• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Vehbi Kara
Vehbi Kara
TÜM YAZILARI

Ehl-i Sünnete Karşı Yapılan Saldırılar

08 Ocak 2021
A


Vehbi Kara İletişim: [email protected]

Ehli Sünnet’e karşı yapılan saldırılar hiçbir dönemde olmadığı kadar artmıştır. İnanması güç ama üniversiteler ve ilahiyat fakülteleri bu saldırıların merkezi haline gelmiştir. Bu konuda alınması gereken acil tedbirler vardır. Zira Diyanet İşleri Başkanlığı Ehli Sünnete karşı yapılan saldırılara karşı cevap vermekte yetersiz kalmaktadır.

Bunun en son örneğini Marmara Üniversitesinde hocalık yapan bir kişide gördük. Açıkça Kuran’ın Allah’ın kelamı olmadığını söyleyebilecek kadar ileri gitmiştir. Marmara Üniversitesinde böylesine büyük bir cinayet işlenirken diğer üniversiteler farklı mıdır?

Benim gördüğüm kadarıyla çok daha kötüdür. Özellikle İstanbul Üniversitesi aşağıda yazacağım akım ve düşüncelerden aşırı derecede etkilenmiş ve ehli sünnet düşmanlığı ile meşhur saldırganların propagandasını yapan hocalarla doludur. Bu feci durum karşısında tedbir alınmak zorundayız. Aksi takdirde canımız ciğerimiz evlatlarımız eğitim alırken dahi kurda kuşa yem olmaktadır.

 “İlahiyat fakültesi sayesinde dinini diyanetini öğrensin; bu materyalist asırda dinsizler hücum ettiğinde cevap verebilsin” diye üniversiteye gönderdiğimiz evlatlarımız eğer ilahiyat fakültesine kaydını yaptırmış ise Allah korusun bu ehli sünnet düşmanı hocalar tarafından ya “deist” ya da “dinsiz” olup karşımıza çıkmaktadır.

Peki, ülkemizdeki bu ehli sünnete düşman akımlar nelerdir? Bu konuda bir analiz yaparak Kuran ve İslam karşısında bazen dinsizlerden hatta komünistlerden daha çok hücüm eden bu zındıka cereyanlarına karşı uyanık ve dikkatli olmaya çalışalım:

Bunların belli başlı guruplarına baktığımızda karşımıza ilk çıkanlar Şii akımlardır.

Şii mezhebi veya diğer bir adıyla “Şia” yüzyıllardan beri ehli sünnete düşmanlık beslemiş Müslümanlar arasında nifak ateşinin çıkmasına yol açmıştır. Bunların büyük bir kısmında gördüğümüz gerçek; Hazreti Ali sevgisi değildir. Çünkü böyle olsa Hazreti Ali gibi bir cihan kahramanını ikiyüzlü davranmakla yani “takıyye” yapmakla suçlamazlardı.

Şia’nın asıl amacı Pers İmparatorluğunun inançları doğrultusunda yani Mecusiler gibi ateşe tapan bir medeniyetin Hazreti Ömer zamanında yıkılmasıdır. Irkçılık yüzünden İslam’a düşman olmuşlar bunu gizlemek için de; Hazreti Ali’ye olan sevgi ve bağlılıklarını ileri sürmüşlerdir.

Şiileştirme adı altında yapılan propaganda faaliyetleri sadece Türkiye’de değil; Müslümanların azınlıkta olduğu ülkelerde de yapılmaktadır. Ehli sünnetin hoşgörüsü ve kucaklayıcı tavırları nedeniyle yakın zamanda Türkiye de 1000’e yakın Şii camisi yapılmış ve Şii vatandaşlarımızın dinsizlerin eline düşmemesi için devlet tarafından her türlü destek sağlanmıştır.

Buna mukabil, bu mezhebin merkezi konumundaki İran’da yöneticiler, ehli sünnete iyi gözle bakmamaktadırlar. Onlarda takıyye yani yalan söylemek namaz gibi zorunludur. Hatta takıyye yapmayanların dinden çıkmış olacağına olan inanç nedeniyle Şia’nın etkisi ile yöneticileri çok acımasızdırlar.

Bu yüzden Şiilerle dini konuları, bilhassa ihtilaflı meseleleri açık ve samimi bir şekilde konuşmak mümkün değildir. İran gibi Şiilerin yoğunlukta olduğu ülkelerde çok sayıda ehli sünnet Müslümanına çok büyük zorbalıklar yapılmaktadır. Şu hususun da altını çizmek gerekirse: İran da en az yirmi milyon Sünni Müslüman yaşamaktadır ve onlar din konusunda Hristiyanların uyguladığı eziyetlerden çok daha fazlasına maruz kalmaktadırlar.

