• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Tarih de insaf ve vicdan ister

15 Eylül 2021
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Muhalefetin tarih ve ecdat düşmanlığını, iktidarın ihmal ettiği gençliği ve son dönemlerde yaygınlaşan ‘Kemalizm Putçuluğu’nu, ‘mâzi-hal-istikbal’ köprüsünün yıkılmaya maruz bırakıldığını görünce ders çıkarıp ibret alacağımız delilli birkaç olayı okuyucularımla paylaşmak istiyorum. Tarihin insaf ve vicdan istediğini hatırlatarak…

‘Din-dil-tarih şuuru’ verilmesinin ihmali, inkılap adı altında yapılan kültür katliamı, zihin, zaman ve zemin işgali, bunlara sessiz kalınması, çığırtkanlık yapan eyyamcı ve istismarcıların hâkimiyeti; tarih notlarımdan ibret alıp ders çıkarıp yanlışları savunmayıp (belki nefs muhasebesi yapılmasına vesile olur düşüncesiyle) iç dünyamı satırlara dökme ihtiyacı hissettim. Nasıl mı? Duayen yazar Burhan Felek’in şu cümlesiyle başlayalım.  

‘Harf ve dil devrimlerinden bir müddet sonra en yakın geçmişle bile rabıtalarımızın, bağlarımızın koptuğu acı bir gerçektir. Bu; geçmişin –iyi kötü- bütün adabı erkânı, usul ve adetleri hakkında hiçbir şey öğrenmememize sebep olan lüzumsuz ve yersiz bir eskiye küsmek, geçmişten iğrenmek gibi acayipliklerimizin bir neticesi olmuştur. Çünkü bazı aydınlarımız devrimi, devirim sayıp gerimizde kalan her şeyi devirmeyi iş edinmiştir.’ 

Osmanoğulları’nın Dramının ifadesiyle başlayalım. Hanedan-ı Al-i Osman’ın başına gelenler, ilmi, tarihi olarak üzerinde araştırma tezleri, doktoralar yapılacak kadar mühimdir. Edebiyat, şiir, bilhassa piyes, facia, dram sahneleri için tükenmez bir kaynaktır. Milleti heyecana sevk etmek, coşturmak, ağlatmak için daha ne lazımdır? Onların başına gelen felaket kimin başına gelmiştir? Haydi, rejim değişecek, padişahı ve etrafındaki birkaç kişiyi hudut harici ettin! Bir kere, bunları sefil perişan edip de dünyaya karşı kendini rezil rüsva etmeyecektin. Ya ötekilerin günahı neydi? Çoluk çocuk, kadınlar, damatlar, gelinler, uzak yakın akrabalığı bulunan Osmanoğulları, neden bir günde apar topar sürüldüler? Bu insanların, evi barkı, işi gücü, ailesi var. Nereye gidecek, nerede yaşayacak, nasıl geçinecek, çocuklar ne olacak? Altı yüz elli senelik hanedanın yaptığı hizmetlerin karşılığı böyle mi verilecekti? Bunların suçu ne, kime ne yapmışlar? Böyle zulüm böyle haksızlık olur mu? Osmanoğulları’ndan, ehl-i salip, haçlılar, Avrupa intikamını bu şekilde aldı: “Sizin ecdadınız mıydı, Kosovalara gelen, Viyanaları kuşatan, haçlı ordularını yenen, İstanbul’u alan, çan kulelerinde ezan okutan? Çekin bakalım cezanızı” dediler. Avrupa bu intikamı; memleket istiklaline kavuştu diye bayramlar yapılırken aldı. Hâkimiyet kayıtsız şartsız ‘Türkündür’ dendi. Ama zavallı Türk, hanedanına bile sahip çıkamadı. Fatih’in torunlarını bile koruyamadı. 

*Ay yıldızlı şapka teklifinin tepkisi: Şapka inkılâbından sonra Ankara Valisi Yahya Galip  Bey’in İsmet İnönü’ye gelerek: “Şapkanın ortasına bir ay-yıldız koyalım ki, diğer milletlerden farkımız belli olur’’ demesi üzerine İnönü: “Canım biz inkılâpları farkımız olmasın diye yapıyoruz. Sen ne teklif ediyorsun!’’ diye çıkışır. 

