'Her devrin kadını' Nazlı Ilıcak ile Sözcü yazarı Emin Çölaşan arasındaki tartışma alevleniyor. Son olarak bugünkü köşesinde Ilıcak'a yönelik sert sözler sarfeden Çölaşan, Ilıcak'ın babasının İzmir'de konsolosluğa Yunan bayrağı çeken düşmanların arasında yer aldığını iddia etti.
İşte Çölaşan'ın o yazısının ilgili bölümü:
(...) Nazlı Ilıcak’ı herhalde tanırsınız. Hiçbir gazetede tutunamayan, oradan oraya savrulan, zamanında oğluyla birlikte gazete patronluğu bile yapan, ama üstün yetenekleri ile (!) her zaman kendisine medyada yer bulan, yaşı 70’i geçmiş, hırslı, ihtiraslı, botokslu biri.
(...)
Şimdi onun son yalanlarından -kendi yazısıyla- iki örnek vereyim.
2 Mart tarihli yazısında kendi kendine ilginç sorular sormuş, yanıt veriyor:
Soru: “Deden İzmir’de düşmanla birlikte Yunan bayrağı çekti mi?”
Yanıt: “Hayır…”
Sonrasında ailesini anlatıyor falan filan…
Kendisine sorulması gereken asıl soru şudur:
“Peki senin baban herhangi bir yerde Yunan bayrağı çekti mi?”
Evet, ne yazık ki çekti.
* * *
6/7 Eylül 1955 olaylarında İstanbul ve İzmir’de azınlık evlerine ve işyerlerine saldırılar yapılmış ve her yer tahrip edilmişti. Çok acı olaylardı.
Tahrip edilen yerler arasında İzmir’deki Yunan Konsolosluğu binası da vardı.
Nazlı’nın babası Muammer Çavuşoğlu o sırada Menderes’in Bayındırlık Bakanı idi. Devlet binayı tamir ettirmiş, açılış töreni yapılıyordu.
Babası İzmir’e gitti ve konsolosluk binasındaki Yunan bayrağını göndere kendi elleriyle çekti.
Yılların siyasetçisi Osman Bölükbaşı bunu görünce “Türk Bakan’ları her şeyi yapardı ama konsolosluk kavası gibi bayrak çekeni ilk defa gördük” dedi.
Bizim Nazlı yazısında dedesinin Yunan işgalinde İzmir’de Yunan bayrağı çekmediğini söylüyor ama babasının çektiği bayrağı gizliyor.
Hazır yeri gelmişken, kendi kendine sorular sorup yanıt verirken “Dedem değil ama babam bunu yapmıştı” desene kadın!
Ayıptır yahu, insan bunu gizler mi!
* * *
Aynı yazısında okuyucularından gelen bir suçlamaya daha yer veriyor:
“Oğlun yolsuzluk yaptı.”
Sonra yanıt veriyor:
“Bu da doğru değil. Emin Çölaşan’ın bütün iftiralarından Mehmet Ali (Ilıcak) aklandı. Akşam gazetesi, kuponunu tamamlayan herkese televizyonunu verdi. Kaldı ki Mehmet Ali Akşam’ı Mehmet Emin Karamehmet’e devretmişti. Dolayısıyla sorumluluk Karamehmet’te idi.”
* * *
Bunlar ana oğul Akşam gazetesini çıkarırdı. Her okura kupon karşılığı televizyon vaat ettiler. Fakat iş yürümüyordu. İnsanlar gazeteyi bıraksın da televizyonları kurtaralım diye Akşam’ın fiyatına sürekli zam yaptılar, on binlerce insanın haklarını çaldılar.
Gazetenin büroları önünde olaylar çıktı, protesto eylemleri yapıldı.
Ben bu vurgunu o dönemde defalarca yazdım, belgeledim. Hiçbirinden ses gelmiyordu.
Sonunda çuvalladılar, gazeteyi batırdılar, satmak zorunda kaldılar. Şimdi hiç utanmadan sorumluluğu başkasının üzerine atıyor!
Arkalarında on binlerce fakir fukara insanımızın ‘Ah’ları, bedduaları kaldı.
Şimdi çıkmış piyasaya, televizyon kanalında dedikodu yapıyor, ahkam kesiyor.
Yakın zamana kadar Tayyip’in bir numaralı yandaşı idi, şimdi birdenbire cemaatçi kesildi.
70 yaşını aştı, hayatı yel değirmeni gibi dönmekle geçti.
(...)
Emin Çölaşan/Sözcü