Tahran da 500 bin Sünni yaşamasına rağmen onlara Cuma namazını kılacakları bir Sünni camii için dahi izin verilmemektedir. Şii makamlar, onların cami isteklerini mevcut Şii camilerinde yapın diyerek reddetmektedirler.

Ülkemizde yaşayan Alevi kardeşlerimizi bu ırkçı ve fanatik Şia tehlikesine karşı korumak istiyor isek; çok gayret göstermemiz icap ediyor. İslam’ın temel konularında yani tevhid, nübüvvet, haşir ve adalet konusunda ortak bir dil üretmeye çalışmamız; gereklidir. Aksi takdirde özellikle fıkıh konusunda ehli sünnete karşı tecavüz vaziyetini aldıklarında aynı Pakistan da olduğu gibi kutuplaşmalar ve çatışmalar olması tehlikesi vardır.

Ehli sünnete belki Şia kadar hatta daha fazla hücumu ise kendilerine Selefi adını veren “Vehhabiler” yapmaktadır. Bunlar kendilerine Vehhabi isminin verilmesini istemezler. Selefi Salihin olan büyük İslam cemaatinin ismini çalmaya kalkışarak “selefi” ismini kullanmaya çalışmaktadırlar. Aynı Şia gibi dünyanın her yerinde ehli sünnete karşı hücum ve düşmanlık içerisindedirler.

Vehhabilik propagandası bazı Arap ülkelerinde yapılmakta ve petrol zenginliğinden doğan serveti, maalesef Müslümanlar arasında nifak çıkarmak için kullanmaktadırlar. Osmanlı Devletinin yıkılmasında Araplar değil bu Vehhabi isyancılar rol almışlardır. Şimdi de Arab Baharı denilen özgürlük hareketlerinde karışıklığı fırsat bilerek Suriye, Libya, Tunus ve daha nice ülkede, evliya türbelerine bitişik camileri buldozerlerle yıkmışlardır. DAEŞ Terör örgütünün beslendiği ana akım işte bu Haricilerin günümüz modasına uyan kesimi olan Vehhabilerdir.

Vehhabiler ile Hariciler arasında bir çok ortak özellik bulunmaktadır. Maalesef birçok insan Haricilik propagandasını yaptığını bilmeden Selefi akımlara hizmet eder. Günümüzde ABD’nin en fazla yatırım yaptığı şiddet yanlısı guruplar çoğunlukla bunlar arasından seçilmiştir.

ABD bir taşla iki kuş vurmakta hem Müslümanlar arasında nifak çıkarmakta hem de Müslümanları “şiddet yanlısı” gibi gösterip İslam aleyhindeki propaganda faaliyetlerine hız vermektedirler.

Tarihselçi denilen ve son zamanlarda Kuran’a haşa! “Allah’ın kitabı ve sözü değildir” diyen iğrenç tutumlarını gördüğümüz diğer bir ehli sünnet düşmanı gurup ise başka bir akımdır. Bunlar Kuran’ın 300’den fazla ayetinin (muhkem, kesin hükümlü oldukları halde) bu zamanda geçerli olmadığını iddia ederler.

Aynı Şia’daki gibi takıyye yaparak ehli sünneti aldatmaya çalışırlar. İsrail, Siyonizm, Vatikan, Evangelistler, kapitalist ve derin güçler tarihselcileri desteklemekte ve bu sayede Müslümanlar arasında ayrılık ve çatışmalara gayret etmektedirler.

Bu cereyan daha ziyade namazsız, oruçsuz, fıkıhsız, şeriatsız, kısaca ibadetsiz bir İslam istemektedir. Arkalarına aldıkları ABD ve bazı Batılı ülkeler ile adeta yeni bir din peşinde çaba sarf etmektedirler. Fakat aklı başında doğru dürüst birkaç Müslüman’ı ise bulamamaktadırlar. Bununla birlikte en azından çıkardıkları fitne ve bölücü yaklaşımlara karşı tedbirli olmalı ve evlatlarımızı bu akımdan da korumamız gereklidir.

İslam tarihinde ortaya çıkmış kısaca “Mezhepsizler” adını verdiğimiz bir başka ehli sünnet düşmanı gurup daha vardır. Bunlar fıkıh mezheplerini kabul etmezler. Halbuki fıkıh mezhepleri dini emir ve esaslarda birdirler. Yani Hanefi, Şafi, Hanbeli ve Maliki mezhebine göre Allah’ın varlığı, birliği, peygamberlik, kutsal kitaplar ve ahiret inancında farklılık yoktur. Fark sadece abdest ve namaz kılarken bazı küçük ayrıntılardadır. Hiç birisinde namaz kılmanın veya oruç tutmanın farz olduğu konusunda bir şüphe olmaz. Keza sünnet konusunda da çok küçük ayrıntılar dışında tamamen birlik beraberlik içindedirler.

