Suriye'de devrimin 1. yılında: Asıl sınav şimdi başlıyor
Suriye’de Aralık 2024 günü yaşanan sahne –Esad’ın uçağa binip Rusya taraflarında kayıplara karışması– dışarıdan bakıldığında bir rejim çöküşü gibi görünse de, bölgeyi bilenler için bu sadece ilk büyük kırılmaydı.
Demokratlar Platformu
Genel Sekreteri Av. Yurdal Kılıçer
Asıl mesele, yarım asır boyunca Suriye Halkı’na devlet diye sunulan Baas rejiminin çöktüğünün resmen ilan edilmesiydi. O gün Suriye’de bir iktidar değil; zulüm dolu bir dönem kapandı. Bugün Suriye’de olup bitenleri, romantik bir devrim imiş gibi okumak doğru değildir. Suriye Halkı, yıllarca üzerine yığılan enkazın altından kendi kaderini çekip çıkarıyor. 13 yıl boyunca ülkelerini yarım asır aşkın bir süredir yöneten Esad ailesinin diktatörlüğünden kurtarmak için mücadele eden yeni yönetim kadrolarına “silahlı grup” diye burun kıvıranların çoğu, Baas rejimini de Suriye’yi de Ortadoğu’yu da tanımayan isimlerdir. Evlerini kaybetmiş, yıllarca aşağılanmış, çocuklarını toprağa vermiş insanlar… O insanların içinden çıktı devrimin ilk kadroları. Bu insanlar ne Batı’da okumuş teknokratlar ne rafine siyaset teorisyenleridir. Hayatı sırtında taşımış, yokluğun içinden gelmiş, yaşadıkları ülkeyi diktatörlükten, zulümden kurtarmak için canını ortaya koymuş kişilerdir, bu insanlar. Ülkeleri için bedel ödemiş, sahadaki kaosu durdurma, Suriye’yi yaşanabilir bir ülke kılma iddiasıyla ortaya çıkmış vatansever insanlardır. En büyük gerçeklikleri, budur işte. Bundan daha fazlası mıdır bilemem ama kesinlikle bundan daha azı hiç değildir.
Devrim sonrası yeni yönetimin ilk icraatı bir anayasa yazmak ya da vitrinlik bir seçim çağrısı yapmak olmadı. İlk yaptıkları şey, devletin omurgasına çöreklenen Baas yapısını söküp atmak oldu. Parlamento kapatıldı. Baas kurumları lağv edildi. Esad rejiminin yıllara yayılan kalıntıları temizlenmeye çalışıldı. Yeni Yönetim “Batı’ya göz kırpma çabası” girerek, büyük anayasa vitrinleri kurmadı. Bunun yerine, beş yıllık geçişi yönetecek, minimalist ama işlevsel bir çerçeve oluşturuldu. Yeni yönetimin oluşturduğu bu çerçevesel anayasal metnin bazı maddelerinde İslam hukukuna atıflar göze çarpmaktadır. Ama aynı metin, azınlık temsili ve merkezi otoritenin tahkimi gibi kritik başlıkları da güvenceye alıyor. Bu adımlar birilerine şirin görünmek için değil, ülkeyi parçalanmaktan kurtarmak için atıldı. Suriye bugün süslü demokrasi kelimeleriyle değil, asayişi sağlayan yönetilebilirlik ile ancak ayakta durabilir. Ülkenin bir kez daha parçalanmasını engelleme refleksi bu. Çünkü insanlar artık slogan değil, nefes almak istiyor. Baas rejimi insanları sadece sindirmedi; on yıllar boyunca koskoca bir halkın reflekslerini bile yeniden programladı. Özgürlük geldiğinde bile şüpheyle bakan bir toplum var önümüzde. Yarım asır boyunca Baas Rejimi “Yanlış bir cümle dahi kursam hayatımı karartırlar” hissini, bir toplumun damarlarına adeta yıllarca enjekte etti. Bugün geçiş yönetiminin en çetin sınavı da tam olarak bu: Devletle halk arasındaki kopmuş bağı yeniden kurmak. Bu kolay değil; çünkü korku maalesef yıkılan binalardan daha uzun ömürlüdür. Yani Suriye’nin karşı karşıya olduğu en büyük risk, Suriye’nin en büyük yarası yıkılmış şehirler değil; birbirine güvenmeyen mezhepsel fay hatlarının oluşturduğu adacıklardır. Aleviler, Dürziler ve diğer azınlıkların, rejimin gölgesinin kalkmasıyla doğal bir refleksle yaşadıkları tedirginlikler İran, Rusya ve İsrail gibi aktörlerin bu topluluklara nüfuz etme çabaları ile iç barışa yönelik en büyük tehdidi oluşturmaktadır.
