“Hakimiyet kimin?”
Dini bakımdan düşündüğümüz zaman; kâinatı yoktan var eden, Mutlak kudret ve kuvvetin sahibi, evveli, ahiri, benzeri ve şeriki olmayan, sonsuz hakimiyet sahibi Allah’tır (CC). Her şey O’nun iradesi ile tecelli eder. Elhamdülillah biz müminler olarak Cenab-ı Hakk’ın zati ve sıfatı isimleri ile mutlak hâkim olduğuna iman ederiz. Yoktan var etmek, yaratmak sadece ve sadece Cenab-ı Hakk’a aittir (Bir kısım insanların yaptık, yarattık demeleri cehaletten başka bir şey değildir. Hiçbir mahlukta yoktan var etme gücü yoktur). Ancak demokrasilerle idare edilen ülkelerde hakimiyetin millette olduğunu ifade eden ve bizim TBMM’de de yazılı olan: “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ibaresi bulunmaktadır. Bilindiği gibi mecliste milletin seçtiği milletvekilleri yer alır. Millet adına orada kanunlar çıkarır, gerekli antlaşmaları kendilerine verilen yetkiler muvacehesinde yaparlar. Eskiden biri senato olmak üzere iki meclis vardı. Şimdilerde bir meclisimiz var. Merhum Bedii Faik iki meclisimiz olduğu tarihlerde DÜNYA gazetesinde bir makale yazmış ve onu UFUK gazetesi alıntı olarak yayınlamıştı. Birlikte okuyalım:
“Tek meclisli demokrasi olur. Çift meclisli de olur. Ama üç meclisli demokrasi, yalnız bizim icadımız ve sadece bizde. Bir parlamento, bir senato; bunlar düpedüz meclislerimiz. Ama bir de baş meclisimiz var! Hepsinin üstünde, adı gerçi mahkeme ama, yaptığı, o çifte meclisin tepesinde baş kanun koyucu ve yapıcı olmak! Ve yasama görevi, böyle bir bölünüşün değil, düpedüz işgalin ve zaptın sahnesi olduğu içinde, sökülen çorabın ilmiklerini sayın artık sayabileceğiniz kadar. Sokak kendi kendine başka bir mecliscik olup, kendi kanunlarını yapmağa koyulur. Her bir baskı grubu kendi kendilerine bir mecliscik kesilip, kendi kanunlarını yapmağa düzülür. Kim demiş böyle bir kargaşada “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” diye, sadece parlamentodaki levha demiştir ve demektedir bunu… Hakimiyet kayıtsız şartsız, olarak önce Anayasa Mahkemesinindir… Milletin yıllar yılı anasını ağlatanları, milletin gönlünü oya oya ve milletçe seçilmiş olanların arzuların tersine büke çevire affedebilecek kadar... Bu ülkede hukuk devleti olabilmesi için, kanun hakimiyetinin olması şarttır. Kanun hakimiyetinin varlığı ise, o ülke parlamentosunun her kanunun mutlak geçerliliğine inanmak ve bunda asla duraksamalar düşmemekle korunur! Türkiye’de “Baş meclis” kesilen Anayasa mahkemesinin her şeyden önce yarattığı hava, parlamentodan çıkan her kanun önünde “Acaba bu yürüyecek mi? Acaba bu bozulmayacak mı?” şüphesini vermesi, buna ısrar adeta itina göstermesidir. Ve açılmış bu yola alabildiğine dalan bir solun da hemen peşinden gelerek, “Bozdururuz bunu, uygulatmayız bunu” yaygarasıyla, aynı kuşkuları durmadan körüklemesine imkân bırakmasıdır... Parlamentodan çıkan her kanunu üzerine, bir bozulma ihtimali dolayısıyla ne vakte kadar dayanıp uygulanabileceği şüphesi, etiket gibi iliştirilmiş bir ülkede insanlar değil, melekler millet olsa gene de kanun hakimiyetinden söz edilemez!” (UFUK Gazetesi, 21 Mayıs 1975, S. 11).
