Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın “Batı Türkistan” ziyareti…
Batı Türkistan (Balkanlar) bizim için, kuru bir toprak parçasından ibaret değildir. Osmanlı bakiyesi topraklar arasında, özel bir ilgiyi hak etmektedir. Bizim için İstanbul neyse Saraybosna da odur. Bizim için Edirne neyse, Yeni Pazar da odur. Bizim için Bursa neyse, Niş de odur.
Batı Türkistan, hayalimiz, heyecanımız, sevinç ve hüznümüzdür. Rumeli türküleri, Nazlı Budin, Drama Köprüsü, Plevne Marşı, Balkan Harbi. Ortak hafızada, millî gönülde kayıtlıdır bunlar. Tuna’yı Fırat’tan, Drina’yı Dicle’den ayrı düşünemeyiz.
Bu yazdıklarımız, kimilerine nostalji, kimilerine de hamaset olarak gelebilir; gelmesin.
Böyle düşünenlere, Falih Rıfkı Atay’ın Zeytindağı isimli eserine yazdığı önsözden kısa bir bölüm: “Bizden Belgrad’ı aldıkları zaman, düşman delegeleri Niş kasabasını da istemişlerdi. Osmanlı delegesi ayağa kalkarak; “Ne hacet” dedi, “İstanbul’u da size verelim.” Babalarımız için Niş, İstanbul’a o kadar yakındı. Biz eğer Vardar’ı, Trablus’u, Girit’i ve Medine’yi bırakırsak, Türk milleti yaşayamaz sanıyorduk. Çocuklarımızın Avrupa’sı Marmara ve Meriç’te bitiyor.” (Milli Eğitim Basımevi, 1970, sayfa 12)
Buradan şuraya geçelim.
Türkiye, yeryüzündeki tüm mazlumlar için güvenilir bir limandır. Türk milleti, tarihin her döneminde adaleti ile meşhurdur. Ay yıldızlı bayrağımızın yer aldığı bir masadan, tüm bölge ülkeleri için kazançlı kararların çıkacağından, hiç kimsenin şüphesi yoktur. Düşmanlarımızın bile.
Türkiye’nin, dünya genelinde her geçen artan bir itibarı olduğu bir gerçek. Ülkemizin ve Sayın Erdoğan’ın isminin geçtiği yerde güven var.
Batı Türkistan’da (Balkanlar’da) da benzer hisler/kanaatler söz konusu. Bölgenin üç önemli etnik unsuru olan Boşnaklar, Arnavutlar ve Sırplar, ülkemize ve Sayın Erdoğan’a karşı büyük bir saygı duymakta, adaletine inanmaktadır.
Türkiye, Bulgaristan’dan Arnavutluk’a, Kosova’dan Sırbistan’a, Makedonya’dan Bosna Hersek’e kadar hemen hemen tüm bölge ülkeleriyle üst düzey temaslarda bulunabilen, sözü dinlenen, adaletine inanılan tek ülkedir. Başlı başına bu bile, ülkemizin ve milletimizin, bölge ülkeleri için önemi ve kıymetini anlatmak için yeterlidir.
Türkiye, Batı Türkistan’da yaşanan her gerilimde, birileri bu bölgede savaş tamtamları çalmaya başladığında; tansiyonu düşüren, silahların ateşlenmesi yerine fikirlerin seslendirilmesini sağlayan bir misyon üstlenmiştir, üstlenmektedir.
Bu uzun girizgâhtan sonra, sözü Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Bosna Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan’ı kapsayan son Batı Türkistan seyahatine getirmek istiyorum.
Türkiye’den Batı Türkistan’a yapılan her ziyaret, özellikle Sayın Erdoğan’ın ziyaretleri, bölgedeki tansiyonun düşürülmesini sağlayan bir sakinleştirici, ateş düşürücü niteliğindedir. Türkiye ve Sayın Erdoğan, bölge barışı, huzuru ve istikrarı için olmazsa olmazdır.
Bunu sadece biz (Türkiye veya Türkler) söylemiyoruz. Bölge ülkelerinin üst düzey yetkilileri en üst perdeden dile getiriyor.
Mesela, Sayın Erdoğan’ın son Bosna Hersek ziyareti esnasında, Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi Sırp Üyesi Milorad Dodik şunu söylemişti: “Bu güne kadar Cumhurbaşkanlığı Konseyi’nin Hırvat ve Boşnak üyeleriyle birçok konuda tartıştık, ayrı düşüncelerimiz oldu ama ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan’ konusunda hemfikiriz.”
Hırvatistan ve Sırbistan Cumhurbaşkanlarının da benzer doğrultuda, ülkemizi ve Sayın Erdoğan’ı öven açıklamaları oldu.
Son yıllarda, Türkiye’nin, Bosna Hersek, Hırvatistan ve Sırbistan ile artan ticaret hacimleri bunun ekonomi sahasına yansımasıdır. Ancak mevcut rakamlar bizim için yeterli değildir.
Bu sebeple Türkiye’nin, daha fazla vakit kaybetmeden, bir dönem Türkiye-Sırbistan-Hırvatistan-Bosna Hersek arasında yapılan üçlü zirve toplantısı mekanizmalarını yeniden canlandırması elzemdir.
Yeri gelmişken: Son dönemde çokça tartışılan bir konu var. Rus yayılmacılığının, Sırplar üzerinden, Batı Türkistan’a uzanması ihtimali. Buna mani olmak adına yapılması gereken en önemli hamle, Rusların Ukrayna’da başarısız olmasını sağlamaktır. Ülkemizin, Ukrayna’daki Rus işgalinin Batı Türkistan’a sıçramasını önlemek adına önemli gayretleri var. Cumhurbaşkanımızın, son dönemde sık sık, bölgeye ziyaretleri de yine bu doğrultudadır.
Batı Türkistan’daki bazı kendini bilmez siyasilerin yeniden milliyetçi ve ayrılıkçı söylemlere sarılmasının arkasında, Rusların Ukrayna’da başarıya ulaşacağı öngörüsü bulunuyordu. Ancak öyle olmadı, olmuyor.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Türkiye, tüm taraflarla iletişimi devam ettirirken; Ukrayna’daki Rus işgalini açık ve net bir dille kabul reddetmekte, bu işgalin başarılı olmaması için elinden gelen gayreti sarf etmektedir.
Ancak Türkiye yüksek gerilim hattı üzerine inşa edilmiş, mesuliyetleri fazla olan bir ülkedir. Bunun yan etkisiyle, dönem dönem, ülkemizin ve milletimizin dikkati, Batı Türkistan (Balkanlar) dışındaki farklı coğrafyalara kayabiliyor. Veya dikkatimiz dağılıp, sadece Anadolu’daki meseleler ile uğraşır hale gelebiliyoruz. Ne var ki Batı Türkistan (Balkanlar) başka yerlere benzemez.
Ne derler bilirsiniz: “Yiğit düştüğü yerden kalkar.” Biz de ilk olarak Batı Türkistan’dan düştük. Bu sebeple, bu bölgeye dair dikkatimizi her daim diri tutmamız, bölgede olan bitenleri kesintisiz bir şekilde ve yakından takip etmemiz gerekiyor. Bölge üzerine yetişmiş insan sayısını artırmamız, yetişmiş olanların, kıymetini bilmemiz icap ediyor.