Çölyak testi nedir? Çölyak nasıl anlaşılır?
Karın ağrısı, şişkinlik, kansızlık, hatta ciltte kaşıntılı döküntüler… Bu belirtilerin masum bir hassasiyetten mi yoksa yaşam boyu takip gerektiren çölyak hastalığından mı kaynaklandığı çoğu zaman karıştırılıyor. Peki, çölyak olup olmadığını kesin olarak gösteren testler nasıl yapılıyor?
Gluten içeren gıdalar tüketildiğinde ortaya çıkan sindirim sorunları, kronik yorgunluk ya da nedeni bulunamayan kilo değişimleri, birçok kişiyi “Acaba çölyak olabilir miyim?” sorusuyla doktora götürüyor. İnce bağırsakta ciddi hasara yol açabilen bu otoimmün hastalık, kimi kişilerde belirgin belirtilerle kendini gösterirken, kimilerinde sessizce ilerleyebiliyor. Bu nedenle tanı sürecinde kullanılan testler, hastalığın gerçek kaynağını ortaya koymak açısından büyük önem taşıyor. Peki çölyak hastalığını anlamak için hangi yöntemlere başvuruluyor ve bu testler vücuttaki hangi değişimleri hedef alıyor?
Çölyak hastalığı nasıl bir mekanizmayla ortaya çıkıyor?
Çölyak; buğday, arpa ve çavdar gibi tahıllarda bulunan gluten adlı proteine karşı bağışıklık sisteminin anormal tepki vermesiyle ortaya çıkan otoimmün bir hastalık olarak biliniyor. Gluten bağırsaklara ulaştığında, vücut bu proteini tehdit olarak algılıyor ve savunma sistemi ince bağırsak duvarındaki villus yapısına zarar vermeye başlıyor. Zamanla düzleşen bu villuslar besin emilimini engelleyerek yetersiz beslenmeye, vitamin-mineral eksikliklerine ve farklı sistemlerde ortaya çıkan belirtilere zemin hazırlıyor.
Belirtiler neden bu kadar değişken?
Hastalığın en zorlayıcı yönlerinden biri, herkeste aynı belirtiyle ortaya çıkmaması. Bazı kişilerde kronik ishal, şişkinlik, gaz, karın ağrısı ve kilo kaybı gibi sindirim sistemi şikayetleri görülürken; kimilerinde kansızlık, halsizlik, deri döküntüsü, eklem ağrısı, adet düzensizliği veya kısırlık gibi bağırsak dışı bulgular ön plana çıkıyor. Bu geniş belirti yelpazesi hem tanıyı zorlaştırıyor hem de hastalığın yıllarca fark edilmeden ilerleyebilmesine neden olabiliyor.
Çölyak testi nasıl yapılır?
Tanıda ilk adım, kanda glutenle ilişkili antikor seviyelerini inceleyen testlerdir. Anti-endomisyum, anti-transglutaminaz ve antigliadin antikorları bu amaçla kullanılır. Bu antikorlardan herhangi birinin yüksek çıkması, bağışıklık sisteminin glutenle savaştığını gösterir.
Kan testinde şüphe varsa ikinci aşamada ince bağırsaktan biyopsi alınır. Endoskopiyle yapılan bu işlemde bağırsak duvarındaki villusların durumu değerlendirilir. Villusların hasarlı olması çölyak tanısı için en kesin göstergedir.
Test öncesinde gluten bırakılır mı?
Uzmanlara göre bu sorunun yanıtı nettir: Hayır. Testlerin doğru sonuç verebilmesi için kişinin gluten tüketmeye devam etmesi gerekir. Diyeti erken kesmek, antikor seviyelerini düşürerek tanının kaçırılmasına neden olabilir.
Genetik yapı hastalığı nasıl etkiliyor?
HLA-DQ2 ve HLA-DQ8 genleri çölyakla ilişkilendirilen genetik yapılar arasında yer alıyor. Bu genlere sahip olmak hastalığın gelişme riskini artırsa da tek başına yeterli değil. Bu nedenle gen testleri, tanıyı doğrulamak yerine şüpheyi desteklemek amacıyla kullanılıyor.
Tedavide tek yol: Ömür boyu glutensiz diyet
Çölyak hastalığında kullanılan tek kesin tedavi yöntemi, gluteni tamamen hayatınızdan çıkarmak. Diyet uygulandığında bağırsak yüzeyi kendini onararak birkaç ay içinde iyileşme göstermeye başlıyor. Ancak küçük miktarlarda bile alınan gluten bu iyileşmeyi geriye döndürebileceği için titiz bir beslenme alışkanlığı şart.
Hangi gıdalar gluten içerir, hangileri güvenlidir?
Ekmek, makarna, bulgur, yulaf, kek, malt içeren ürünler, hazır soslar, işlenmiş et ürünleri gibi birçok yiyecek gluten içerebilir. Buna karşılık sebzeler, meyveler, bakliyatlar, sade et ve süt ürünleri, mısır ve pirinç bazlı unlar, kestane–nohut–soya unları çölyak için güvenli kabul edilen seçenekler arasında yer alıyor. Ancak gıda etiketlerinin dikkatle okunması, çapraz bulaş riskinin önlenmesi ve ev dışında yemek yerken özenli seçimler yapılması hastalığın yönetiminde kritik önem taşıyor.
Tanı konmazsa neler olur?
Tedavi edilmeyen çölyak hastalığı zamanla malabsorpsiyon, kemik erimesi, kansızlık, karaciğer sorunları, yeni besin intoleransları, bağışıklık sisteminde zayıflama ve nadir de olsa ince bağırsak kanseri gibi ciddi komplikasyonlara neden olabilir. Bu nedenle belirtiler fark edildiğinde test sürecinin geciktirilmemesi gerekiyor.