• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Sohbetsiz olmaz!

26 Kasım 2021
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Ayet ve hadis-i şeriflerin ışığında kendimize çeki düzen verip nefs muhasebesi yapalım. Rasûlullah aleyhisselam efendimiz buyurdular:

“Din, nasihatten, samimiyetten ibârettir.” (Buhârî, Îmân)

Peygamberimiz; Müslümanın müslüman üzerindeki haklarından birinin din kardeşine samîmiyetle nasihatte bulunması, gıyâbında onun iyiliğini isteyip ona dua hâlinde bulunması olduğunu bildirmiştir. Nasihatçinin üç husûsiyeti olmalıdır. Bunlar:

1. Müslümanların uğradığı musibetlere kalben üzülmesi,

2. Müslümanlara nasihat etmeyi kendisine vazife bilmesi,

3. Şahsiyetiyle güzel bir örnek olarak insanlara kurtuluş yollarını göstermesidir.

Müslümanın Müslüman üzerindeki bir hakkı olan nasihat, din kardeşliğinin bir vecîbesidir. Bu sebeple İslâm tarihinde, “nasihatnâme” türünde pek çok eser kaleme alınmıştır. Bu hususta bizlere nakledilen şu sözlere dikkat edelim. 

• Allah Teâlâ’nın emrine uygun şükredersen, azın çok yerine geçer.

• Şahsiyetini, ana-babanın verdiği unvan ile değil, kendi gayretinle kazanmaya çalış! 

• Ummadığın bir yerden ümidini tam olarak kesme ve bir şey umduğun yerden de sakın çok ümitli olma! Çünkü nasip; umduğun yerden değil, ummadığın yerden de gelebilir.

• Kendini sıkıntıya sokacak sözü söyleme! Bu durumda sükût daha iyidir. Güzel söz söyleyene, güzel cevap gelir. Gelişigüzel ve pervâsızca konuşan, istemediği şeyler işitir. “Kötü söz insanı dinden, tatlı dil yılanı ininden çıkarır” demişlerdir. Başkasının sana dil uzatmasını istemiyorsan, sen de kimseye dilini uzatma.

• İnsan iki hâl üzeredir: Sevinç ve keder. İster kederli, ister sevinçli ol, kederini ve sevincini öyle birisine söyle ki, üzüldüğün zaman o da seninle birlikte üzülsün, sevindiğin zaman o da seninle birlikte sevinsin!

• Kimsenin üzüntüsüne sevinme! Senden aşağı olanlara güzel muâmelede bulun, hakkâniyet göster. Böylece sen de, senden büyük olanlardan güzel muâmele görür, hakkâniyet bulursun.

• Kimseyi incitme. Birisi seni incitse de sen onu incitme, fazîletin nişanı budur. İyiliğe ve kötülüğe çabuk sevinme ve üzülme! Zira bu, çocukların işidir. Olmayacak şey için hayallere kapılma, yani olur olmaz şey için gönül dünyana zarar verme! Çünkü akıllı kişiler, esen her rüzgâra itibar etmezler. Cenâb-ı Hak, insanı idrak sâhibi bir varlık olarak yaratmıştır. Dînen mes’ûl sayılmak için de bülûğa ermenin yanı sıra, akıl sahibi olmayı da şart koşmuştur. Lâkin akıl nimeti, bütün insanlarda aynı derecede değildir. Ayrıca kimi insanlar, ilim, terbiye ve tezkiye ile kalbî ilhamlara nâil olmakta ve akıllarını karşılaştıkları hâdiseler karşısında dirâyet, basiret ve firasetle kullanabilmekte; kimi insanlar ise akıllarını nefsânî arzularına râm ederek, âdeta bir gül bahçesini dikenlerin istilâsına terk etmektedirler. 

Bu sebepledir ki, herkes nasihate, yani bir meseleyi değerlendirmekte kendisinden daha dirayetli olanın ikazına muhtaçtır.

“Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların maîşetlerini, rızıklarını ve servetlerini aralarında taksim eden biziz.

Allah’ın koyduğu kurallara, insan haklarına riayet ederek birbirlerine işlerini gördürsünler, istihdam etsinler diye, onların bir kısmını maddî-manevî bakımlardan diğerlerinden derece derece üstün kılan da biziz. Rabbinin rahmeti ve merhameti ile muamelesine mazhar olmak, onların kazanıp biriktirdikleri servetten daha hayırlıdır.” (Zuhruf, 32)

 “Kul bir günah işlediği zaman kalbinde bir siyah nokta belirir. Eğer gerçek bir tövbe ederse o nokta silinir. Yoksa ikinci bir günah işlerse ikinci defa bir siyah nokta belirir. Bu şekilde günahlara devam ettikçe git gide o noktalar çoğalır, kalp tamamen siyahlaşır. Sonra kalp hayra hiç rağbet etmez. Aksine yalnız şerre meyleder.” Kur’ân-ı Kerîm’in şu âyetinde buna işaret vardır: “Hayır! Doğrusu onların kazandıkları günahlar, kalplerini paslandırmıştır.” (Mutaffifin s. 14) Bir hadîs-i şerîfte Resûl-i Ekrem şöyle buyurmuştur: “Size iki vaiz (nasihâtçi) bırakıyorum. Biri konuşan, diğeri susan. Konuşan Kur’ân-ı Kerîm, susan ise ölümü hatırlamaktır.”

Bedir Harbi yaklaşıyordu.

Bir gün sonra mü’minlerle kılıç kılıca savaşacak olan müşrikler, harp başlamadan bir gün önce gelip Müslümanların hâkimiyetindeki kuyudan su istediler.

Sahâbe vermek istemedi. Lâkin Fahr-i Kâinât Efendimiz müsaade etti.

Harp zaferle neticelendi. Esirler alındı. Peygamber Efendimiz; esirlere güzel muâmele edilmesini emrettiği için, Medine’ye götürülürken, zaman zaman sahâbe efendilerimiz indiler ve esirleri bineklere bindirdiler.

Bir gün kendisinden, müşriklere lânet etmesi istendi. Fahr-i Kâinât Efendimiz ise şöyle buyurdu: “Ben lânetçi olarak gönderilmedim, âlemlere rahmet olarak geldim.”

Yâ Rabbî!

Cimrilikten, bencillikten ve merhametsizlikten gönüllerimizi muhafaza buyur!

Ömrümüzü; sâlih amellerle, hizmet ve gayretlerle, hasenâtlarla bereketlendirmemizi nasîb eyle!.. Âmîn!..

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

İsra 16

Biz bir ülkeyi (ve düzeni) helak etmek (ve çökertmek) istediğimiz zaman, oranın “mütref”lerine (yani; haksız ve hesapsız nimet ve servetle şaşıran ve devlet imkânlarıyla şımaran, ülkenin ileri gelen kimselerine) emrederiz (onlara fırsat veririz) ki, orada her türlü fısk-u fesadı (haksızlık ve hayâsızlığı) yapsınlar... Böylece orası için (azap ve helak) sözümüz hak olur. Biz de o (diyarı ve düzeni) darmadağın edip (yerin dibine batırırız).
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23