• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Çarkın içinde bir çete var

Yeniakit Publisher
2013-12-24 22:37:37 - 2013-12-25 08:37:12
Çarkın içinde bir çete var

Başörtülü fotoğraf verdiği gerekçesiyle Türkiye Barolar Birliği’nce reddedilen, bunun üzerine Danıştay’a açtığı dava ile başörtülü avukatların duruşmalara katılabilmelerinin yolunu açan kararın mimarı Avukat Figen Şaştım gazetemize çarpıcı açıklamalarda bulundu. “Türkiye’nin açmazlarından bir tanesi maalesef yargıda rüşvetin hala giderilememiş olmasıdır” diyen Şaştım, “Yargıda rüşvet var. Ve bu çarkın içinde bir çete var. Bu hükümet o çeteyi tam olarak dağıtabilmiş değil…” dedi

MEHMET ÖZMEN  - Avukat kimliğinin yenilenmesi istemiyle yaptığı başvuruya başörtülü fotoğraf verdiği gerekçesiyle Türkiye Barolar Birliği’nce reddedilen, bunun üzerine Danıştay’a açtığı dava ile başörtülü avukatların duruşmalara katılabilmelerinin yolunu açan kararın mimarı Avukat Figen Şaştım gazetemize çarpıcı açıklamalarda bulundu. Şaştım, doksan yıllık Cumhuriyet hayatımız boyunca ilk defa yargının bu iktidar döneminde bağımsızlaştırılmaya çalışıldığı söyledi.

Yargıda rüşvetin hala giderilemediğini hatırlatan Şaştım, “Yargıda rüşvet var. Ve bu çarkın içinde bir çete var. Bu hükümet o çeteyi tam olarak dağıtabilmiş değil…” dedi.

Şaştım, Gezi olayları hakkında da çarpıcı açıklamada bulundu ve “Gezi olaylarında kesinlikle polis orantısız güç kullanmıştır. Emniyet içindeki yapılanma dikkate alındığında da bunun da kasıtlı olduğunu ancak şimdi çözümleyebiliyoruz. Burada hükümeti zora düşürmek esas alınmıştır…” ifadelerini kullandı.

 Figen Şaştım’ın gazetemize yaptığı açıklamalar şöyle:

 Hukukçu Kadınlar Platformu’nun amacı nedir? Neden böyle bir platform kurma gereği duyuldu?

- Yola çıkış amacımız; meslekte başörtüsüne özgürlük idi. Malum bir yıl öncesine kadar başörtülü avukat bayanlar olarak duruşmalara katılamıyorduk. Aslında yalnızca avukatlar bağlamında değil, hakim, savcı yada hukuk mezunu olup da herhangi mesleği icra etmek isteyen her gruptan arkadaşımızın başörtüsüne özgürlüğü hedefleyerek biz yola çıktık. Danıştay kararından bir ay kadar önce ilk toplantımızı yaptık. Kurumsallaşmamız Temmuz ayı dahilinde tamamlandı. Yola çıkarken amacımızı sınırlı tutmaya çalıştık. Fakat yaşananlar karşısında sessiz kalamadık. Dolayısıyla amaç noktamız biraz genişlemiş oldu. 28 Şubat’ta gündemimizde oldu. Şunu belirtmek gerekir ki; öncelikli kimliğimiz kadın olmak değil, hukukçu olmaktır. Bu bağlamda da platformumuzun öncelikli amacı kadına dair şiddet değil, hukuk ihlalleridir.

“100 YILLIK İDEOLOJİK VESAYET”

 Genelde mahkemelerde başörtüsü sorunu çözüldü. Fakat bir kaç hakimin mahkemenin bu anlamda sıkıntı yaptığını biliyoruz. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?

- Bunun olması normal aslında. Türkiye’deki 100 yıllık ideolojik vesayetin birdenbire çekilmesini, hukuka layık hareket etmelerini beklemek çok iyimser olur. Zaten Danıştay kararına kadar da hukuki bir yasak söz konusu değildi. Yalnızca Türkiye Barolar Birliği’nin hazırladığı bir genelgeye istinaden böyle yasaklayıcı bir tutum sergileniyordu. Bu nedenle Danıştay kararına rağmen bu yasakçı tavrı devam ettirmek isteyen zinde güçler olacaktır. Bu durum bizleri şaşırtmıyor ve kaygılandırmıyor. Çünkü orada çatlak bir kaç sesten ibaret çok yaygın bir uygulama değil.

