İnsan muamma mıdır?
“İnsanı tanımak, yokuş yukarı sırtta taş taşımak kadar zor” denilir.
İnsanı tanıyan ve anlatan bilimler de bu konuda yaya kaldı denilse yeridir. İnsanı tarif edenler, kendi zaviyelerinden kendi akılları ve fikirleri ölçüsünde tarif etmektedirler.
İnsanı tanımak ve anlamak için “yaratılışı bilmek ve yaratılışa inanmak” gerekir. İnsanı tanımak için yaratılıştan ve yaratıcıdan yola çıkılırsa insan muamma olmaktan çıkar.
Lakin günümüzde yaratıcıya ve yaratılışa varmak istemeyen birtakım çevreler, hakikatle yüzleşmemek için kırk dereden su getirip, inkâra ve şirke girmektedirler.
İnsanın muamma olup olmadığına karar vermek için Mevlana ve Yunus Emre Hz.lerine müracaat edelim. Önce Mevlana Hz’lerinden:
•
“İnsanın iç dünyası bir ormana benzer. Orada hayır ve şerrin her çeşidi bulunur. Allah’ın sana lütfu olan “Ona, Ru-hum-dan (kud-re-tim-den bir sır) üf-le-dim” (el-Hicr Suresi 29) ayetinden haberin varsa, bu ilâhî nefesten feyz alıyorsan, insan; yani sendeki karışık, acayip duygu ve hissiyat karşısında uyanık olursun”!..
Bu ruhu kirletenler, bozanlar, har vurup harman savuranlar, yaratılış fıtratlarına müdahale ettikleri için insan olma kimlik ve kişilikleri heba ederler.
Bu hususta da yine Mevlana Hz.lerinin tarifine bakalım:
“İnsanın hissiyat dünyasında kurtluk, domuzluk gibi nice hayvanın şahsiyet ve temayülü ile temiz, pis, güzel, çirkin binlerce huy oluşur.
Bunların hangisi galip gelirse, insanoğlu ona göre şekillenir. İnsan varlığında hangi huy hâkimse hüküm, buyruk onundur”.
Yaratılış hikmetine muhalif olanlar, şerden medet umar ve şerlilerle ittifak ederler, yaratılış hikmetine sahip çıkanlar da hayırdan yana olur ve hayırlı insanlarla ittifak ederler.
•
Şimdi de insanı tanımak için gönüller sultanı, Yunus Emre’mize bakalım. Yunus Emre insanı ve iç dünyasındaki med-cezirleri şu dizelerle anlatır:
Hak bir gönül verdi bana, hâ demeden hayrân olur
Bir dem gelir şâdî olur, bir dem gelir giryân olur
Bir dem sanırsın kış gibi, şol zemherî olmuş gibi
Bir dem beşâretten doğar, hoş bağ ile bostan olur
Bir dem çıkar Arş üzere, bir dem iner tahte’s-serâ
Bir dem sanırsın katredir, bir dem taşar ummân olur
Bir dem cehâlette kalır hiç nesneyi bilmez olur
Bir dem dalar hikmetlere Câlinus u Lokmân olur
Bir dem gelir İsâ gibi ölmüşleri diri kılar
Bir dem girer kibr evine Firavn ile Hâmân olur”.
•
Ezcümle:
İnsanoğlu huzurla hüznü, hayat terazisinin iki gözünde taşır. Birinde huzur, diğerinde hüzün vardır. Ne hep huzurlu olunabilir ne de hep hüzünle yaşanabilir.
Teraziyi dengede tutabilenler, huzurun da hüznün de kendisi için nice faydaları olacağına inanarak hareket eder ve şerden hayır, hayırdan şer umarlar ve terazi dengede durur.