• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Siyaset Anlayışımız Nasıl Olmalı?

08 Haziran 2020
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Kendi doğrularının hatasız kabul edildiği, istişarenin yapılmadığı, muhaliflerinin hiç doğru bir şey yapmadığı, doğru kimden gelirse gelsin kabul edilmeyip kendi adamının yaptıkları yanlış bile olsa, doğru kabul edildiği bir siyaset var bizde. Ehliyet ve liyakatın kaldırılıp kendi adamının revaçta olduğu, bu yolla kadrolaşıldığı bir yapı. Bir cümle ile ifade edersek; ‘nefs muhasebesi’nin yapılmadığı bir siyaset! Okuma alışkanlıklarının olmadığı, okumayı ve düşünmeyi hayatının bir parçası haline getirmeyenlerin yaptığı siyaset! Yapanların dışlandığı, hased ve fesad ifsadına uğradığı/uğratıldığı, kendi değerlerimizin hiç kaale alınmadığı bir siyaset! Bu siyaseti yapanlar da devlet ve millet düşmanlarıyla da işbirliği yapıp; vatanı bölmeye, devleti yıkmaya çalışanlarla bile işbirliği yapabiliyorlar. Öyle ki bu zulüm ve katliam şakşakçılarının hapse girmesinde bile ‘özgürlük’ isteyip menfaatleri için beraber hareket edebiliyorlar. Türk Devleti’nde özgürlük olmadığını dış ülkelere giderek söyleyebiliyorlar. Buna da siyaset diyebiliyor, tabu (kutsal) haline getirdikleri demokrasinin seçim sandığından çıkan sonucuna bile katlanamayıp ihtilale umut bağlayabiliyorlar. Dindar, muhafazakâr, bilge siyasetçi olarak bilinenlerdeki hırs ve ihtirasında siyasetin bir parçası olduğunu gösterebiliyorlar. Türkiye’deki siyaset bu olmuş. Allah düzgün siyaset yapanların yardımcısı olsun. 

Belki ‘nefs muhasebesi’ yapmalarına vesile olur düşüncesiyle bir iki hususa temas etmek istiyorum. Nasıl mı? Buyurun kısa tuttuğum okumaya…

Ebudderdâ Hazretlerinin tavsiye ettiği pek güzel bir davranış ölçüsü var: ‘Ben O’nun yaptığı fenalığa buğz ederim. Yaptığı kötülüğü terk ederse, o bana yine eskisi gibidir, kardeşimdir.’ Öbür cenahtan Victor Hugo’nun bir sözünü zikretmek mümkün: ‘Herkesin yüce gönüllü tarafını tutmak, kimsenin kötü yanını tutmamak.’

Ölçüler karşısında, bir hareketin, bir tutumun âidiyeti değil mâhiyeti önemlidir. Yanlış, yanlıştır, doğru doğrudur. Falanca kişi tarafından yapılmış olması, ‘Bir yanlışı doğru, bir doğruyu yanlış’ hâline getiremez. Bu durumun ince farklarla alakalı bazı izahlara ihtiyacı olduğu mâlumdur. Fakat siyasi planda aynen ve bütün keskinliğiyle uygulanması mutlak bir zarurettir. Hele bizim siyasi tarihimizde bu prensibin ne kadar hayati bir zaruret olduğunu açıkça ortaya koyan acı tecrübeler saymakla bitmez.

Bir şahsı tercih edip, O’nun her yaptığını ve yapacağını benimsemek; siyasi hayatımızı savunmasız-dirençsiz bırakan en mühim zâfiyet sebebidir. Buna ‘siyâset tuzağı’ da diyebilirsiniz. Siyaset Tuzağı’na düşmemek, büyüklerin bu konudaki sözlerini davranışlarını ve izahlarını iyi anlamakla mümkündür. Geniş manasıyla ele alınırsa, siyasetle ilgilenmemek tasavvur olunamaz. Sosyal düzen, siyasetsiz olmaz. Münasebetler birbirini kovalar ve sahayı da kuşatır. Önemli olan, o’nunla ilgilenmemek değil, o’nun tuzağına düşmemektir.

 Tuzak; siyasetin vâsıta olmaktan çıkıp âdeta gâye (araçların amaç) haline dönüşmesi ve O’nun hatırına bazı aykırılıkların mübah görülmesidir. Vasıtalar arasındaki elverişlilik farkı, kullananlar arasındaki liyakat farkı yanında önemsiz kalır. Çünkü vasıtalarla gayeler arasındaki bağı, (ölçülere göre) İNSAN kurar-işletir-yaşatır. İnsanı atlarsanız, izahlar konusuz kalır. Bazıları tahta üzerinde böcek gibi durur, bazıları tahta iskemlede hükümdar gibi oturur. At, sahibine göre kişner; kılıç bileğe göre şakırdar. Birinin aynada göremediğini diğeri tuğla parçasında seyreder. 

Tuzak; birbirine yakın ve bağlı olması gereken dâvâ ve gönül dostlarının, garip sebeplerle başka tercihlere kayarak anlaşılmaz mücadeleler içine girmeleridir.

Herkes hata edebilir. Kat’i ilim ifade etmeyen her şeyin hata ihtimali vardır. Hatasızlık iddiasında bulunmak hatanın en büyük cinslerinden biridir. Fakat şunu asla unutmamalıyız: Hata etmek başkadır, hatayı bilerek yapmak başkadır. Hatayı bilerek yapanların vaziyeti, sadece tuzağa düşenlerin durumudur. İdealsiz siyaset de, hatayı bilerek yapma cambazlığıdır.

Millî-mânevi değer sıhhati, mefkûre hassasiyeti; tuzağa düşmemenin teminatıdır. Bu değerler; gerçek mânâsıyla var olacak, sıhhatle var olacak, daima ışık saçan tesiriyle var olacak. Böyle bir teminat zırhıyla korunmuş insanı, mücadele meydanına sal gitsin! Hiç korkma! Hata da etse, kendini-nefsini aşmayı öğrenmiştir, hatadan dönmenin fazilet olduğunu bilir. Hem teminata kavuşmuştur, hem de bizatihi kendisi bir teminat unsuru haline gelmiştir. Ne zaman ideali olan, mefkûresi olan siyaset anlayışını hâkim kılacağız? Ne zaman? Derinleşen hasretimizin tesellilerine ne zaman kavuşacağız?

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Ayşe ARMAN

REİS TÜRKİYE'SİNİ GAVURA ŞİKAYET EDEN MÜSLÜMAN OLABİLİR Mİ? AKIL VAR MANTIK VAR!

Gerçekten

Ilkkez 10 üzerinden 8 verebileceğim bir yazı okudum.Kalemine sağlık.Ancak bırak hocam Ebu ile başlayan bir yazıyı sevmiyorum.Islamda Kuran ile kul arasına bu kadar insanı ve lafları sokup daha sonra nesil Kurandan uzaklaşıyor deme hakkınız olamaz.Birkac güzel söz söyledi diye veya birkaç hutbe okudu diye veya ağzına Almağı aldı diye hemen bir kutsiyetlik vermek bence yanlış
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23