“BAŞÖRTÜM ÇEKİLDİ, SESSİZ KALINDI”

 Bir başörtülü bayan olarak öğrencilik yıllarınızdan bugüne kadar yaşayıp ta unutamadığınız bir anınız oldu mu?

- Eğitimim dönemimde bir sıkıntı yaşamadım. Fakat mesleğe ilk başladığım zamanlarda adliyelerde çok ötelendik, hor görüldük, ezilmeye çalışıldık. En çok etkilendiğim ise bir adliye koridorunda bayan meslektaşımın önce “Bu adliye içerisinde bu kıyafetle gezemezsin” şeklindeki sözlü tacizi sonrasında başörtümü arkadan çekip benim geriye doğru eğilmeme sebebiyet vermesi ve orada bulunanların sessiz kalması beni çok etkilemiştir. Bir de baro odasından derdest edilip çıkarılmaya çalışıldım. Bunlar beni çok etkilemiştir.

‘YARGI BAĞIMSIZLAŞTIRILMAYA ÇALIŞILIYOR’

 Doksan yıllık Cumhuriyet hayatımız dönemi içinde hukukun kayda değer en şanlı dönemi hangi yıllar içindedir, size göre?

- Türkiye’nin hala bir hukuk devleti olduğuna inanmıyorum. Fakat bunun yanında tüm Cumhuriyet tarihi açısından bakıldığında hukukun üstünlüğünün ortaya konulmaya çalışıldığı, hukuksuzlukların dile getirilip yargıya taşındığı, doksan yıllık Cumhuriyet hayatımız boyunca ilk defa yargının bu iktidar döneminde bağımsızlaştırılmaya çalışıldığını süreç olarak görüyorum.

‘YARGI MENSUPLARIMIZ, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE İNANMIYOR’

 Türkiye’de mahkeme kararları çok tartışılabiliyor. Bazen öyle oluyor ki bu tartışmalar mahkemeyi de etkiliyor. Bu durumu Avrupa’da görmüyoruz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Bu durum Avrupa’da da var. Fakat oradaki tartışmalar daha seviyeli olduğu için pek bize yansımıyor. Türkiye’deki temel sorun kanunlaştırma çalışmaları ile alakalı. Türkiye’nin kendi özgün yapısına, kendi medeniyetinin dinamitlerine, toplumsal örf ve adetine, değer yargılarına göre bir hukuk nizami mevcut değil. Biz Avrupa hukuk yöntemini Türkiye’ye getirip monte etmişiz. Bunu da tamamen acemice, akademik çalışmadan uzak bir şekilde yapmışız. AK Parti’nin son üç yılında bir çok kanunda değişiklikler yapıldı. Özgün bir çalışma olacağını ilişkin bir umut vardı. Fakat gördük ki yine tercüme hareketiyle Almanya’dan İsviçre’den kanunlar alınıp buraya getirildi. Dolayısıyla kanunlaştırılan metinler idealden uzak olduğu için uygulama da bununla beraber sorunlu oluyor. Çünkü kanun metinlerinin uygulamaya dönük yüzü zordur. Bir de hukukun üstünlüğüne yargı mensuplarımızın çoğu hala inanmıyor. Hangi ideolojiye mensuplarsa kimisi ona hizmet etmeye onu tesis etmeye çalışıyor. Kimisi devletçi bir anlayışla hukuka aykırı olsa bile devletin menfaatlerini önceliyor.

“YARGIDA RÜŞVET HÂLÂ GİDERİLMİŞ DEĞİL”

 Türkiye’deki bir takım kimselerin karakola düştüğü zaman olay mahkemeye intikal etmeden belli safhalarda belli şekillerde olayı hallettiklerine dair düşünceler var. Bu konuda ne söylersiniz?

- Türkiye’nin açmazlarından bir tanesi maalesef yargıda rüşvetin hala giderilememiş olmasıdır. Bu sorun için hükümet bir kaç adım attı. Fakat çok cılız kaldı. Evet, yargıda rüşvet var. Ve bu çarkın içinde bir çete var. Bu hükümet o çeteyi tam olarak dağıtabilmiş değil.