TBMM’den vatandaşın lehine, ülke lehine bir kanun çıktığı zaman eskiden muhalefet hemen Anayasa Mahkemesine koşardı. Geçmiş hükümetler bu hususta ne tür sıkıntılar yaşadıklarını yaşları biraz müsait olan herkes bilir. Meclis kanun yapar, Anayasa Mahkemesi bozardı… Demokrasilerde iktidar da olur, muhalefet de olur. Muhalefet demek milletin, memleketin, vatandaşın lehine çıkan her kanun, alınan her tedbire karşı çıkmak değildir. Milleti ve devleti ilgilendiren meselelerde, özellikle devletin bekası ile alakalı hususlarda muhalefet olmaz. Ancak muhalefet daha iyi yollar göstererek hükümete yardımcı olur… Muhalefet hiçbir surette oy hesabı yaparak devleti yıkmak isteyen teröristler için devletin, hükümetin aldığı tedbirlere karşı çıkamaz. Teröristlere şirin gözükmeye veya onların diliyle konuşmaya, milleti karşısına alarak hamleler yapamaz… Bu kendilerini seçip meclise gönderen necip millete en büyük hakarettir.
İktidar ile muhalefet arasında ülkemiz lehine buzlar eriyor, bu hususta ümitlerimiz yeşermeğe başladığı bu sırada sayın muhalefet liderimizin geri vitesine atarak milletimizin beklediği iç barış, yeniden kardeşlik bağlarının tazelenmesi, ülkemizde terörün kökünden kazınmasına yönelik çalışmalara, terör odakları ile bağlılığı kesin olan bir belediye başkanının görevden alınması bahane ederek, Sayın Cumhurbaşkanımıza, sayın hakim ve savcılarımıza; bir lidere yakışmayacak üslup ve şekilde saldırmaları, oluşturulmak istenen barışı baltalamaya yönelik tavır ve davranışları, ülkesini seven her vatandaşı, hepimizi cidden üzmüştür. Etrafımızı ateş çemberi sarkmış iken Sayın muhalefet liderinin son günlerde Türk adli sistemini, hakimleri, savcıları iki üç tane devlet düşmanı katile şirin gözükmek için aleni karşı cephe almaları hiçbir surette mazur görülemez.
Sayın savcılarımıza, sayın hakimlerimize, sayın güvenlik güçlerimize aleni bu kadar cephe almak sizleri seçip, TBMM’ye gönderen milletimiz tarafından hiç hoş karşılanmaz. Milletimiz not eder, zamanı geldiğinde de gereğini yapar. Yoksa hakimlerimiz, savcılarımız hukuki temelleri olmayan, kafalarına göre kararlar mı veriyorlar? Böyle bir şeyin olmasının mümkün olmayacağının sayın muhalefet liderimiz ister sağda ister solda olsun bütün siyasetçilerimiz bilirler. Sayın liderlerimizi ilkokul talebeleri, ortaokul talebeleri, liseliler, üniversiteliler, Türkiye’de herkes izliyor. Yukarıda siyasetçilerimiz, idarecilerimiz arasında hiç uygun olmayan kavgalar olursa; gençlerimize nasıl birbirlerinizi sevin deyip de köyde, şehirde, okulda, kışlada, camide insanlar arasında sevgiyi, saygıyı, muhabbeti yerleştireceğiz? Birlik ve beraberliği nasıl sağlayacağız? Elbette ki muhalefet iktidarın her yaptığına evet demeyecek ancak bunun da bir ölçüsü olması gerekmez mi? Türk hukuk sisteminin suçlu bulduğu bir insan nasıl suçsuz ilan edilebilir? Herhangi bir suçtan dolayı ceza evlerinde yatanların hepsi suçsuz deyip onları da savunabilir misiniz? Hani önemli bir sözümüz var:
“Şeriatın kestiği parmak acımaz” diye, o halde senin teröristin benim teröristim olmaz. Senin yakının beraat ettirince iyi, ceza verince de Türk hakimleri ve savcılarına aleni, aşağılayıcı bir şekilde hakaret edilemez. Zaman ayrılık zamanı değildir. Zaman meclis içinde, meclis dışında, Türkiye’nin her yerinde, doğulusu, batılısı, güneylisi, kuzeylisi hepimizin birlik olma zamanıdır. Unutmayalım ki, Türkiye’den başka Türkiye yoktur. Türkiye şehit kanları ile yoğrulmuş, ecdadımızdan bizlere emanet vatanımızdır. Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.