*Saraydan sürgüne acı hatıra! Sultan Abdülhamid’in torunu Osman Nami Osmanoğlu da yıllar boyu vatan hasretiyle yanıp kavrulanlardan… Osmanoğlu, o acı dolu sürgün yıllarına ait duygu ve düşüncelerini şöyle ifade eder: “Gurbeti, vatansızlığı anlayamazsınız. Hepimizin evinde Türk toprağı vardı. Yıllarca, başucumda Çamlıca toprağıyla yattım. Çocuklarım Türkiye’de büyüsün, Türkiye’de evlensin, Türkiye’de yaşasın istedim. Her işi denedim. Hamallık yaptım, yağlı boya tablo sattım. İzin çıkınca koşarak geldik; ama ‘Niçin geldiniz?’ diyenler oldu. Nasıl yaşadığımızı bilmeyerek, hâlâ altın arabalarla gezdiğimizi sandılar.”Osmanlı’ların 35. Padişah Mehmet Reşat’ın oğlu Şehzade Ömer Hilmi Efendi’nin kızı Mukbile Sultan, bugünkü resmi adıyla Emine Mukbile Osmanoğlu da yaşadığı acı sürgün hayatını şöyle dile getirir: “Söğüt’ten elde kılıçla çıkıp, Viyana’ya kadar gidenlerin torunuyduk. Türkiye’nin fenalığını nasıl düşünürdük? Ama memlekette 600 sene hizmet ettikten sonra bir gecede kovulduk. Diş değiştirirken kovuldum, saçlarıma ak düştüğünde dönebildim.” Bu çilekeş kadının dönerken yaşadıkları da ayrı bir hüzünlü yüküdür: “Eminönü nüfus memuru gözümün içine baka baka, ‘Dinin nedir?’ diye sordu. ‘Ailemi biliyorsunuz beyefendi, ne olabilirim?’ dedim. Dinlemedi bile. Israr etti. ‘Hanım, hanım, formalite böyle, buraya senin dinini yazmaya mecburum’ dedi. Müslüman olduğumu söylerken hüngür hüngür ağlıyordum.” Sarayda doğup sürgünde bir ömür tüketen bu asil ihtiyar, yetmiş altı yılın verdiği yorgunluk ve acıların, saçlarını erken ağarttığını söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Memlekette 600 yıl hizmet ettikten sonra, bir gecede kovulduk. Aç kaldık, ellerimizdeki hamam taslarına kadar sattık. Ama Türkiye için, bir gün bile kötü şey düşünmedik. Ailemin sonu felaket olmuştu olmasına da, Türkiye kurtulmuştu. 

*Ülkenin Şartlarına Yabancı Milletvekili: Bir sohbette İtalyan büyükelçisi, yazar ve milletvekili Ruşen Eşref Beye hitaben; “İstanbul’da köprü üstünde bile o kadar sefalet göze çarpıyor ki hükümetiniz buna karşı bir şey düşünmüyor mu?” demesi üzerine Ruşen Eşref “Eskiden tekkeler vardı. Bu işsiz güçsüz insanlar tekkelerde barınırlardı, şimdi tekkeler kapanınca bunlar sokaklara döküldüler” cevabını verir. İtalyan büyükelçi devamla; “O halde, neden tekkeleri kapattınız? Madem bu kadar faydalı sosyal iş görüyorlarmış” der. Ruşen Eşref Bey: “Ama bu hal yalnız İstanbul’dadır.” Bu kez Çekoslovakya elçisinin; “Hayır, yoksulluk yalnız İstanbul’da değil, bütün Anadolu’da var. Siz memleketinizi tanımıyorsunuz; çünkü gezmiyorsunuz. Ben her sabah altı saat atla Ankara’nın civarında dolaştığım gibi, bütün Anadolu’yu da geziyorum. Maalesef her yerde büyük bir fukaralık göze çarpıyor” diyerek ülkenin şartlarına yabancı milletvekilimize unutulmaz bir ders verir. (Mustafa ARMAĞAN’ın Akit TV’deki Tarih programlarını ve Akit Gazetesi’ndeki yazılarını, yakın tarih kitaplarını takip edebilirsiniz. Meselâ ‘Satılık İmparatorluk’ kitabı.)

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Hasan yavuz

Merhabalar , Yuzyillarca milletin basinda olup 1699 dan 1920 ye kadar 220 sene devletin cokusune yol acan, borc alinan paralar ile sunnet dugunleri yapanlar nasil bir hizmet vermis olabilir ?
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23