• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

Bölücülük Terörü

05 Ağustos 2018
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

Aktüel bir ‘sınav/imtihan meselesi’ni düşünelim şimdi. Bölücülüğün terör örgütü PKK… Bir de bölücülüğün siyasi örgütü olacak! İkili bir yapılanma. Öteki silah bırakacak. Bırakacak da, silahtan arınıp tövbekâr ve nadim olacak değil. Taktik ve strateji icabı ateşi kesip silahını yanına koyacak! Siyasi örgütün bölücülük faaliyeti düşünce sayılacak. Ama işlerde bir terslik olursa, terör cephesi hareketlenecek yahut hareketlenebileceği hatırlatılacak! Böyle bir demokrasi olur mu? Demokrasilerde ‘bölge partisi’ olur mu? Demokrasilerde ‘terör’ tehdidinin bir baskı unsuru olarak kullanılması aklın alacağı bir iş midir? Acaba, böyle bir abes tasavvuru, demokrasi adına savunanlar var mı yok mu? Var olanlar arasında, kalem ve kelam ehli kişiler yer alıyor mu almıyor mu? 

   Terör demek, can demek; can demek, şehit demek; şehit demek iman demek. Bu mesele, sosyolojik ayrıntıların cılkı çıkmış ve her tartışmayı kaldıran lafazanlık konularına benzemez ki. Buradaki bir hata, kalbin durmasına benzer. Ruhun uçup gitmesine benzer. Bu gibi konularda yapılacak hatalar geriye bir şey bırakmaz. Biz bu meselede bir uzlaşma oluşturamazsak, hiçbir meseleyi hal yoluna koyamayız, “kültürel-ekonomik-siyasî-sosyal-ilmî-fikrî” hiçbir ciddi gelişmeyi gerçekleştiremeyiz. Kalp tekliyorsa, bağırsaklar bile iyi çalışmaz. Kalbin enfarktüsü giderilmedikçe, giderilmemesi tercih edilip benimsendikçe; diğer tedavi işleriyle uğraşmanın lüzumu yoktur. “Abesle iştigal” sayılır. Bölücülüğün varacağı son nokta, her türlü ihmal ve gaflet gösterilse bile varabileceği son nokta; intihara benzeyen bir savaşma kıyametidir. 

   Ülkenin bölünmezliği ve birliği, devletin bölünmezliği ve birliği. Bunlar açıkça savunuluyor, aleyhinde de açık bir şey söylenmiyor. Milletin birliği ve bütünlüğü konusunda söylenenler nedir? Unutmayalım, diğerleri buna bağlıdır. Milletin birliği ve bütünlüğü güçlü olacaktır ki; ülkenin ve devletin birliği ve bütünlüğü korunabilsin. Esas olan, asıl olan, milletin birliği ve bütünlüğüdür. Gelin görün ki, asıl ihmal edilen orasıdır. Millet, milleti millet yapan değerler… Milleti millet yapan değerlere önem verilseydi ve onların sosyal hayatımızı yönlendirmesi sağlansaydı böyle mi olurdu?

Türk milleti, etnik farkları kaynaştırıp ölümsüzleştiren manevileşmiş tarihi varlığıyla bir bütündür. Türk milleti Müslüman’dır. Dinini kaybedince milli özelliklerinin bütününü kaybeden ve milliyeti ile maneviyatı birbirinden ayrılmaz hale gelmiş bir millettir. Türkiye’de Müslüman azınlık yoktur. “Türk” kelimesi, milli planda, bir ırkın değil, ırkını manevileştirmiş bir millete mensubiyetin adıdır. Türkiye, Türk milletinin anavatanıdır. 

   Din-dil-tarih şuuru milli sıhhatin teminatıdır. Millet olmak manevi, tarihi ve idealist bir gönül beraberliği içinde bulunmaktır. Millet, yaşayan nüfustan ibaret değildir. Türk milleti, Selçuklunun, Osmanlı’nın İslam’ı en güzel biçimde yaşamış bütün insanlarının manen içinde bulunduğu bir büyük beraberliktir. Yanlışlık,”etnik köken”e verilen aşırı önemden doğuyor.”Aynı milletiz” denildiğinde,”herkes aynı kökendendir ”denilmek istenmiyor. Zaten ”millet” etnik kökenle tarif edilmez. Esasen bizde, ”etnik köken ”unsuru, tarihi ve beşeri kaynaşmalar dolayısıyla gündemden düşmelidir.”Etnik köken” değil,”manevi kök ”belirleyici üstünlüğe sahiptir. Yanlışın özü, milletin tarifini ”etnik” çerçeveler içinde hapsetmektir. 

