Birden bırakmasınlar, dokunur...
Başkalarını itham ettiğiniz konunun asıl suçlusunun siz olduğunuzu farketseniz, ne yaparsınız?
İnsan mahcubiyet duyar, suçladığı kişiler için uygulanmasını istediği müeyyideye razı olur ve hatta yaptığı ikinci hata için de af diler değil mi?
Ama bu ülkedeki bozguncu ekibe dahil iseniz, bu bahsettiğimiz şeylerin hiçbirini yaşamazsınız.
İşin daha acı tarafı ise, size böyle davranabileceğinizi söyleyenlerin aslında sizi en temel insani hasletlerden sıyırdığını, karakteri olmayan bir aparat yerine koyduğunu farketmez, imtiyazlı bir sınıfın üyesi olduğunuzu zannedersiniz...
•
Misali çok.
Buyrun, sadece biri...
Bu ülkede, 600 milletvekili var.
Neredeyse her 150 bin vatandaşa, bir vekil.
Beklersiniz ki, hadi en birincisi olmasın ama, bu 150 bin kişinin en nitelikli yüzde 10’unun içinden çıkmış olsunlar, değil mi?
Siz söyleyin, bu ülkede ahlakı tefessüh etmiş 600 kişiyi bulsak da baksak, içlerinde kendi yaptıkları bir işle başkasını suçlayan, eline yüzüne bulaştırınca da sanki hiçbir şey olmamış gibi davranan kaç kişi çıkar?
Ama mesela CHP milletvekili Alpay Antmen çıkıyor, partisinin başı çektiği engelleme çabalarıyla, açılan davalarla iptal edilen “afet riskli bölge” kararı için “Erdoğan iptal etti” diyerek yalanını söylüyor, yaptıkları yüzüne vurulunca ise hiçbir şey olmamış gibi yeni yalanlar uydurmaya devam ediyor.
•
Aynı ahlak seviyesinin medyadaki temsilcileri de boş durmuyor...
Fatih Altaylı mesela, depremin ilk gününden beri söylediği onlarca yalanın hesabını vermek yerine, Müslümanlara küfrederek mevzuyu değiştirme yolunu seçti.
Bugün saptırdın, yarın sakladın, öbür gün korkuttun; gelecek kuşaklar seni bugün bizim yaşadığımız bu telaşeden azade olarak yargıladığında ne olacak?
Ve hâlâ, hiçbir şey olmamış gibi ahkam kesmeye, başkalarını suçlamaya devam ediyor.
Tek bir yalanla kurtarma çalışmalarını saatlerce engellemiş, onlarca kişinin ölümüne sebep olmuş Oğuzhan Uğur’u karşısına alıp, “Devlet yoktu, her şeyi biz koordine ettik” diye konuşturması, artık “utanma” diye bir duyguya sahip olmadığının ilanı aslında...
•
Başka bir konu...
Ekşi Sözlük yıllardır uğraştığı şeyi sonunda başardı, kendini kapattırdı...
Hayırlı oldu...
Hayır, “Dezenformasyon merkezi haline gelmişti” argümanını sürmeyeceğim öne...
Neyin merkezi haline geldiği benim için önemli değil, çünkü hem benim haber kaynaklarım arasında yoklar, hem de o mecrayı haber kaynağı olarak kullanan hiçbir kişi ya da kurumu ciddiye almıyorum.
Benim bu yapıya itirazım başka...
Ekşi Sözlük de, çoğu provokatif odak gibi, önce kendi adamlarını zehirlemeye başlamıştı.
“Tasası sana mı düştü” diyebilirsiniz, deyin...
Vicdanen rahatsızlık duymayanlarımız da, en azından bu ülkede bu insanlarla birlikte yaşamak zorunda olduğunu düşünüp düşsün tasasına...
Yazık değil mi?
Kurdukları yapı Maxwell’in cini gibi, aklıselime “Dur” deyip aşırılıklara yol vere vere “mantık dairesi içinde” fikir serdetme yetilerini elinden aldı, her beyanlarının kenarına köşesine “belki bu sefer” umuduyla muhakkak bir aşırılık sıkıştırmak gibi arazlar yükledi varlıklarına.
Bakmayın erişim engeli geldiğine, borderline bozukluk sahibi olmak zordur, her engeli aşar yine bir şekilde o konfor alanlarının içinde birbirlerinin “sırtını kaşımaya” devam ederler.
Hem birden bırakmasınlar, dokunur...