Siyaset kendilerini arayanların değil kendini bulanların işidir
“Bir kişi, bir millet, bir kültür, kendi anlam-değer dünyasını kaybetmeye başlarsa, kendi vicdanı önünde küçük düşer, aşağılık kompleksine kapılır”. İhsan Fazlıoğlu.
İnsanların mensubiyet duyduğu değer yargılarına karşı samimiyet ve ihsan eksikliği, kendisine olan güvenini yok eder, kişiliğini ve kimliğini tahribata uğratır.
Siyaset, elbet böyle kimselerin işi değildir. Siyaset, kendilerini arayanların değil, kendini bulanların işidir.
İster dünya siyasi tarihine, ister kendi siyasi tarihimize bakalım. Siyaset çöplüğüne gönderilmiş veya ismi var cismi görülmeyen siyasiler, kendini bulamamış kişilerdir.
……………..
Garpta ve şarkta bizim gibi neredeyse yüz yıldır şarampolde yaşayıp, düzlüğe çıkan bir ülke yoktur.
Yıllardır şarampolde patinaj yapmaktan kurtulan milletimiz, Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan liderliğinde tam düzlüğe çıkıp, yola ve yolculuğa başlamasıyla, siyasi acuzeler de tepemizde bitmiş oldu.
ABD ve AB, kendini arayıp bulamayan figürleri sahneye sürdü ve yazılan rolleri sahnelenmeye başladılar. Bu oyunlarla Reis’i aldattıklarını sananlar, şimdi başka yerlerde acuzeliklerini sürdürmekteler.
Kendini tanıdığı, yerini yurdunu bildiği sanılan, bilgisiyle amel ettiği kanısına varılan niceleri, kendilerini “oldum” hezeyanına kaptırarak, birden ne oldum delisi oldular.
Siyaset, devleti millete, milleti devlete raptetme sanatıdır. Bu sanatın icrası nefisle değil, akılla yapılır.
Nefsini aklına köle edenler; alkışlara, övgülere, taltiflere aldanır ve kişiye “Ben olmasam” dedirterek öyle bir tökezletir ki, bir daha iflah olmaz.
…………….
Kendini bulan-bilen siyasiler, milletimizin değerli buldukları hiçbir şeye hakaret etmez, ötelemez, ulu orta eleştirmez, aksine sahiplenirler.
Çünkü aklını nefsinin önüne koymuş ve her zorluğu göğüslemeyi göze almış siyasetçi; kendisinin değil, milletinin inançlarına saygı duyduğu ve sahiplendiği için siyaseti seçmelidir.
Siyasetçi ahlak ve vicdan öğretmenidir. Attığı her adımda, her sözünde, her hareketinde ve her mekânda; milletin vicdanında “olur” alacak şekilde davranmak ve konuşmak mecburiyetindedir.
Siyasette günü kurtarma adına, ulu orta olur olmaz yerlerde; şan, şöhret beklentisiyle şirin gözükme hevesi, bir tükenmişlik halidir.
Bu durum, kişinin vicdan ve akıl terazisini bir kenara bırakıp, mide ve cüzdana hizmet etmesi demektir ki, hâlâ kendini bulamadığının ama aramadığının da işaretidir.
Bilgelerimizin ileri sürdüğü bir tez vardır ve bu tez, her insanımız için geçerli olmakla birlikte (tabi kabul edenler için) daha çok da siyaset sanatını icra edecekler için söylenmiştir:
“Bir kimse, bir toplum veya siyasi erkler, devleti yönetenler, yönetenlere destek verenler; akıl ve vicdan terazisiyle istikametlerini çizememişlerse, doğal olarak zalimlerden yana olurlar”.
………………
Ezcümle:
İnsan ölmek için doğar. Bunun için de kişi kendisine bir istikamet belirlemelidir. İstikametin müstakim (doğruluktan şaşmayan) olması, şahsın kendini bulması-bilmesi demektir.