• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Peşin hükümlerinizden ne zaman vazgeçeceksiniz?

22 Eylül 2019
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Tasavvufa körü körüne bağlılık diye saldırıyorlar. Tarikat ve tasavvuf muhitleri sömürü, şehvet, yobazlıkla eş tutuluyor. Son bir araştırmada en rezil davranışları sergileyen sapkın tarikatlar, kamuoyunun merkezine taşınıyor.

Tarikat içindeki sapmalar olabilir, suimisal emsal olmaz. Yapılan hata ve sapkınlıklar, tarikat ve cemaatlere teşmil edilemez. Üsveyi hasene (güzel örnek) olarak yaşayıp insanları İslâm ile buluşturması gereken bu gönüllü kuruluşlar, İslam’dan soğutmaya vesile olamazlar, olmamalılar. Kendi bünyelerinde asliyeti (orijinali) bozarak şer güçlere malzeme verenlere gereken ikaz yapılmalıydı. Altyapı Kur’an-ı Kerim’e (âyetlere) Hadis-i şeriflere, sünneti seniyeye, sahabey-i Kiramın Allah Resulü’nden nakil ve yaşayışlarına dayanmayıp; sadece şifahi kültüre dayanırken Şeriattan uzaklaşılırsa bu sonuç ortaya çıkar. Feto ve benzeri yapılanmaların çıkış noktası bu olmuştur. Cemaatlar, tarikatlar kendisiyle yüzleşip, toplum da aydınlatılmalı, tahribat önlenmeliydi. Yapılan yanlışların, hataların çeşitli tevillerle müdafaası yapılmamalıydı. Maalesef son günlerde bir hayli gündem oluşturan, tarikat diye kurgulanan biyografi ve vak’alar, tamamen dolandırıcılık hikâyeleri, Türkiye’nin en okumuş laikçi kesimlerin tarikatla doğrudan alakası olmayan bu uydurma, yalan, dolan ve kurguları büyük bir coşkuyla tarikat ve cemaatlerin hali diye benimsemesi çıkarılan tabloda her kesimin yer almasını sağladı. Ne bu adamlardan, ne yazı ve kitaplarından bahsederek bu rezillerin reklamını yapacak değilim. Herkese düşen doğru okumak, doğru düşünmek, doğru tahlil yapmak, okuma seviyesi müsait değilse kendi kavramlarımızı öğrenmekten işe başlamak. ‘Tarikat, cemaat nedir?’ sorusuna cevap verecek hiçbir sıhhatli bilgi olmadan örnekler bilgi diye yutturulamaz. Örneklemeler bilginin izahında kullanılır. Ben Süleyman Hilmi TUNAHAN Hazretlerinin vefatının 60. Yılı münasebetiyle canlı yayında iken gönderdiği mailde CHP’nin değil, Demokrat Parti’nin zulmettiğini söyleyerek tarih bilgilerinin de ne seviyede olduğunu gösteriyorlar. Okuyucularına tamamen üstün körü bilgilerle, gördükleri, tesbit ettikleri yanlış örneklerle okuyucuları, vatandaşları yanlış bir bilinç içinde okumaya hazırlayıp ‘algı operasyonu’ yapıyorlar. Tabii utanma, hâyâ, edep mahrumlarına ne anlatabiliriz ki? Buradan tarikatlara, sufilere ve tasavvufa bakılmasına davetiye çıkarılıyor. Özellikle bütün laikçi, sol ve Kemalist zihinlerin tarikat fobilerine hitap ediliyor. Yanlışlarını hiçbir zaman kabul etmezler ki düzeltsinler. Yanlış ve peşin hükümlerini yeniden üretip lanse etmekten başka hiçbir tashih, pişmanlık, yanlıştan vazgeçme bilgisizliklerini giderme hiç olmadı/olmayacak. Tarikat geleneğinden, silsilesinden, sistematiğinden gelen Şeriatın dışına çıkmayan mürşitlerden, şeyhlerden değil, tamamen cahil, dolandırıcı, hırsız, namus düşmanı insanların kurduğu şebekeleri dini kisvelere büründürerek 28 Şubat örneklerinde olduğu gibi insanımızı dinden, dindardan, cemaatlerden, tarikatlardan soğutma görevlerini ifa ediyorlar. Bunlar sadece görüntüleriyle sufi bir hava vererek halkın inandığı birtakım hurafeler ve inançları kullanıyorlar. Peygamberimizin hayatından İslâm’ın nasıl anlatılacağını öğreten bir Peygamber olduğuna şu kısa bilgi bile verilmezse okumayan, düşünmeyen sadece bakan bir topluma ne anlatılabilir ki? “Rasûlullâh aleyhisselama:

