• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Serdar Arseven
Serdar Arseven
TÜM YAZILARI

AYM Başkanı pek Muhterem Zühtü Arslan kardeşime!

11 Mart 2016
A


Serdar Arseven İletişim: [email protected]

Siz benim Zühtü Arslan kardeşim olmasaydınız, bu vahim hukuk ihlali karşısında yazdıklarım bu kadar ölçülü olmazdı.

Sorun bakın, zamanında Yekta Güngör Özden’e neler neler yapmışız!

Sizi severim, onun için de merhamet ederim.

Ben, devlete saldıran hainler gibi de yapmam; anayasal kurumların

saygınlığını korumaya da özen gösteririm, iftira atmam onlara, 

“Nasılsa basın özgürlüğüne giriyor, at iftirayı gitsin!” demem.

Böyle demek bana yakışmaz.

O sütü bozuk 28 Şubat sürecinin en karanlık günlerinde bile Türk Silahlı Kuvvetleri’ni koruyup kolladım, sadece içerideki bazı olumsuzluklara dikkat çektim, onlara yöneldim...

Vatanını seven bir gazeteciye yakışan budur.

Evet...

Sayın Zühtü Arslan, Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğunda tebrik yazısı kaleme almıştık.

Yakın dostlarımız kendisinin lehine şahitlik ederken demişlerdi ki; 

- “ ‘Gerekçe açıklanmadan karar açıklanmaz’ ilkesini ortaya atmış sağlam bir hukukçudur.”

 “İmam Hatiplidir.”

“Hak Yol evlerinde kalmıştır.”

“Ensar ruhludur, Ensar camiasına destek vermiştir.”

Birçok ortak dostumuz bunu söyledi.

Biz de “Anayasa Mahkemesi’nin nice facia kararına şahitlik etmiş” bir vatan evladı olarak böyle bir ismin AYM Başkanlığı’na gelmesini sevinçle karşıladık.

O güne kadar gelenlerin en iyisi Haşim Kılıç idi.

O bile bizi hayal kırıklıklarına uğratmış idi.

Dedik ki, “Bu sefer tamam.”

Bugün...

Gerekçeli kararı satır satır okuduktan sonra...

 “Allah Allaaaah” diyoruz:

Yani...

Aynı haber bir başka gazetede bir zaman evvel yayınlanmışmış!..

 “Bir başka gazete”nin yanlışına “ortaklık” etmekte sıkıntı yok mu?

Yani...

Daha evvel biri devlete yanlış yapmış ise etmiş ise, aynı haberi vermek durumu kurtarıyor mu?

Kimse yanlış yerlere çekmesin, Can Dündar’ın, hele bu işte direkt sorumluluk yüklenmesi tartışmalı olan Erdem Gül’ün hapiste kalmasından hoşlanacak değiliz.

“Tutuksuz yargılama daha uygundur” kararı verilmiş olsaydı, sadece onunla yetinilmiş olsaydı “yetki aşımına” rağmen  “Eh hadi, esas olan tutuksuz yargılanmadır. Hangi delili karartabilirler ki” diye düşünüp meseleyi “sine-i millete” havale edebilirdik.

Ama...

“Basın özgürlüğü” ile bu işlerin ne alâkası var benim sevgili kardeşim, kıymetli imam hatipli kardeşim Zühtü Arslan ve diğer “muhalefet şerhsiz” mahkeme üyeleri...

Ne yani, bir başka gazeteci de tutsa, devlet “PKK terör örgütüne yardım ve yataklık yapıyor” haberini şey etse ve sonra da iddiasının altında ezilse...

“Basın özgürlüğü” mü denecek?

Sayın Zühtü Arslan kötü niyetli bir insan değildir.

Kendisini severim.

Karar sahibi Anayasa Mahkemesi üyelerinden sevmediklerim de var ama Zühtü Arslan başka bir yerdedir benim için.

 Ancak...

Ortadaki durum da öyle bir durum ki...

Üzüldüm be Zühtü Arslan kardeşim!..

Kararın bütün mesuliyetini nihayetinde üyelerden bir üye olan Zühtü Arslan kardeşime yüklüyor değilim.

Hani dostun fırlattığı bir “GÜL” bile yaralıyor ya adamı, bundan dolayı daha bir üzüntülüyüm.

Bakın, gerekçeli karardan aynen  okuyayım...

Deniyor  ki;

-11 Ocak 2014 tarihinde Hatay’da. 19 Ocak 2014 tarihinde de Adana’da silah yüklü olduğu iddiası ile bazı TIR’lar durdurulmuş ve aranmıştır. (Bazı TIR’lar değil, MİT TIR’ları. S.A.). TIR’ların durdurulması ve aranmasına ilişkin olaylar ile TIR’larda taşınan malzemelerin ne olduğu ve nereye götürüldüğü kamuoyunda uzun süre tartışma konusu olmuştur. (Hayır efendim, olmamıştır. Paralelciler ve diğerleri iftira atmıştır. MİT TIR’larına baskın işinin ihanet olduğu konusunda bütün vatanseverler ittifak halinde olmuştur. S.A.)

Bu olaylardan sonra kamuoyunda sözkonusu TIR’ların içinde silah ve mühimmat olduğuna dair iddialar ileri sürülmüştür. Bu kapsamda Aydınlık gazetesinin 21 Ocak 2014 tarihli nüshasında, “İşte TIR’daki Cephane” başlıklı haber yayınlanmıştır. (Deniyor ki yani, daha evvel başka gazetede haber vardı. Cumhuriyet tekrarladı. Suçun tekrarı suç değil mi, yukarıda dediğimiz gibi. S.A.)

Böyle böyle devam ediyor ve sonra mesele Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26 maddesine, basın özgürlüğüne dair diğer hükümlere bağlanıyor.

Nasıl oluyor bu?

Devletin “terör örgütlerine yardım ve yataktık yaptığını iddia etmek” basın özgürlüğüne mi girer?

“Girer” diyenlere karşı muhalefet şerhi düşen üyeler “Milli çıkar” meselesine vurgu yapıyor ve böyle bir fiilin basın özgürlüğü ile uzaktan yakından alakalı olmadığının altını defalarca çiziyor.

Can Dündar’ın yaptığını herhangi bir batı ülkesinde herhangi bir gazeteci yapsa, ohooooo!

Ne basın özgürlüğü...

¥

Ülkemin kuyusu kazılırken, terör örgütleri hep birlikte ülkemi bölmeye, yok etmeye çalışırken, Türkmen kardeşlerimiz katledilirken, birilerinin “İşte silahlar!” demesi...

Ve MİT’in faaliyetlerini “iftiralar” ekleyerek deşifre etmesi nasıl olur da basın özgürlüğünün herhangi bir yerine sokulur?

¥

Çıksanız ve “Hata yaptık” deseniz...

Milyonlar sizi tekrar bağrına basar be sevgili kardeşim!..

Enâniyet iyi bir şey değildir.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23