• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Çelik
Mustafa Çelik
TÜM YAZILARI

Dert devrim değil, imandır

24 Aralık 2025
A


Mustafa Çelik İletişim: [email protected]

Dert devrim değil, imandır

MUSTAFA ÇELİK

İslâmî literatürde “devrim” kelimesi yerine “inkılap” kavramı geçerlidir. Devrim, çoğu zaman yıkıcı bir kopuşu, geçmişi tümüyle reddeden bir başkaldırıyı çağrıştırırken; inkılap, kökten bir dönüşü ama asıl kaynağına doğru bir dönüşü ifade eder. Yani sadece değişmeyi değil, asli olana, fıtratın temiz berraklığına yeniden kavuşmayı…

İnkılap, İslâmî anlamda, insanı cahiliyyenin karmaşasından alıp İslâm’ın sahih rehberliğine taşımaktır. Bu bir kopuş değil, bir toparlanıştır; bir reddediş değil, bir hatırlayıştır. Kişinin bedeninden önce kalbinde gerçekleşen bir dönüşüm… Çünkü İslâm’da inkılap, önce fertte başlar. İnsan ne zaman ki kendi nefsinin karanlık köşelerini aydınlatmaya niyet eder, işte o zaman gerçek dönüşümün kıvılcımı yanar.


Fertte başlayan bu dönüşüm, aileye sirayet eder. Aile, toplumun en küçük ama en güçlü çekirdeğidir. Ve nihayet bu inkılap, devletin yönelişine kadar uzanır.

İslamî inkılabın hedefi, öfkenin ateşini körüklemek değil, imanın nurunu parlatmaktır. Hakiki devrim, toprağı değil, vicdanı sarsar. Zira iman zayıfladığında, insanın içindeki hakikat duygusu da sarsılır. İşte bu yüzden Müslüman’ın devrimi, bir yıkım değil; bir ihya hareketidir - yıkılmış gönülleri yeniden inşa etmek, unutturulmuş hakikatleri hatırlatmaktır.


İnsan, dertle tanıştığı anda kendi iç dünyasının derinliklerine itiliverir. Hayatın gürültüsü bir anda susar; dostluklar, alışkanlıklar, planlar ve umutlar birer birer geri çekilir. Geriye, insanın kendi sesiyle baş başa kaldığı o çıplak an kalır. İşte o anda dert, bir yıkım değil, bir çağrıdır. Çünkü dert devrim değildir; dert, imandır.


Devrim dışa dönüktür; dünyayı değiştirmek ister. Yıkmak, yeniden kurmak, bir düzeni başka bir düzenle değiştirmek ister. Fakat dert öyle değildir. Dert, insanın içindeki kaleyi kuşatır. O, dışarıda değil içeride bir savaş başlatır. İnsanı kendi eksiklikleriyle, sabırsızlıklarıyla, kibriyle yüzleştirir. Her yara, bir aynaya dönüşür: insan kendini, acısının yansımasında görür.

Bu yüzden dert, devrimin öfkesini değil, imanın sükûnetini öğretir. Bir kalp, gerçekten sarsıldığında, aslında kendi köklerine iner. Kök, görünmezdir ama varlığın asıl taşıyıcısı odur. Dert, o köklere inmeyi zorunlu kılar. Her gözyaşı, kalbin toprağını yumuşatır; her sabır, o toprağa ekilen bir tohumdur.


Belki de insan, en çok dert çekerken inanmayı öğrenir. Çünkü iman, kolaylıkta değil, zorlukta anlam kazanır. Acının içinden geçen bir kalp, artık yalnızca Allah’a değil, hayata da daha derinden inanır.

Evet, dert devrim değildir. Çünkü dert, dışımızı değil içimizi değiştirir. Ve bazen, bir insanın içindeki küçük bir değişim, dünyadaki en büyük devrimden bile daha anlamlıdır.



İnsanoğlu dertsiz bir hayat ister; huzuru, bolluğu, kolaylığı arar. Oysa Allah, kulunu bazen nimetten değil, dertle terbiye eder. Çünkü dert, bir azap değil; bir imtihandır. Ve her imtihan, içinde gizli bir rahmet taşır.

İnsanın acı karşısındaki duruşu önemlidir.. Devrim dışa taşar, isyan eder, yıkar. İman ise içe döner, sabreder, teslim olur. Kulun gönlüne düşen dert, aslında Rabbin çağrısıdır: “Bana dön.” Kur’an’da Rabbimiz buyurur:

“Andolsun, sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle deneriz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara Sûresi/ 155)


İşte bu ayet, derdin mahiyetini anlatır. Dert, insanı Allah’tan uzaklaştırmak için değil, O’na yaklaştırmak için gelir. Çünkü rahatlıkta gaflet büyür, dertte ise kalp uyanır. Her gözyaşı, bir tövbenin kapısını aralar; her sabır, imanın kökünü derinleştirir.


İnsan, dertle diz çöker; dua etmeyi öğrenir. Kalbi yumuşar, dili Rabbini anar. Ve işte o zaman, derdin hikmeti ortaya çıkar: dert, kulun imanını olgunlaştırmak içindir.

Belki de bu yüzden, peygamberler en çok dert çeken insanlardı. Çünkü onların sabrı, ümmetlerine örnekti. Hz. Eyyûb (a.s.) yıllarca hastalıkla imtihan oldu ama dilinden şu söz düşmedi:


“Rabbim! Bana zarar dokundu, Sen merhametlilerin en merhametlisisin.” (Enbiyâ Sûresi/ 83)


O sabırla, dert iman oldu; acı, teslimiyetin en güzel şekline dönüştü.

Evet, dert devrim değildir. Çünkü devrim kalbi yakar, iman ise kalbi arındırır. Dert, insana ne kadar acı verirse versin, sonunda bir hakikati öğretir:

“Allah kulunu unuttuğunda değil, sevdiğinde dert verir.”


Ve işte o zaman kul anlar ki, dert aslında bir çağrıdır; Rahman’a yaklaşmanın, imanla olgunlaşmanın sessiz bir davetidir.

İslam’da devrim, yıkmak için değil; imanı muhafaza ve müdafaa içindir. Çünkü iman, insanın içindeki en yüce hakikattir. Onu korumak, bir toplumu korumaktır; onu diriltmek, bir medeniyeti diriltmektir. Ve işte o zaman, hiçbir yangın bu nurun önünde duramaz. Çünkü iman, devrimin değil; dirilişin ateşidir.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23