Evladı gönlüyle birlikte doğurmak
Çocukluğumdan beri yaşımdan büyük insanları dinlemeyi hep sevmişimdir. Bugün de altmışa varmama rağmen hâlâ öyleyimdir.
İrfan geleneğimizden beslenen bu ihtiyarlar; dilleri gönüllerinin tercümanıdır. Söyledikleri her şey ya bizzat yaşadıkları veya şahit oldukları vakıalardan ibarettir.
Benim de çocukluğumda köyümüzde “Satı Ebe” dediğimiz, ebe denilince -doğum ebeliği ile birlikte her işe aklı eren anlamında babaanne/anneannelere “ebe”- denilirdi.
Daha sonra “ebe” sıfatı, önce “neneye” sonra “nineye”, sonra “büyük anneye/büyük kadına/hanıma/bizim ihtiyara” dönüştü.
“Bizim ihtiyar” vasfına gelindiğinde bu tecrübe abideleri önce yalnızlığa terk edildi, sonra huzurevlerine yerleştirilmeye başlandı.
İnsan yükünün gittikçe ağırlaştığı günümüz, “rahmet ve merhamet yüklü gönül insanlarıyla” değil, “rahmet ve merhametten uzak dünyalık insanlarla” dolmaya ve “doğurulmaya” başlayınca haliyle aile bütünlüğü de bozguna uğramakta.
•
Şimdi bu izahtan sonra tam tersini anlatacağım bir vakıayı paylaşmak istiyorum.
İyilikleri çoğaltmazsak, yazmazsak, kötülüklerin içinden çıkamayız ve kartopu gibi çoğaltıp dururuz.
Söze, “Satı Ebenin” aşağı yukarı kırk beş-elli yıl önce söylediği tespit ile yol vereyim. O gün kimlere kızdığını bilemiyorum ama şöyle demişti.
-“Analar evlat doğurur da yalnız her ana, doğurduğunun gönlünü de besleyerek doğuramaz. İnsan gönül evladı olmalı, bel evladı değil”.
İşte bugün böyle bir gönül evladından, yatağa mahkûm kayınpederine gönüllü bakan bir gelin hanımdan söz edeceğim. Vakıa çok uzun mümkün mertebe kısa anlatayım.
•
Geçtiğimiz günlerde kayın baba hastalanmış ve her türlü tedaviden geçmesine rağmen ölümüne kadar yatağa mahkûm hale gelmiş.
Şahsın kaç çocuğu var bilmiyorum. Yalnız bir tek oğlunu tanıyorum. Onun da hanımı, -söz edeceğimiz gelin hanım- çocuklarıyla beraber, mücbir sebepler yüzünden eşinden 600 km uzakta ikamet ediyor, kocası Diyanet İşleri Başkanlığı emrinde bir ilimizin bir köyünde din görevlisi olarak vazifesi görüyor.
Gelin hanım kocasını arayarak diyor ki:
-“Baban ölümüne kadar yatağa mahkûm olmuş. Babanı evimize alıyorum. Baban bize Allah’ın emaneti, biz ona bakmakla yükümlüyüz. Aklın bizde kalmasın. Yeter ki sen başımızda ol”.
Meseleyi din görevlisi arkadaşımızdan öğrendim. Babasıyla ilgili olup bitenleri anlattı. Onları paylaşmak doğru olmaz.
Yalnız kendisine; “Günümüzde hâlâ böyle gelin hanımlar var mı” diye soramadan edemedim. Tabii sordum işte varmış.
Satı Ebeyi bu yüzden hatırladım. Demek ki gelin hanımı dünyaya getiren anne, evladının gönlünü de doyurarak getirmiş.
İki çocuklu bir annenin, bir de A’dan Z’ye sürekli bakım isteyen kayınpederine bakması elbet kolay değil. İnsan yükünü, ancak gönül insanları taşıyabilir.
•
Ezcümle:
Bu durum hangisinin imtihanıdır bilemeyiz ama gelin hanım sabırla yüklendiği emaneti yüzünden, sırat köprüsünü rahatlıkla geçecektir İnşaallah.