‘28 ŞUBAT DAVASI ÖKSÜZ VE YETİM BAŞLADI’

 28 Şubat mağduru olarak 28 Şubat bağlamında yapılan tahliyeler ve mahkemenin tavrı ile ilgili ne söyleyebilirsiniz?

- 28 Şubat davası öksüz ve yetim başladı ve öyle de devam ediyor. Bu noktada iki açıdan yargılama iyi şekilde yürümüyor. Birincisi; hükümetin bu konuda inanılmaz bir ilgisizliği söz konusu. Bu anlamda adil bir yargılamanın yapılması ve suçlarının cezasını alması noktasında takipte olmak lazım. Çok güzel hazırlanmış bir iddianame var. Fakat savcının tek tüfek tek nefer olarak davayı omuzlamaya çalıştığını görüyoruz. Bunun yanında mahkeme heyetinin bağımsız hareket etmediği çok aşikar. Mesela iki hafta önceki duruşmada reddi hakim talebinde bulunduk. Talep dilekçemiz daha alınıp okunmadan reddedildi. Bu durum bile mahkemenin hukuku uygulamaktan çok uzak olduğunu gösteriyor.

Bu durum son tahliyelerle birlikte bu davanın nereye gittiğini gösteren çok üzücü bir gösterge. Bu tahliyede, Mustafa Balbay’ın tahliyesinden ilham ya da cesaret aldıkları kanaatindeyim.

‘GEZİ OLAYLARI DIŞ MİHRAKLAR TARAFINDAN DESTEKLİ BİR KALKIŞMADIR’

 Gezi olaylarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Gerçekten iktidara karşı bir darbe girişimi miydi?


- Bu olaylarda ya hep ya da hiççilerden değilim. Bir sosyolojik meseleyi ele alırken daha soğukkanlı yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü toplumsal hareketlerde o grubun içinde hakikaten samimi bir kitle olabiliyor. Dolayısıyla gezi olaylarında katılımcıların tamamının devlete bir darbe girişimi düşüncesine sahip olduğunu düşünmüyorum. Bu olayların dış mihraklar tarafından destekli örgütlü bir kalkışma olduğunu düşünüyorum. Mavi Marmara olayından sonra İsrail’in Türkiye’yi her anlamda öyle ya da böyle sıkıştırmaya çalıştığını görüyoruz. ABD ve İsrail ortak girişimi olabilir bu olaylar. Ya da hiç tahmin etmediğimiz başka ülkelerde bu durum içinde olabilir. Mesela Suriye Baas rejimi gibi. Bizim dış politikadaki girişimlerimizden rahatsız olan bir çok ülke destek vermiş olabilir.

Şunu söylemek isterim; son operasyonlarla gezi olaylarının bazı belirsiz kalan yönlerinin çözüldüğünü düşünüyorum. Gezi olaylarında kesinlikle polis orantısız güç kullanmıştır. Emniyet içindeki yapılanma dikkate alındığında da bunun da kasıtlı olduğunu ancak şimdi çözümleyebiliyoruz. Burada hükümeti zora düşürmek esas alınmıştır. Keşke o zaman idari güç emniyete orantısız güç kullanmaması noktasında telkinde bulunsaydı. O zaman dış mihrakların istediği gibi gezi olayları bu kadar günlerce sürmeyebilirdi. Bu kadar taraftar da bulamayabilirdi.

‘HAYAL KIRIKLIĞI YAŞIYORUM’

 Yüksek Seçim Kurulu’nun adli çerçevede yaşanan sorunlara çözüm ürettiğini düşünüyor musunuz? Daha aktif olmalılar mı sizce?


- Şüphesiz. Ben HSYK konusunda hayal kırıklığı yaşıyorum. HSYK’nın yargıyı dizayn etme noktasında önemli bir görevi olduğu kanaatindeyim. Dizayn etme derken hakimlerin bağımsızlığını, tarafsızlığını zedeleyecek bir baskı unsuru olmaktan bahsetmiyorum. Eğer hakimler bağımsızlıklarını, tarafsızlıklarını zedeleyecek tutum ve davranış  içerisindelerse orada bir otokontrol mekanizmasını sağlayıcıdır, HSYK. Bu bağlamda kendinden beklenen görevi çok icra ettiği kanaatinde değilim. Şunu da belirtmek gerekir; tamamen etkisiz eleman/unsur denilemez tabi ki. Fakat çok daha etkin ve cesur olabilir.



x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23