• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Osmanlı kadını bencil miydi dediniz?

31 Ocak 2020
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Osmanlı şehirlerinde yaşayan kadının bencil olduğu, sırf kendine yaşadığı, süslenip püslenerek akşama kadar pencerede kocasını beklediği iftiraları atılıyor.

Köy kadınının ise sürekli çalıştığı yalanı atılıyor…

Bu iddiaların gerçekle uzaktan yakından ilgisi yoktur. “bencillik” ise zaten bize Avrupa’dan geçmiş bir hastalıktır. Selçuklu-Osmanlı terkibinin erkeği de kadını da sırf kendilerine yaşamaz, ellerinde avuçlarında bulunanı bölüşürlerdi. Onlar “şefkat” ve “hamiyet” insanlarıydı.

Size, Osmanlı’ya da miras kalan hayırseverlikten bir örnek vereyim. 

Ahlat Beylerinden II. Sökmen’in karısı Şahbânû Hatun fazla âülim yetiştiği için “Kubbetül-İslâm” olarak da anılan Ahlat(ın büyük bir yangın sonucu perişan olan değerleri eserlerini kendi kesesinden tamir ettirip ayağa kaldırmıştı.

Kurduğu vakfiyesinde bakın ne inceliklere parmak basıyor:

1. Kışın kuşların perişan edilmeyerek beslenmesi…

2. Başıboş köpeklerin kontrol ve bakım altında tutulması…

3. Çevreye yaralı yahut hasta olarak gelen leyleklerin bakım ve tedavilerinin yapılması…

4. Vahşi hayatın devamı için dağlara-ormanlara ot ve et bırakılması…

Bunlar hâlâ ulaşamadığımız hayırlardır. Bu çağda bile sokak hayvanlarının eziyet görmesinden şikâyet ediyoruz.

Selçuklu-Osmanlı kadınları sağlam Müslümanlardı: Müslüman olmayanlar da, “hayâ”, “edeb” ve “âdab” sahibiydi. 

Valide Sultanların da çoğu İslâm’a bağlıydı. Bir kez mazeretsiz sabah namazını kaçıran cariyenin üstü çizilir, padişaha eş olma şansını yitirirdi.

Aralarında, evlatlarını (zaman içinde padişah olabilecek şehzadeleri) emzirmeden önce Yasin Sûresi okuyanlara rastlanmıştır. Zaten hayırda yarışmaları, kendi harçlıklarını biriktirip sosyal hayatı kolaylaştıracak tesislere yatırmaları, Müslümanlıktaki seviyelerine delildir. Ne mutlu onlara ki, İslâm’ın “infak” kültürüyle Osmanlı’nın “vakıf medeniyeti”ni yüreklerinde bütünlemiş, bunun sonucu olarak da vatan sathını hayır eserleriyle donatmışlardır.

Meselâ İstanbul fatihi Sultan Mehmed’in eşi Gülbahar Hatun’un (Sultan II. Bayezid ile Gevher Sultan’ın annesi) Edirne’de kendi adına yaptırdığı cami, külliye ve çeşmeleri vardır.

Sultan II. Bayezid’in eşi Hüsnüşah Sultan 1490 - 1503 yıllarında oğlu ile birlikte Manisa’da bulunduğu sırada Hatuniye Camii’ni yaptırmış, yanına “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” hükmüne uyarak “Hüsnüşah Sultan Kütüphanesi”ni tesis etmiştir. Eski kayıtlar, bu kütüphanede 400 civarında yazma eser bulunduğunu belirtmektedir.

Sultan II. Beyazıd’ın torunu Neslişah Sultan, Edirnekapı civarında bir cami yaptırmıştır.

Fatih’in sütannesi Hundi Hatun, Edirne’de 1486’da bir cami yaptırmıştır. Daye Hatun Camii olarak bilinen bu mâbed, ne hazin ki 17 Eylül 1940’ta alınan 75 sayılı kararla 50 liraya satılmıştır.

Sultan II. Bayezid’in eşi ve Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun tarafından 1451 yılında yaptırılan Gülbahar Hatun Camii de maalesef aynı akıbete uğramış, 21 Mart 1935’te 65 lira bedelle eski Keresteci Cafer’e satılmıştır (Ayrıca bu hayırsever sultanın benim doğduğum köyde de bir camii mevcuttur).

Yavuz Sultan Selim’in eşi Hafsa Sultan, oğlu Şehzade Süleyman’ın (Kanuni Sultan Süleyman) sancak şehri Manisa’da valilik yaptığı sırada ona refakat etmiş ve burada cami, medrese, kütüphane, imaret, şifahane, hamam ve sıbyan mektebinden (ilkokul) oluşan bir külliye vücuda getirmiştir. 

Kısaca şunu ifade edeyim ki, bugüne kadar ulaşılabilmiş 30 bin civarında vakıf belgesinin 2309’u hanımlara aittir…

İstanbul’da 1930 yılında yapılan bir tespitle mevcut çeşmelerin yüzde 28’inin, Edirne’deki bütün vakıfların ise yüzde 20’sinin hanımların eseri olması, tarihimizde hanımların da kendilerini toplum hizmetine adadıklarının belgesidir.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Emek

O kesesindeki paralar bugün birilerinin keselerindeki paralara benziyor o günkü halk ve bugünkü halk perişan yaşamış yaşamayanda devam edecek halkında parası varmışdı da kesesinden yaptıramadı

ebu abdulmuttalib el Arabi bin Rükneddin

efendim; biraz da kardes katliamlarindan, demir kafeslerde, mahzenlerde ölümü bekleyen, padisah kardeslerinden hatta ogullarindan bahset!. Avrupa hatta dünya ilim ve bilim pesinde kosarken, yeni icadlar yaparken, bizim Lale devrini anlat..
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23