• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

İslâm, hayatta boşluk bırakmaz!

24 Mart 2018
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Hayatın, dünyanın, külli manası İslâm’dır. Cüzi manalar ona göre şekillenir ve ona yabancı manalar ondan da hayattan da kopma-uzaklaşma ifade eder. Ölüm, bitiş değildir, hiçleşme değildir. İslam’ın hakikati; ezeli olduğu gibi ebedidir. Müslüman’ın ‘hayat’ görüşü, esas itibariyle budur. İslam bilinmeden bu mana bilinmez. Bu mana bilinmeden hayatı ‘gerçek insan’ gibi yaşamak mümkün olmaz. Mübarek günlerin ihya vesilesi, fırsatı oluşunu iyi anlamak lazımdır. İnsanı ihya, zamanı ihya, hayatı ihya… 

Düşünen ve hisseden insanlar olarak, dinimizi hayatımızın tamamında yaşamak… Eksikliklerimizi tamamlamak, iyi ve güzel taraflarımızı geliştirmek, ifrat ve tefride düştüğümüz hususlarda itidal ve istikamet çizgisinde hareket etmek, ‘cemaat/tasavvuf kardeşliği’ni ‘İslâm Kardeşliği’ni zedelemeden yapmak, vs. Gerçek hayat bu demektir. 

Ruhi yönü olmayan her ilgi hayvancadır. Maddeci medeniyet insanı, en önemli ilgilerinden bile ruhi yön bırakmamak suretiyle, hayvanlaşma sürecine sürüklemek istiyor. Bütün lüzumlu sevgiler, muhabbetullah ile ihlâs olur, sıhhat bulur. Bütünlüğün sırlarından biri budur. Hayat, manasıyla-maddesiyle bir bütündür. İnsan; kalbiyle, iradesiyle, şuuruyla, aklıyla bir bütündür. İslam’ın bütünlüğünü, hayatın ve insanın bütünlüğünde anlamalı.  

Hastadır bu medeniyet. Bu medeniyetin kökleri çürümüştür. Bu medeniyet kendi kültürünün utancı haline gelmiştir. Bu medeniyet İslam’a muhtaçtır. Çağın manası, bu medeniyetin İslam’a muhtaç bulunduğunu bazı seçkin kafaların Batı’da da anlamaya ve sezmeye başlamış olmasıdır. Batı’nın aydınları, ‘Aydın’ın görevi medeniyetin kalbini dinlemektir’ diyor. Medeniyetin kalbi insandır. Dinleyin medeniyetin kalbini! Kıvranıp duran insan ruhunun iniltilerine kulak verin! Ve biliniz ki; insanın şu halini görüp de ‘İslam’ı korku-tehlike kaynağı olarak göstermek; hayata, kültüre, medeniyete ihanettir. İnsanlık suçudur. Bizim batıcılardan bir gün batılılar bile davacı olacaktır. Millet, devletin gerçeğidir, gücüdür, varlık sebebidir. 

Devleti korumak, milleti korumaktır. Milleti korumak, milleti millet yapan değerleri korumaktır. Meşruiyetin kaynağı, milleti millet yapan, insanı insan yapan ve de yücelten değerlerdir. Eğer milletten, milletin kararından-iradesinden korkuyorsanız, milleti millet yapan, aileyi aile yapan, insanı insan yapan değerlerden korkuyorsunuz demektir. Bu korkunun kendisi, en çok korkulması gereken bir talihsizliktir. Ona teminat değil deva aranır. Herkes demokrasiyi millete koruturken, bizim muhalefet, demokrasiyi milletten koruyor. Siz bunu yaparsanız, nereye dayanacak sizin demokrasiniz? İnsana bakışınız değişmezse, on/on beş yıl sonra bugünler dahi nostalji konusu olabilir. Bu mesele gözden kaçırılmamalı, değerlerimiz yeni nesle en sıhhatli şekilde verilmeli.

