'Cüneyd-i Bağdadi’ye giderken “TİKA bu mübarek beldeye de gelmeli” diye düşündüm'
İlk durak Cüneyd-i Bağdadi. Yeşil bölge olarak bilinen; çatışmaların, patlamaların ve gösterilerin yapıldığı hükumet binalarının olduğu yerden geçerken gördüklerime inanmakta zorlandım. Yol boyu etten duvar sanki. Askerler, polisler, sivil görevliler ve silahlı araçlar. Durmak, beklemek yasak olduğundan hızla uzaklaşıyor ve Bağdat tren istasyonuna geliyoruz. Savaşın acımasız yüzünü burada bir başka yönü ile gördüm.
Altın silsilede ismini bildiğimiz ve zikrettiğimiz miladi 830-910 yılları arasında yaşamış Cüneydi Bağdadi’nin huzurunda huzur bulmak bir başka güzel. Hatim ve dua sırasında gördüğüm manzara bu mübarek beldeye de TİKA gelmeli dedirtti.
Bağdat’ta son günümüz.
Gezilip görülecek çok yer var.
İlk durak Cüneyd-i Bağdadi.
Yeşil bölge olarak bilinen; çatışmaların, patlamaların ve gösterilerin yapıldığı hükumet binalarının olduğu yerden geçerken gördüklerime inanmakta zorlandım.
Yol boyu etten duvar sanki.
Askerler, polisler, sivil görevliler ve silahlı araçlar.
Durmak beklemek yasak olduğundan hızla uzaklaşıyor ve Bağdat tren istasyonuna geliyoruz.
Savaşın acımasız yüzünü burada bir başka yönü ile gördüm. Vagonlar görebildiğin yere kadar dizili ve üzerindeki tankerlerle birlikte imha edilmiş.
Cüneydi Bağdadi’ye girişinde yoğun güvenlik önlemi alınmasa da kısa bir sorgulama ve pasaport bırakarak külliyeye girdik.
Altın silsilede ismini bildiğimiz ve zikrettiğimiz miladi 830-910 yılları arasında yaşamış Cüneydi Bağdadi’nin huzurunda huzur bulmak bir başka güzel. Hatim ve dua sırasında gördüğüm manzara bu mübarek beldeye de TİKA gelmeli dedirtti.
TİKA belki projesine almıştır onu bilmem ama böyle bir çalışması yoksa derhal başlatılmalı ve bu manevi önder içinde gereğini ivedilikle yapmalı.
Şimdiki durağımız bir zamanların Bağdat’ının en işlek caddesi.
Halil Paşa caddesi
Bu ismi TRT’de yayınlanan Kut’ül Amare dizisinden tanıyorum. İngiliz gavuruna karşı Osmanlının zor günlerinde kazandığı zaferin komutanı olarak işitmiş olduğum için çok ama çok duygulandım.
Yakın tarih yeniden ve doğru bir şekilde yazılmalı der dururum.
Sebeplerinden bir tanesi de bu zafer.
Son yıllarda adına layık diziler yapan TRT’de bu dizi yayınlanmasına rağmen gençler arasında bir araştırma yapılsa hatırlayanların oranının iki elin parmakları kadar bile olmayacağını düşünüyorum.
Irak hükumeti bu caddenin ismini El - Reşid olarak değiştirse de görüntüsünü değiştirememiş ve hâlâ ben Osmanlıyım diyor.
Görüntüsü Cağaloğlu
Cadde boyu iş yerleri, yoğun trafik ve hareketlilikten anladığım şu, savaşın tüm yüküne ve ağırlığına rağmen halk canlı, ticaret canlı.
Devlet uyumasa ve uyutmasa daha da canlanacaklar ama, üç başlı yönetim, ABD ve İngiliz gavuru çekilmiş gibi görünse de anlatılanlar ve gördüklerim bunu doğrulamıyor.
Kitap ve sahaf denince akla gelen Mütenebbi caddesini gezerken gördüklerim eski Türkiye’yi hatırlattı.
Kitap ve yardımcı kitaplar seyyar satıcıların tezgahında.
Bağdat’ın ortasından akan nehrin serinliğinde 10. yy’da yaşamış Arap şair Mütenebbi’nin şu sözlerini hatırladım.
10. yüzyılda yaşamış Arap Şairi Mütenebbi’nin heykeli.
“Öyle bir milletin içindeyim ki, Allah ıslah etsin onları. Salih’in Semud kavmi arasında garip kalışı gibiyim”.
Bağdat dendiğinde uğradın mı denen Şehbender Kafede çay kahve molası vermek adetmiş. Nar mevsimi olduğu için taze nar suyumu yudumlarken arkamdaki panodan resimlere gözüm ilişti.
Bağdat’ın abidelerinden Mustansiriyye Medresesi’ndeyiz.
Abbasi halifesi Muntansır tarafından 1227 yılında yaptırılan bu medrese zamanın fen ve din ilimlerinin tahsil edildiği en yüksek okul. Bağdat tarihinde önemli bir şaheser bugün de dimdik ayakta ama 100 odası da boş.
Muntansıriyye Medresesi’nin kapısı...
Giriş kapısı görülmeye değer.
Bağdat’ın 30 km güney doğusunda Mezopotamya’nın önemli şehirlerinden Tizpon’a geldik. 800 yıldan fazla Part ve Sasani imparatorluğuna başkentlik yapmış. Sasani dönemi baş yapıtlarından biri olan Kisra Sarayı kalıntılarını ibretle gezerken peygamberimizin doğumunda mucize olarak sarayın çatlayan kısmının kalıntılarını gözle görmek güzel bir duygu. Aynı adı taşıyan kemerin kalıntıları ve sarayın ön bölümünde halkla hükümdarların buluştuğu yerlerin kalıntıları En’am 11 ayetini hatırlattı. “Yer yüzünü gezin dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir bakın”.
Seyahatler, ibret alınarak yapıldığında sanırım daha başka anlamlar da taşıyor.
Osmanlı dedelerimiz, Selman-ı Farisi’nin mezarının burada olması hasebi ile buraya da ayrı bir değer vermiş.
Selman-ı Farisi, Medain Valisi olarak bu bölgede hizmet etmiş, Farisi olduğu içinde Şiiler tarafından ehli beytten olarak kabul edilmiş bir sahabi. Tizpon’da vefat ettiği için burada metfun. Cami ve mezarını ziyaret ettik. Birinci Dünya Savaşının zor döneminde dedelerimiz, 1915 yılında Tizpon’da İngilizleri mağlup ederek Kut’ül Amare’ye çekilmeye zorluyor. 1916 yılında ise Kut’ül Amare’de bozguna uğratıp İngilizleri esir alıyor. Yakın tarihimiz bu zaferlerden bahsetmese de durum bu.
Kisra Sarayı'nın kalıntıları
Sasani dönemi başyapıtlarından biri olan Kisra Sarayı kalıntılarını ibretle gezerken, peygamberimizin doğumunda mucize olarak sarayın çatlayan kısmının kalıntılarını gözle görmek güzel bir duygu. Aynı adı taşıyan kemerin kalıntıları ve sarayın ön bölümünde halkla hükümdarların buluştuğu yerlerin kalıntıları En’am 11. ayetini hatırlattı: “Yer yüzünü gezin dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir bakın”.
YARIN: KERBELA