Lakin tarih boyunca olagelmiş Şii, Vehhabi, Mutezile, Harici, Mürcie ve kaderi inkar eden fırkaları birleştirerek güya yetmiş üç mezhebin Kur an etrafında birleştirdiklerini söyleyerek bambaşka bir mezhep çıkarmışlardır. Peygamber Efendimizin (asm) “Fırkayı Naciye benim ve ashabımın yolundan gidenlerdir” sahih hadisini inkar edenler işte tam da bunlar olup suçüstü yakalanmışlardır.

Bu mezhepsizler adını vereceğimiz ehli sünnet düşmanı gurupların içinde sünneti bütünüyle inkâr edenler olduğu gibi, İslam ın bu ikinci kaynağı olan hadis-i şerifleri hafife alanlar hatta kabul etmeyenler de vardır. İşte İlahiyat fakülteleri bunlarla dolu olup devletimiz ve Diyanet İşleri Başkanlığı bunlara alabildiğine fırsat vererek ehli sünnete yapılan saldırılarına göz yummaktadır.

Bir başka ehli sünnet düşmanı gurup ise feministlerdir. Son yıllarda özellikle iktidar partileri içine yerleşen “papatyalar” veya “pembe cami kadınları” adını alan “feminist” guruplar; AB fonlarından büyük yardımlar alarak aile yapımızı katletmeye çalışmaktadır. İstanbul Sözleşmesi adı verilen eşcinselliği meşrulaştırmak için yapılmış iğrenç sözleşme bunların alçakça yapılmış icraatlarından sadece bir tanesidir.

Bu feminist guruplar hadlerini bilmeden sahih hadislerin; AB ve Batı medeniyeti normlarına uygun olması için çalışmaktadırlar. Hadis kitaplarının ayıklanmasını ve kendi keyiflerine göre yorumlanmasını isteyen bu guruplar ile ne yazık ki kimse doğru dürüst mücadele edememektedir. Yavrularımızı, kızlarımızı bu çirkin feministlerin hücumundan kurtarmak bu zamanda çok önemlidir.

Ehl-i sünnet Müslümanlığı ile Feminist ideolojinin bağdaşması ve uyuşması mümkün değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı kadroları ne yazık ki bunlarla doldurulmuştur. Öyle  bir noktaya gelmişlerdir ki; bir Ramazan gecesi Ankara Hacı Bayram Camii ne teravih namazı kılmak için gelen erkekleri sokmayacak kadar ileri gidebilmişlerdir.

Yapılan organizasyon ile otobüs ve minibüslerle taşıdıkları kadınları camiye doldurmuşlardır. Bu konuda Almanya’nın Sesi adlı medya gurubu “Pembe Camiler”başlıklı yazımdan dolayı benimle ropörtaj bile yapmıştı. Güya ben camilere kadınların girmemesi gerektiğini söylemişim.

Kadın gazeteciye Süleymaniye Camisinde röportaj verdim. Hadi bak bakalım kadınlara cami yasak mı diye bizzat caminin avlusundan gösterdim. Mahcup ve üzgün olduğunu söyledi. Bu konuda mesele şudur: Cuma namazı hür erkeklere farzdır. Kadınlara değildir. Erkekler ne yazık ki bazı büyük şehirlerde cami yokluğundan dolayı neredeyse üst üste Cuma namazı kılmaktadır. Şimdi böylesine yer darlığı olan bir yerde kadınların “bizde Cuma namazı kılacağız” demesi ne derece edepli, duyarlı ve saygılı bir davranıştır?

Her neyse… Ehli sünnet düşmanı çok sayıda gurup saldırılarını yoğunlaştırmış iken maalesef Müslümanlar birlik ve beraberlik içinde güç birliği yaparak bunlara karşı gelememektedirler. Ehli sünnet vel cemaat, kavga etmeyi bırakıp kendisine saldıran bu dehşetli düşmanlara karşı ortak hareket etmek zorundadır, vesselam…

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Ebu Rana

Ehli Sünnetin kalesi olması gereken ilahiyat fakülteleri yıllardan beri ateist ve deist yetiştirmektedir. Kimse bu ehli sünnet düşmanlarına karşı iki kelime dahi söyleyememektedir. Allah yazarımızdan razı olsun ki bunların iç yüzünü ve dehşeti sapkınlıklarını açığa çıkarmış. Devletin konuya acilen el atması şarttır. Ehli sünnet alimlerini ve Said Nursi gibi ehli sünnetin davasını anlatan değerli zatların eserlerine başvurmak şarttır.

Hangi meshep

Yazıdan çıkardığım sonuç: Diğer mesheplerin hiçbiri sünnileri tasvip etmiyor. Bunun tersini de söyleyebiliriz. Yada hiç bir meshep diğerini doğru bulmuyor.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23