Dini yayın ve kitapların topluma tesiri, ‘sosyal iklim’e bağlıdır. Her gün neşriyat yaparsınız da, toplumun istikametine zerre kadar tesiri olmaz. Buna karşılık, daha dar imkanlarla bir şeyler verirsiniz de, büyük tesiri olur. Sosyal iklim, yahut sosyal hayat tarzı, şayet kemikleşmiş ise, insana zor ulaşırsınız; verdiklerinizi de, o insan biraz zor taşır! Çünkü hayatın bütünlüğü parselasyona uğramıştır, bütünlüğü kuşatmayan tesirlerin hayata intikalini sağlamak hiç de kolay değildir. İslâm’ı yaşamanın sonuçları, hayatın ‘ahlak’ aynasında görülür. Bugün en çok sıkıntısını çektiğimiz şey budur. ‘Sosyal iklim’ ahlakı tahrip ediyor. Bugün yayın çok, peki hangi yayın internet ve televizyon kadar tesirlidir? Bugün huzurlu olma/huzur bulma ihtiyacının kaybolması söz konusudur. Kim hangi kitabı alıyor, alan nasıl okuyor, okuyan nasıl faydalanıyor? Kesin bilanço, sanıldığı kadar sevindirici değildir. Çünkü zehirleyici tesirler, besleyici tesirleri acze düşürüyor. Şunu ihmal etmeyelim: Sosyal iklim bozukluğunun yaptığı tahribatı, ‘kaba zulüm’ dahi yapamaz.

‘İnsanın özü’ndeki kaybı düşünmek mecburiyetindeyiz. Aslolan mânâ-madde dengesidir. Dengenin mânâ aleyhine bozulması, madde aleyhine bozulmasından daha vahimdir. İki bozulma da İslam’a aykırıdır ama madde aleyhine bozulmuş olan dengeyi düzeltmek çok daha kolaydır. Mânâ aleyhine bozulmuş dengelerin savunuculuğunu yaparak maddi ihmalleri tenkid etmek; hem haksız, hem anlamsızdır. Asr-ı Saadet, bir denge mükemmeliyetidir. Zirvedir, ebedî örnektir. Maddeyi geliştirirsiniz ama o mânâ madde ahenginin seviyesine ulaşamazsınız; ancak ondan ders alarak çeşitli tatmin ve mutluluk nasipleri elde edebilirsiniz. Kalkınıyoruz, ilerliyoruz sanılmaktadır ama geçmişe göre madde-mânâ dengesi mânâ aleyhine her geçen gün biraz daha bozulmaktadır. Manevi meseleyi halletsek, diğer meseleler tıpış-tıpış ‘hal yolu’na girer. Her şey oraya bağlı. 

Maddi meseleler, hangi sistematik çerçeve içinde olursa olsun, insan’a bağlı. 

İnsanın ruhuna, aklına, vicdanına, seciyesine, seviyesine bağlı. Başkası bize zulmetse de, önce biz kendi kendimize zulmediyoruz…  

İnsanlık; acılar, hasretler, tezatlar, hicranlar, bunalımlar içinde kurtarıcısını bekliyor. Yani bizi. Biz ise eteği tutuşmuş itfaiye eri gibi yangına koşuyoruz. Yahut denizde boğulmakta olan insanı kurtarmak için denize atlıyoruz. Yüzme bilmediğimizi unutarak. Ya da eteğimizin tutuştuğunun farkında olmadan… 

Zannediyorlar ki İslam hayattan uzaklaştırır. O’nun için de, ancak yaşlanıp elden ayaktan düşünce dine yönelmeyi planlayarak, şimdilik yaşamaya(!) devam ederler. Halbuki İslam hayattır, aydınlıktır, berekettir. İnsan İslam’dan uzaklaştıkça hayattan da uzaklaşır, nefes alıp vermekte olan bir ölü haline gelir. Peygamber Efendimiz, içinde namaz kılınmayan evi ‘kabir’e benzetmiştir. Çünkü İslam, hayatın nurudur. Çünkü İslam’dan kopan, zulmete yuvarlanır ve uyanılmaz uykulara dalar. İslam’a davet hayattan uzaklaşmaya değil, hayatı yaşanır hale getirmeye davettir. Gösterilen çareyi uygulayabilme tâkatimiz-liyâkatimiz olsun. ‘Şimdi yapamayız, yaşlanınca İnşaallah!’ sözünde gayri şuuri bir itiraf vardır. Aslında o söz İslam’ın ‘hayat kaynağı’ olduğuna hissen bağlılığını gösterir. Ömrünü boş tesellilerin ve geçici oyalanmaların iflas ettiği gün, gerçek ihtiyacına bağlayacak! Çünkü o gün, ayakta durmanın başka imkanı yok. Biliyor bunu. ‘İslam Hayattır’ ne yazıyla sağlanır, ne de nasihatle. İslam hayattan uzaklaştırıcı olsa; yaşlanan insan, hastalıktan kaçtığı gibi ondan da kaçar. Buradaki ruh haletine dikkat etmek gerekir!

İslam aslî hayatın ta kendisidir ve öyle yaşanmalıdır. Nefes nasibinin bir zerresini dahi ziyan etmeyen bir heyecanla dolu dolu yaşanmalıdır.    

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23