Engelli sporcuların istihdamı (2)
Düşüncenin bireysel ve duygusallığın ötesine geçtiği vakit, üretim ve kazanım süreci başlamış olacaktır. Engelli bireyler, engeli bulunmayan insanlarla birlikte aynı ortamlarda yer almalarının yanı sıra üretken olmalarının, fiziksel ve zihinsel yararlarını tahmin etmek, güç olmasa gerek. Engeli nedeniyle, toplum içerisine çıkmakta endişe taşıyan bir bireyin, sportif başarısı ve hayatının devam eden sürecinde elde ettiği bilgi, beceri ve üretkenliğini gelecek nesillere aktarmasını düşünebiliyor musunuz! Bu olumlu yaklaşımın, başlangıç ve sonrasının nasıl olacağı konusu, örneklerde mevcut. Geriye, örnek uygulamalar göz önüne alınarak, uygulamaları geliştirmek kalıyor...
Engelli tanımına tezat, beden eğitimi ve sporla engelleri bizzat aşarak hayatını sürdüren arkadaşımız mevcut. Örnek hayatını, önceki yazılarımızda yine bu satırlara taşıdığımız Kemal Okul kardeşimiz, dışarıdan dezavantaj olarak gözüken/yorumlanan ayağındaki rahatsızlığı, Üniversite sıralarında/salonlarında azmini ve çalışkanlığıyla nasıl avantaja çevirdiğine, bizzat şahit olanlardanım. Marmara Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu (1994-1998) mezuniyetinden sonra, tekerlekli sandalye basketbol ve tenis milli takım sporculuğuyla, Beden Eğitimi Öğretmenliğini bir arada sürdürdü. Şimdi ise Antrenörü olduğu Basketbol Milli Takımımızda Şampiyonluklar yaşıyor. Kemal kardeşim örnek isimlerin öncülerinden....
Doğuştan ve sonradan bir uzvu eksik veya, var olanı tam olarak kullanamayan bireylerin, fizik tedavi ve rehabilitasyon amaçlı başladıkları hareket ve egzersizle birlikte, programlı fiziksel aktivitelerin yarışma kategorisine sokulduğu spor faaliyetleriyle birlikte ne kadar yol alındığını hep birlikte görmekteyiz. Engeli ne olursa olsun, her vatandaşın yapabileceği mutlaka bir spor dalı mevcut. Yeter ki haberdar edilsin, yeter ki bireylerin katılım sağlanması için ortam hazırlansın. O imkânlar oluşturulduğunda, kişinin üretkenliği de sonuca kazanım olarak yansıyacaktır. Üzerinde hassasiyetle durduğumuz bir tezimiz vardı; ‘Her çocuğun mutlaka bir yeteneği vardır, yeter ki konunun uzmanları/eğitmenler hassasiyet gösterebilsinler...’
Tıpkı, kardeşimiz Kemal Okur örneğinde olduğu gibi, sporculuktan antrenörlüğe terfi etmiş veya o yolda hayatını sürdürmek isteyen sporcu örneklerine rastlamak mümkün. Milli Takımda masa tenisi antrenörlüğü yapan amcasını örnek alarak bu spora başlayan Dindar Mühürdaroğlu, hedefini şampiyon sporcular yetiştirmek için yola koyulmuş. Konuşma güçlüğü çeken ve kolundaki platin olmasını kendisine ‘engel’ olarak görmeyen Hakkarili 24 yaşındaki sporcu, 2 yıl önce Milli Takıma, sonrasında ise Lüleburgaz Gençlik Spor’a transfer olmuş. Mühürdaroğlu, şimdiden hedefini ‘2020 Paralimpik Oyunlarında Allah nasip ederse ülkemize madalya getirmek istiyorum’ diyor. Kendisiyle yapılan röportajda, “Şu an 10-15 sporcum var. Hem kendimi hem de onları çalıştırıyorum. Günde 4-5 saat antrenman yapıyoruz. Bu sporcular geleceğin şampiyonları olacak... Allah nasip ederse masa tenisinde Hakkari’yi çok daha iyi yerlere getireceğiz.’ Yine Anadolu Ajansı’nda yer alan ‘Down sendromlu sporcudan ortak kulaç’ başlıklı haber dikkatimizi çekti. Haber, yazımızın içeriğiyle de bağdaşıyordu. Yazıda, Milli Takımda yüzme branşına aktif olarak devam ettiren Hasan Gökhan Kotan’ın, 2 down sendromlu sporcuya yüzme öğreterek antrenörlük kariyerine ilk adım/kulaç atışından bahsediliyor...
Yazımızın ilk bölümünde değindiğimiz gibi, istihdam konusunda önem taşıyan husus, hareket ve egzersiz aracılığıyla ‘engelini’ unutan bireylerin, istihdam ve sosyal hayatın içinde yer almasıyla birlikte, bireysel ve toplumsal üretkenlik ve mutluluk sağlanmış olur...