Geçiş Yönetimi’nin kurduğu soruşturma komisyonu bir adımdır ama tek başına çözüm değildir. Çünkü fiili durum hâlâ yerel güçlerin ağırlığıyla şekilleniyor. PKK terör örgütünün ABD destekli Suriye kolu YPG/SDG’nin bölgede İsrail’in piyonu, kuklası, aparatı olma hevesi nedeni ile Suriye’deki Yeni Yönetim ile entegrasyon konusundaki ikircikli tutumundan kaynaklı olarak Suriye’nin kuzey hattı güvenlik açısından hâlâ kırılgan. ABD, AB ve İngiltere’nin yaptırımları gevşetmesi gibi ekonomik açılımlar Suriye için yıllardır görülmeyen bir nefes oldu. Körfez’den gelen yatırım taahhütleri, petrol üretiminin artması ve havayollarının yeniden açılması ekonomiyi hareketlendirdi. Ancak bilinmeli ve hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, bu gelişmelerin hiçbiri “iyilik olsun diye” yapılmamaktadır. Suriye’nin yeniden kurulacak bölgesel mimariye nereden oturtulacağına ilişkin büyük bir jeopolitik rekabet var. Batı, sahayı tamamen Rusya ve İran’a bırakmamak için ekonomiyi kaldıraç olarak kullanıyor. Bu nedenledir ki, her doların, her diplomatik jestin arkasında güç hesabının olduğu akıllardan çıkarılmamalıdır. Suriye artık sadece kendi yarasıyla uğraşmıyor. Bölgenin yeni denklemi bu ülkenin üzerinde kuruluyor. Büyük güçlerin Ortadoğu Satranç Tahtası epey müddettir, Suriye’de kuruldu. Rusya 14 yıllık son Esad döneminde Suriye’de elde ettiği kazanımlardan kolay kolay vazgeçmek istemeyecektir. İran, Şii Hilali projesinin en büyük ayaklarından olan Suriye’deki milis ağını kaybetmek istemeyecektir. Çin, Asya’nın Akdeniz’e açılan kapısı olan limanlar ve altyapı üzerinden Suriye’de derin nüfuz kurmak isteyecektir. İsrail ise Suriye’nin her boşluğunu güvenlik tezgâhına çevirmenin peşinde, Suriye’deki Dürzi Azınlıkları tahrik etmeye devam edecektir. Bugün sahadaki en somut kazanım, tartışmasız Türkiye’ye aittir. Ankara, 2011’den beri izlediği “Suriye’de yapısal dönüşüm” çizgisini çoğu zaman ülke içinde ve dışında ağır eleştirilere maruz kalmak, yalnız bırakılmak pahasına bile olsa tavizsiz sürdürdü ve sonunda hem sahada hem masada en meşru aktör hâline geldi. Bu Ankara’nın uzun yıllar boyunca verdiği mücadelenin sonucu olarak oluşan sessiz ama keskin bir diplomatik zaferdir. Türkiye, Suriye’nin yeniden kuruluşunda yalnızca komşu değil, kurucu aktördür. Yeni yönetimle yapılan, sağlanan anlaşmalar ve mutabakatlar: sınır güvenliğini, enerji geçiş hatlarını, ticareti ve ulaştırmayı, hatta göç yönetimini bile Türkiye lehine yeniden tanımladı. ABD’nin Şara’yı terör listesinden çıkarırken sadece Suriye’ye değil, açıkça Türkiye’ye de mesaj verdiğini anlamamak için jeopolitik okumayı hiç bilmemek gerekir. “Ülkeyi istikrara kavuşturun; kimsenin geçmişini tartışmaya açmayız.” Bu, yıllardır yürütülen diplomatik mücadelenin net karşılığıdır. Evet, bugünkü tablo gelecek için bir yandan umut veriyor: ekonomi canlanıyor, uluslararası kapılar açılıyor, Türkiye bölgesel ağırlığını artırıyor. Ancak mezhepsel fay hatları hâlâ olduğu yerde, silahlı yapılar yerlere göre renk değiştiriyor, kurumsal kapasite zayıf, büyük güç rekabeti hız kesmiyor. Bu nedenle Esad’ın kaçışı bir final değil; yeni bir devlet inşasının en çetin safhasına girişin başlangıcıdır. Çünkü Suriye bugün artık tankların değil, aklın ve kurumların belirleyeceği bir döneme girmiştir. Gürültü dindi diye mücadele bitti sananlar yanılır. Bu ülkede gelecek, en çok bağıranın değil; en doğru stratejiyi kuranların eline geçecek. Suriye sahası, sabırsız olanı değil, oyunu uzun oynayabileni ödüllendirecektir.