Aile Bakanlığı, “her şeye saldıran şu tehlikeli hayvanlar”ı ne zaman ehlileştirecek?
Bu aralar, İslam’a ve Müslümanlara düşmanlıklarıyla temayüz etmiş pek çok yayın organı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Aile Bilinci Eğitimleri” adlı projesine kafayı takmış durumda.
Adeta çıldırmış vaziyetteler. Ağızlarından köpükler saçarak hırlıyorlar. Aileyi ayakta tutmak, korumak, güçlendirmek, gençler arasında aileyle ilgili sorumlulukların üstlenilmesinin teşvik edilmesi ve aile kurma eğilimlerinin artırılması gibi her aklı başında insanın altına imza atacağı uygulamalara cephe alıp “İstemezük de istemezük” diyorlar. Hiç utanıp sıkılmadan, “Manevi rehberlik adı altında eğitim kurumlarına ve hastanelere giren Diyanet, şimdi de ailelere el attı” herzesini yumurtluyorlar.
Halbuki malum zevatın Türkiye’de olmasını istemediği hizmetlerin pek çoğu, öve öve bitiremedikleri Batı ülkelerinde uygulanıyor. Öyle ya, bugün Batı’daki pek çok ülkede, okul öncesinden başlayan bir din eğitimi var. Adamların bırakın hastanelerini, hapishanelerinde, hatta ordularında bile manevi bakım ve dinî danışmanlık hizmetleri sunuluyor. Pek çok dinî kurum aileyi korumak için çeşitli projeler hayata geçiriyor, türlü türlü teşvikler veriyor.
Peki, “Manevi rehberlik adı altında eğitim kurumlarına ve hastanelere giren Diyanet, şimdi de ailelere el attı” diyerek zırvalayan elemanlar bu gerçekleri bilmiyor mu?
Tabii ki biliyorlar, hem de bal gibi biliyorlar. Ama dedik ya, maksat suyu bulandırmak.
İstedikleri tek şey, Batı ülkelerinde tüm çabalara rağmen önüne geçilemeyen ahlâkî çöküntünün bizde de yaşanması. Ailenin parçalanmasını, yuvaların dağılmasını, toplumun çözülmesini arzuluyorlar. Bu sinsi emellerine taraftar kazanmak için de her türlü alçaklığa imza atıyorlar.
Cumhuriyet’in marjinal yazarı Mine Söğüt’ün sayıklamalarına baksanıza.
Kurbanın İslamiyet’teki yeri hususunda dahi ahkâm kesmeyi kendisinde bir hak olarak gören bu saygısız, Diyanet personelinin -aslında tam da iştigal alanı olan- aile konusunda fikir beyan etmesini garipsiyor. Aileyi “hapishane”, “toplumun en küçük ve tehlikeli birimi”, “tam da cinnetin başladığı yer” sözleriyle tarif eden mahut aile düşmanı, Diyanet’in aile üzerine verdiği fetvaları eleştirebiliyor. Bu fetvaların “çağdaş yaşamı karanlığa boğduğunu” iddia eden bu zat, ter ter tepinip “Çocuklara dinsel eğitim yerine cinsel eğitim verilmeli” çağrısında bulunabiliyor.
Kendisini, “her şeye saldıran tehlikeli bir hayvan” olarak tarif eden birinden ne beklersiniz ki?
Aslında, Kur’anî ifadeyle hayvandan da aşağı olan, yani esfel-i safilin derekesine düşmüş bulunan bu yaratık, “Kadına kurulan en sağlam tuzak, anneliktir. Kadınlar asırlardır kutsal annelik masalıyla uyutulurlar. Hatta komaya sokulurlar” sayıklamalarıyla, toplumun temeline dinamit yerleştirmeye çalışıyor.
Hadi bunlar kendilerine biçilen görevi ifa ediyor, misyonlarını yerine getiriyor. Peki ya, “Aile” Bakanlığımız ne yapıyor?
Sağolsunlar, onlar da bilerek ya da bilmeyerek bu şerirlerin değirmenine su taşıyor.
¥
Öyle gözüküyor ki bu yol, yol değil! En baştaki görevi aileyi korumak olan Aile Bakanlığı’nın bir an önce harekete geçmesi şart.
Ailenin çökertilmesine matuf projeler, hayat kaynaklarımız ve medeniyet pınarlarımızın kurutulmasına yönelik gayretler ne olursa olsun boşa çıkartılmalı. Biliyoruz, zahmet olacak ama, Sıla-Ahmet Kural davasına bile müdahil olan Aile Bakanlığı, sadece 82 milyonu değil, bütün İslam ümmetini ilgilendiren şu davamızın çözümü için de ivedilikle bir müdahalede bulunmalı. Aksi takdirde çok pişman olacağız, çoook!
¥
NİHAT ZEYBEKCİ’Yİ TIPKI “DİYANET
İŞLERİ” GİBİ “SİYASET İŞLERİ” DE Mİ
İLGİLENDİRMİYOR?
AK Parti’nin İzmir Büyükşehir Belediye başkan adayı Nihat Zeybekci, şu “şarap” konusunu nedense bir türlü kapatmıyor.
Son olarak, çıktığı bir TV programında, “İzmir şarabını uluslararası marka yapmak istiyorum” şeklindeki sözleri üzerine kendisine yöneltilen eleştirilere cevap verme ihtiyacı hissetmiş. “İzmir’de şarap üretiminin desteklenmesi” konusunun “ekonomik ve ticarî” bir konu olduğunu söyleyip, “Sonuçta ben dinî kimliği, kişiliği olan bir müftü ya da Diyanet İşleri Başkanı değilim. Orası beni hiç ilgilendirmez. Fetva verecek durumum da yok” demiş.
Vallahi biz de ne müftüyüz ne Diyanet İşleri Başkanı. Fetva verecek konumda da bulunmuyoruz. Ancak, şarapla ilgili dinimizdeki hükümler bizleri doğrudan ilgilendiriyor. Bu konudaki İlahî emir ve yasaklar, Müslümanları direkt olarak alakadar ediyor.
¥
Hadi, tüm bu gerçeklere rağmen, bir an için sayın Zeybekci’nin dediğini kabul edelim. “Din-diyanet işleri”nin kendisini ilgilendirmemesi gerektiğini varsayalım.
Peki ya “siyaset işleri”? Yıllardır politikanın içinde olan Nihat Bey’i, “siyaset işleri” de mi ilgilendirmiyor? Yoksa sayın Zeybekci, tıpkı “diyanet işleri”nden anlamadığı gibi, “siyaset işleri”nden de mi anlamıyor? Anlamıyor mu ki, ısrarla bu tür sandıktaki götürüsü getirisinden çok daha fazla olacak açıklamalara imza atıyor?
¥
Maalesef görünen acı gerçek şu: AK Parti’nin İzmir Büyükşehir Belediye başkan adayı, laik kesime göz kırpmak isterken, kendi tabanının gözünden düşüyor. Belki farkında değil ama, Dimyat’a pirince gideyim derken evdeki bulgurdan oluyor.
Yazık! İnşallah bu “nabza göre şerbet verme politikası” bir an önce sonlandırılır.