileşim var. Kimlerin bu konuda rahatsız olduğu ve tarafımıza yapılan ölçüsüz saldırıların hangi anlayışın tarafından gerçekleştiğini (seviyemizi düşürmemek için isimleri dillendirmek istemiyoruz) internet arama motorlarında görmek mümkün. Geçen hafta işlediğimiz Üniversitelerin Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Lisans Bölümlerindeki ‘Ritim ve Dans’ konusundaki ahlaksız ve seviyesizce linç girişimi buna son ve en bariz örnek. Kamuoyunun bilmesini isteriz ki; Spor Bilim Uzmanı olarak, Hakkı haykırmaktan uzak, ‘Gerçekler karşısında sessiz kalıp, dilsiz şeytan olmayı’ başkalarını bilmeyiz ama, gazetemiz Yeni Akit ve şahsımıza hiç mi hiç yakışmaz, vesselam!.