“-Yâ Rasûlallâh! Bana İslâm’ı öylesine anlat ki onu bir daha başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim, dedim. Efendimiz: “-Allah’a inandım de ve dosdoğru ol!” buyurdu. İnsan evvelâ Allâh Teâlâ’ya karşı dürüst olmalı ve istikamet üzere bulunmalıdır. Her şeyden önce O’nunla olan mîsâkına sâdık kalmalı ve O’na karşı duygu, düşünce, niyet ve sözlerinde samîmî olmalıdır. O’nun adına söylediğimiz bir söze, ettiğimiz bir yemine ve yaptığımız işe çok daha dikkat etmemiz gerekmektedir.

Bu anlayışta tarikatlar geriliğin ve cehaletin kaynakları. Sömürü ve şehvetin ocakları. Geri kalmamızın baş müsebbipleri. Tarikat ve sufilere de toptancı yaklaşırlar. Bütün dini grupların hepsini, teşekkülleri ve cemaatleri de tarikat diye damgalayarak aynı kefeye koyarlar. Öne çıkarılan sapkın tarikatlar ve aktörleri ile ‘işte tarikat budur’ diye milletin gözüne sokuyorlar. Bütün tasavvuf mirası ve birikimi sanık sandalyesine oturtuluyor. Bütün tasavvuftan öte bütün cemaatler ve hatta bütün muhafazakâr vakıflar ve çevreler zan altında tutuluyor. İmam Hatipler, Kuran kursları, başörtü, vakıf ve dernekler ile bütün İslami camianın teşekkülleri, gönüllü kuruluşlar sapkın kimi tarikatların davranışlarıyla özdeşleştiriliyor. Allah ile görüşmek, vahiy almaya devam etmek, masum olmak iddiaları ortalığı sarmış. Fakat kelam ve fıkıh imdada yetişmiş. Sınırları/hududullahı hatırlatmış. Haramın küçük ve büyüğünden uzak durma, farzı en incesine kadar yerine getirmek, dünyayı dünya ehline bırakmak. Her zaman tarikatların kulaklarına küpe yapması gereken teklifler bunlar. Yaptığı her işe: helal mi, haram mı, meşrû mu gayri meşru mu, günah mı, sevap mı? Bu sorular sorulup cevabı; helal, meşru, sevap olmadığı müddetçe yazar/çizer geçinen, entelektüel pozlarındaki şarlatanlara malzeme verilmiş olur.

De ki: “Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. Şu var ki bana, ilâhınızın, sadece bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim rabbine kavuşmayı bekliyorsa dünya ve âhirete yararlı iş yapsın ve rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın” (Kehf: 110). 

İmam Malik Medîne’de Peygamber Mescidi’nde ders verirken şöyle diyor: “Şu Ravza’da medfun bulunan zat dışında kim olursa olsun sözü kabul de edilir red de edilir”.

Âyetlere, açıklayıcı hadislere ve Ehl-i Sünnet temel kabullerine göre yanılmamak ve günah işlememek özelliği beşer içinde yalnızca Peygamberimize aittir; o da aslında ümmetinin her bir ferdi gibi bir beşerdir, bu bakımdan günah işlemesi ve yanılması mümkündür; ancak Allah Teâlâ O’nu ümmetine örnek kıldığı ve örneğin yanılması, günah işlemesi ümmetinin bunları doğru ve meşru bilmesine sebep olacağı için Peygamberini günah işlemekten korumuş (ma’sûm kılmış), dini hükümlerde yanılması halinde de bunu derhal düzeltmiş, yanlış olanın din hükmü olmasını engellemiştir. Ehl-i Sünnet müçtehitleri ve mezhep imamları şu konuda ittifak etmişlerdir:

Bir de gaybı bilme konusu var; Kur’ân-ı Kerim’in açık ve kesin ifadesine göre insanlar (beşer) ve cinler gaybı bilemezler. Hiçbir kimse yarın başına ne geleceğini, neyi kazanıp neyi kaybedeceğini, nerede hayatının son bulacağını bilemez. Falcılara, büyücülere, cincilere, kâhinlere; hasılı gaipten haber verenlere inananlar Hz. Peygamber’e inanmamış olurlar. Bu temel bilgileri niçin hatırlatmaya ihtiyaç duydum?

Ehl-i Sünnete mensup olmayı başkalarına bırakmayanlar var; bunların bir kısmı şeyhlerinin, önderlerinin, hoca efendilerinin, üstadlarının gaybı bildiğine, yanılmaz ve günah işlemez olduğuna inanıyorlar. Evet sorsanız ‘beşer şaşar, insan hata da eder günah da işler’” diyorlar, ama sıra tâbi oldukları kişiye gelince ‘Evet o da yanılabilir, günah da işleyebilir; bu sebeple ondan sâdır olan sözleri ve davranışları Ehl-i Sünnet ilkelerine göre değerlendirmek, uyanı almak, uymayanı almamak gerekir’ demiyorlar, diyemiyorlar ve bunu yapmıyorlar!

İslam bilinecek, her mümin kulluğunun gerektirdiği kadar din bilgisine sahip olacak (bu farzdır), sonra bu bilgisini hayatına uygulamaya çalışacak; iradesi ve gücü zayıf kaldığı için bir güzel topluluk (Allah’ın salih bilinen kulları) ile beraber olmak, Allah’ın salih bilinen bir kulunu örnek almak istiyorsa onların ve onun herkesin bildiği, bilmesi gereken sahih İslam bilgisine uygun olan davranışlarını örnek alacak, kendi yapamadığını onların nasıl olup da yapabildiklerini öğrenecek. İmanı, iradeyi, Allah ve Resulullah sevgisini güçlendirecek tecrübe ve yöntemlerinden istifade edecek, ama Ehl-i Sünnet ilkelerine uymayan, ittifakla İslam dışı olduğu kabul edilmiş bulunan bir söz, bir davranış kimden gelirse gelsin onu reddedecek, kabul etmeyecek. Bunlara riayet etmeyenler, körü körüne tabi olarak dindar olma yolunu tutanlar ve bu sebeple hataya ve günaha düşenler bir gün gelecek o önderlerin kendilerinden kaçtıklarını görüp pişman olacaklar ama iş işten geçmiş olacak! 

(Devam edeceğim İnşaallah…)

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Abdullah

Bu tasavvuf düşmanlığı yapanların akıbetleri y.n.ozturk gibi oluyor. m.islamoglu gibi 

Ferhat

Malesef islam ümmeti şeriatı, yani istişare ve şura sistemini emevilerin islam mülkünü gasp ederek saltanat sistemini kurdukları tarihten günümüze kadar yasaklanmıştır. Nitekim islam başsız kalmiş ve yetersiz bir şekilde icra edilerek gercek manadindan saptırılmıştır. Dolayısıyla müminlerin biat ettikleri sapkin düzen ve saltanat sistemleri halkı kör etmiş ve imanlarını bulandirmistir. Bu basibozukluk, yani istişare ve şura sistemi ile tayin edilmesi gereken müminlerin emiri EMIRUL MUMİNİN in olmayışı ve sapkin düzen ve saltanatların tekelinde islamın icra edilmesi insanların islamın yaşayişının ve anlayışının yanlış algilanip uygulanmasinda sebebiyet vermektedir. Nitekim deccalizme bağlı olan tağuti recim ve ideolojilerin asıl gayeside zaten budur islami kendi tekellerine alarak islamin yanlış icra edilmesini sağliyarak islamin yanlış algilanmasını saglamak.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23