• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
C. Yakup Şimşek
C. Yakup Şimşek
TÜM YAZILARI

Necip Fâzıl'ın Eşek Arıları

28 Mayıs 2018
A


C. Yakup Şimşek İletişim:

35 yıl önce bugünlerde (25 Mayıs 1983) ölen Sultânü'ş-Şuarâ Necip Fâzıl Kısakürek, Cumhûriyet devri Türkiye’sinde isminden, fikirlerinden, mücâdelelerinden, eserlerinden en çok söz ettiren kişilerden biriydi. Öyle ki bugün dahi Necip Fâzıl’ı yerin dibine batırmak veyâ göklere çıkarmak arzusuyla yanıp tutuşan milyonlarca insan vardır, sanırım.
 Ama -bildiğim kadarıyla- hiç kimse “Necip Fâzıl’ın eşek arıları”nı yazmadı.
 Çünkü “iğneli” konuşup yazmak sıkıntılı...

 Hayranları bana belki kızar, gücenir; ama -ölümünün 35. yıldönümünde kendisini rahmetle anarken- ben onun “eşek arıları”nı yazacağım: Necip Fâzıl’ın yaman tezâdını...
 Ben de Necip Fâzıl hayrânıyım; ama “hakîkat” ondan da güzel...
***

 “Eşek arıları” sözü Necip Fâzıl’ın yaptığı bir teşbih: “Dil Darbesi”yle Türkçeye sokulan uydurma kelimeleri “eşek arıları”na benzetti o.

 Türkçede “-sal / -sel” ile îmâl ve ikaame edilmiş olan “bilimsel, fiziksel, tarımsal, siyasal, ulusal, anayasal” kılıklı uydurma kelimeler, Türkçenin meşrû ve doğru kelimeleri içinde “güvercinler arasında eşek arıları kadar vahşî ve yabancı” görünüyordu ona...

 Bugün ağızlardan ve satırlardan düşmeyen “doğal, koşul, amaç, kıvanç, uygar, özgür, soyut, somut, ilke, belge, evren, tören” gibi kelimeler de ona göre “Moskof işgal kuvvetleri gibi görünecek ve aşıları asla takma kalpten ileriye gidemeyecektir.

 Büyük mütefekkir bunları İdeolocya Örgüsü'nde dile getirdi: “Bu eser, benim bütün varlığım, vücut hikmetim, her şeyim... Ben, arının peteğini hendeseleştirmeye memur bulunması gibi, bu eseri örgüleştirmek için yaratıldım.” dediği kitabında... 

***
 Daha da ileri gitti Fâzıl:
 Ona göre “hasrete özlem, nisbete oran, hürriyete özgürlük, medeniyete uygarlık, mevzua konu, cevaba yanıt, fedâkârlığa özveri, ihtiyaca gereksinme, haşmete görkem, ferde birey, seviyeye düzey, samimiyete içtenlik (vesaire, vesaire) diyebilen bir kişi, en aziz ve basit halk mefhumlarını baltalamakla, akıldan yana budala, histen yana odun, insandan yana vahşî, milliyetten yana piçtir ve Türk’ten, hattâ insandan başka her şeydir...”
 “Hâlimiz” şiirinde de kalemini kırar gibi hükmünü verdi:

Ruhsal, parasal, soyut, boyut, yaşam, eğilim...
 Ya bunlar Türkçe değil yâhut ben Türk değilim
!”

***
 Peki, onun yaman tezâdı neydi?
 Necip Fâzıl
, bir yandan keskin ifâdelerle muhâlefet ettiği uydurma kelimelere öbür taraftan rağbet etti.

 Keşke etmeseydi!..
 Meselâ “Hâlimiz” şiirinin diğer mısrâlarında “oy” ve “gelenek” kelimelerini kullandı.
 500 yıl önce ölmüş olan “oy” kelimesi TDK tarafından 1935 yılında “mütâlaa, rey” kelimeleri yerine hortlatıldı ve resmî metinlere yerleştirilip dile katıldı. Hasan Eren’in Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü’ne almadığı kelime hakkında Kubbealtı Lügatı “Aslı belli değildir.” diyor.