   Maddileşme, insanı “kendi kendinin zalimi” haline getirir, insanın, kendi şahsiyet bütünlüğünü parçalatır. İnsandan başlarsak; İnsan, önce kendi fıtratının bütünlüğünü sağlamalıdır. İnsanın sıhhati, ailenin sıhhatidir; ailenin sıhhati cemiyetin ve milli bütünlüğün sıhhatidir; milli bütünlüğün sıhhati, İslam Âlemi’nin sıhhatidir, hatta  bütün insanlığın sıhhatidir. İnsan, ahlâkî-manevi-fikrî-ruhî zenginlik ölçülerine göre değerli yahut değersizdir. Ahlâksız insanın, câhil insanın hangi ırktan olduğu ne önem taşır? Hangi bölgeden olduğu ne önem taşır? Ölüm, dünyevî ilgilerin sonudur. Makam, mansıp, mal, unvan, ırk, akrabalık, hepsi bitecek. Her fert kendi hesabını kendisi verecek. Kavimler gruplar sülâleler bölgeler değil; Allah’ın kulu olarak ‘insan’ mükâfat veya mücazat görecek orada. Herkes kendi hayatının kendi imtihanının hesabını kendisi verecek. Sevenlerin birlikte olması, şefaata lâyık görülme gibi hususlar, yine ‘ferdi sorumluluk ve liyakat’ şartına bağlıdır.

Mukaddesliğin, kutsiyetin, kaynağı ve aslî konusu; sadece imandır, dindir, İslâm’dır. Buradaki hassas sınır şudur: İnsan elbetteki inançlarını yaşarken bir takım maddi imkânlardan ve olgularından, faydalanır; ama o maddi imkânları ve o olguları, mukaddesatının kaynağı olarak görmeye başlarsa, inhiraf etmiş (sapmış) olur. 

İnsan hakları, demokrasi, benzeri kavramlar, temel olmaz; onlar temele muhtaçtır. Temelin gelişmesine hizmet ettikleri için faydalıdırlar. Yaşama beraberlikleri, paylaşmalar “din” mayası ile kıvamlanmalıdır. Yahya Kemal’in dediği gibi ‘milletlerin mayası kan değil, dindir.’ Ateizmden başka hiçbir düşünce bu hakikati inkâr edemez. 

Bir kültür erozyonu, küreselleşme adı altında bir kültür yozlaşması içindeyiz. Bizim bir millî-manevi zâfiyet meselemiz vardır. Esasen terörün doğması daha doğrusu doğdurulması ve önlenememesi de bu meseleyle alakalıdır. 

Terörle nasıl mücadele edilecek? Doğruların boynu bükük, güzelliklerin asaletine ve vakarına tahammül yok; nefse ve tutkularına dönük kışkırtmaların zincirleri boşanmış.

Hep farklılıklar ve ayrılıklar konuşuluyor. İhtilâfları (çözülmesi mümkün olmayan ihtilâfları) konuşmak kalbi katılaştırır, denilirdi. Kalbi katılaştırır, kafayı da kalınlaştırır! Ortak değerler, ortak paydalar aramak yok; devamlı olarak farklılıklar, ayrılıklar, ihtilaflar, kusurlar, hatalar ile uğraşılıyor. Ortak ve yakın özelliklerimiz ve değerlerimiz yanında etnik farklılığı ihtiras hırçınlığıyla öne çıkarmaya çalışmak, tamamen nefsâniyettir. Akla, kişilik dengesine, medeniyete, onlarca yüzlerce temel kavrama aykırı bir yozlaşma saplantısıdır. 

Kişiliği olanın kimlik problemi olmaz. Kişilik sahibi olan, kimlik ilgilerini dengeli istikamet duruşuyla ve tevhidi sezgiye dayalı itidalli ve istikametli hareket eder. İfrada düşmez. 

Bu ülkede son yıllarda, ‘bölücülük fikri savunulabilmeli, eylemi yasaklanabilir sadece’ diyen bilim adamları görülmedi mi? Bölücü düşünce ve duygu, halkla toplumla hiç ilgisi olmayan bir ‘aydın sapması’dır. Bütün tıkanma noktaları, son yıllarda işte böyle bir tıkanma eksenine oturdu. Kendimizde miyiz, değil miyiz? İstikametimizde rotamızda mihverimizde kişilik omurgamızda bir sıkıntı doğmuş mu doğmamış mı? Fikir aktüalitesinin bir numaralı meselesi budur; bunu halletmeden vukuat ve magazin aktüalitesinin hiçbir anlamı yoktur.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23