• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Ramazan’a ‘hoş geldin’ diyebilmek

14 Nisan 2021
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

 

On bir ayın kirliliği üstümüzde. Bu kirlilik el kirine, ayak kirine benzemez. Onları yıkarsın gider. Bu kirlilik yürek kiri, zihin kiri, akıl kiri, bilinç kiri hepsinden öte tasavvur kiri. 

Bilinç kirlenmesi çağın amansız bir hastalığı. Bilinci ve yüreği kirlenen insan, bu kirliliği bir biçimde elinin dokunduğuna bulaştırıyor. Sözü, düşünceyi, duyguyu kirletiyor. Kirli zihinle Kur’an okusa, zihnindeki kirlenmişliği ona da bulaştırıyor.

İbadet etse, tadını alamıyor. Tıpkı dünyanın en nefis yemeği pis bir kaba konulunca nasıl yenilmez oluyorsa, işte öyle. Bilinç ve akıl, kalp ve duygu kirliliği kirlenmiş bir organ kadar kolay temizlenmiyor. “Yıkarsın gider” diyemiyorsunuz. Bu, diğerinden bin beter bir kirlilik. Kirlilik manevi olunca, ondan arınmanın yolu ve yordamı da manevi olmak zorunda. 

İşte ibadetler, insanı arındırmanın usulleri, onu yaratan Allah tarafından belirlenmiş. 

Çünkü insanı yaratan, onun zaaflarını herkesten, hatta kişinin kendisinden de daha iyi bilir. Kur’an’ın dediği gibi “O hiç yarattığını bilmez mi?” Bildiği içindir ki, insanı manevi kir ve paslarından temizleyecek reçeteleri de en güzel O yazar. Vahiy, işte bu reçetelerden oluşmuş ilahi bir şifa hazinesidir. 

İbadetler kendi başlarına amaç değildirler. Onlar, gerçekleştirecekleri daha üst amaçlar için araç kılınmışlardır. Oruç ibadeti de öyle. Her ibadetin gaye ve hikmeti vardır, fakat bu gaye ve hikmeti, bazen o ibadeti emreden ilahi tebliğin içerisinde açıkça yazılı olarak bulursunuz; bazen de, derin düşünme ve çeşitli usullerle (tefekkürle, tezekkürle, ibretle, ikazla, derslerle, vs.) vahyi okuma/anlama/yaşama sonucunda bulursunuz. Oruç ibadetinin gayesi, bizzat orucu emreden ayetle şöyle başlar: “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı!” Bu ilahi talimatın hemen ardından, oruç ibadetinin insanda gerçekleştirmek istediği gaye açıkça yer alır: “Leallekum tettekûn: Umulur ki, ittikaya/sorumluluk şuuruna ulaşırsınız.” Evet, orucun amacı, insanda “sorumluluk şuurunu” uyandırması, diri tutmasıdır. Kime karşı sorumluluk şuuru? Önce insanın kendi varoluşuna karşı sorumluluk şuuru. Çünkü insan; bir amaç uğruna yaratılmıştır. Dolayısıyla kendi varoluşunun amacını sormak, aramak ve bulmak zorundadır. İşte insanın kendisine karşı sorumluluğu budur. İnsan kendisine karşı sorumluluğunun bilincine varırsa, Allah’a karşı sorumluluğunun bilincine de varacaktır. Kur’ânî ifadesiyle “takva”dır. Bu bilinç kendisinde yer ettikten sonra insan, diğer insanlara, tabiata ve eşyaya karşı sorumluluğunu da idrak edecektir. Bu anlamda oruç tutmak, insanın kendi iç dünyasına karşı olan sorumluluğunu yerine getirmesi anlamını taşır. Zayıflayan ruhun beslenmesi için ruhun doyurulması. Çünkü on bir ay boyunca bedene yapılan yatırım; ruhu, aklı, bilinci geri plana itmiş, onları zayıf bırakmıştır. Halbuki insanı insan eden eti kemiği değildir. O halde mesele; insanı insan eden değerlerin takviye edilmesi, onların beslenmesi ve yüceltilmesidir. İnsan, kendisini insan eden yerlerini beslediğinde karanlıkta kalan gönlü aydınlanacak, aklı aydınlanacak, bilinci aydınlanacak ve görmeyen gönül gözü görmeye, gönül kulağı işitmeye başlayacaktır.

Son vahiy, Mekke’de, Hira dağında bir Ramazan gecesi inmeye başlamıştı. Biz mü’minler vahyin doğum ayı olduğu için Ramazan’ı “ayların sultanı” bilmişizdir. Çünkü o, “sözlerin sultanı” olan vahyin insanoğlunun kararan ufkunu aydınlattığı aydır. O halde Ramazan aslında Kur’an ayıdır ve bu ay bütün mukaddesliğini vahiyden almıştır. Bunun insana verdiği mesaj şu olsa gerektir: 

Vahiy indiği ayı böylesine mübarek kılıyorsa, indiği geceyi bin aydan/bir ömürden (bin ay/83 yıl) daha hayırlı kılıyorsa, ey insanoğlu ya Kur’an vahyi senin yüreğine, hayatına, evine, şehrine ve ülkene inerse senin değerini kaça katlar, bunu hiç düşündün mü?

Ramazan, Kur’an’la bütünleşme ayı olmalı. Kur’an sadece elimizde ve dilimizde değil, yüreğimizde, aklımızda, hepsinden öte hayatımızda olmalı. Biz Ramazan’dan ne beklersek, onu elde ederiz. Ramazan’a Kur’an vahyini bize armağan eden ilahi bir teminat olarak bakalım. Yüreklerinin yıkılan yerlerini yapmak, akıllarının tahrip olan yerlerini tamir etmek, iç dünyalarının su alan yerlerini tıkamak, bilinçlerinin bozulan yerlerini onarmak, iradelerinin kaybolan kısmını kazanmak, şahsiyetlerinin eksilen yerlerini tamamlamak için bir fırsat. İnsan bu. Yani ‘nisyan’, yani ‘unutkan varlık’. Kendini unutur, sorumluluğunu unutur, konumunu unutur, değerini ve haddini unutur. Dolayısıyla insanın da yıllık bir bakıma ihtiyacı olur. Dahası, acıkan ruhlar doyurulmazsa, manevi ölümler başlar. İşte Ramazan, insanın içinin boşalmasına karşı alınmış ilahi tedbirlerden sadece biridir. Ruh bakımını, beden bakımından öne almalarını telkin eder. Sosyal olarak Ramazan, insanın sahip olduklarının Allah tarafından ona sınav için emanet edilmiş değerler olduğunu hatırlatır. Paylaşabilenler, bu sınavı verecek olanlardır. Gönlünü Ramazan’a açanlar, elini ve kapısını da yoksula açar. Kimlik ve kişiliğini geliştirir. Duruşunu kavileştirir. Duygu ve düşünce katsayısını yükseltir. Bu ülkenin gerçek sahibi olan Müslümanlar; her Ramazan’ı bu toplumun yaralarını sarmak için bir seferberlik zamanı bilmelidirler. Sadece aç ve açıkların yardımına değil, aynı zamanda din ve iman bakımından da fakirleşmiş insanımızın yardımına koşmalıdırlar. Bu ülkedeki inanç yoksullaşmasının, maddi yoksulluktan çok daha vahim sonuçlar üreteceğini unutmamalıdırlar. İnanç yoksulluğunu ancak, iman, ahlâk ve erdem zenginliğiyle yenebilirsiniz. İşte Ramazan, o zenginliğin kaynaklarından biridir. 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Mustafa.

Son Vahid. Değil. İlk.vahi.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23