 “Gelenek” ise İsmet İnönü tarafından “anane” yerine uydurulup 1942’den îtibâren DİT (Devlet İkaameli Türkçe) olan kelimelerden...
 Kendisinin “felâket ve cinnet” dediği hareketin mahsûlü, İsmet İnönü’nün mâmûlü olan uydurma kelimeleri kullanan bir Necip Fâzıl!..  
***

 Evet, Necip Fâzıl, Türkiye’de resmen sahneye konan “Dil Darbesi” hakkında “Uydurma Dil Felâketi / Uydurma Dil Cinneti” diyor; gelgelelim kendisi de bu felâket ve cinnete bilmeden destek veriyordu...
 İşte Necip Fâzıl’ın muhtelif kitaplarından seçtiğim uydurma kelimelerin bir kısmı:

yaratık, yansıma, oluşmak, denge, sakıncalı, anlam, görev, bilgin, durum, eşit, sanık, sorumlu, ilgisizlik, tepki, toplum, dayanışma, dayanak, tüm, tür, okul, öğretim, öğrenci, öğretmen, ilişki, bölüm, bildiri, yoksun, yorumlamak...”

***
 Necip Fâzıl’ın uydurukça karşısındaki tutumu, diğer birçok şâir, sanatkâr, siyâsetçi, ilim ve fikir adamınınkine benziyordu: muhâlefet ettiği zihniyetle mutâbakat...
 Bu tezâdın iki sebebi var:
 1. Uydurukçanın millet tarafından hür irâdeyle kabûl edilip benimsendiğini sanmak. Yâni gaflet...

 2. Uydurukçanın ne olup olmadığı hakkında net bir bilgi ve fikir sâhibi olmamak. Yine gaflet...

***
 Necip Fâzıl, 35 yıl önce öbür dünyâya göçtü.
 Ama onu seven ve yolundan giden milyonları îkaaz etmek benim için ilmî ve vicdânî bir vazîfe...

Uydurukça”nın ne olup olmadığını anlayabilmek için önce aşağıdaki gibi târîf edilmesi şarttır:

 “Herhangi bir sosyal topluluk (halk, kavim, millet vd.) tarafından dilin tabiî seyri içinde (yâni bir cebir olmaksızın) benimsenip kullanılan dil unsurlarının (ek, kelime, tabir, atasözü) yerine geçirilmek üzere, hâkim bir gücün (devlet vb.) eliyle ve zoruyla -dilin tabiî yapısına ve kaanunlarına aykırı olarak- dile sokulmuş olan ikaame unsurlar...”
 Necip Fâzıl, hudutlarını muhtemelen tam bilmediği “uydurukça”yı böyle anlayıp bilseydi dilinde o “eşek arıları” hiç olmayacaktı...

***
 Âh üstad!..
 Hâlbuki sen şu uydurma Türkçe hakkında ne müthiş tesbitlerde bulunmuştun!..
 Meselâ demiştin ki:
Böyle bir hareket, olsa olsa, bir milletin ruh nakışlarını silmek ve onu mânâda cascavlak hâle getirmek olur. Sâdece ihânet...”
Besbellidir ki, atılmak istenen şey dil değil, Türk’ün ruh cevheridir...”

“Sâde Türkçe ile uydurma Türkçe arasındaki fark: Biri anamın babamın

dili, öbürü kurbağaların dili…”
***
 Necip Fâzıl’
ın ağzından -tek tük de olsa- vıraklayan “kurbağa dili” kelimeleri onun tok sesine hiç uymadı.

 Necip Fâzıl’ın dilini keşke eşek arısı soksaydı da beynimizi sokan o “eşek arıları”nı ağzına almasaydı!..
 Bütün kelimeleri, rengârenk zaman ve mekânlardan bize türlü türlü bilgi, fikir ve duygular taşıyan posta güvercinleri gibi olsaydı...
 Câmi avlularını, meydanları ve insanları seven o zarif kuşlar gibi... 

Necip Fâzıl’ın dilindeki uydurma kelimeler “güvercinler arasında eşek arıları kadar vahşî ve yabancı” duruyor...

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23