• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Yüreğimizin tuşuna basarak mutlu olabilir miyiz?

01 Temmuz 2019
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Bas tuşa, çamaşır-bulaşık yıkansın!.. Bas tuşa, çamaşırlar kurusun!.. Bas tuşa, yemek ısınsın, hatta pişsin!.. Bas tuşa, televizyon, müzik seti açılsın, ışıklar yansın, sönsün! İşler bir tuşla halloluyor. 

Acaba hayatın da bir tuşu var mı: Bir tuşa basmakla yaz gelir mi?

Ya yüreğimizin: Bir tuşa basarak mutlu olabileceğimiz “Mutluluk tuşu” acaba nereye monte edilmiş?.. 

Teknolojinin sözde hayatı kolaylaştıran tüm buluşlarından yararlanmamıza rağmen, hâlâ neden böyle keyifsiziz, somurtkanız, acımasızız, yılgınız, kavgacıyız, vurucu-kırıcıyız, sevgisiziz?..

Neden kırgın gibiyiz hayata ve herkese?.. Ve neden “depresyon şarkıları” yapacak kadar mutsuzuz?..

Galiba hayatın asıl unsurunu kaçırdık: Duyguyu, sevgiyi, aşkı, dostluğu, kardeşliği teğet geçtik!..

Kazanmaya ve başarmaya öyle bir kilitlenme kilitlendik ki, sevgisizlikten (ve sevgisizliğin çocuğu olan her tür acımasızlıktan) dolayı ruhumuz çoraklaştı…

Bedenimiz tokluktan obezleşirken, ruhumuz açlıktan (sevgi açlığından) ölüyor! 

Ancak ruhumuzu ve yüreğimizi diriltebildiğimiz ölçüde mutluluğu yakalayabiliriz, çünkü mutluluk dışarıdaki bir olgu değil, ruhumuzun ve yüreğimizin iç parçasıdır. 

Teknolojik gelişmeler hayatı alabildiğine kolaylaştırdı, ama insanlığımızı tüketti. Öyle ağır bir bedel ödemeye başladık ki, eminim bir süre sonra kıyaslama yapacak ve “değer miydi?” sualini kendimize soracağız. Sahi, değer miydi?

***

Eskiden faziletli, adaletli, iffetli, izzetli, cesur, vakur, hoşgörü sahibi, dost, mütevazı (“alçak gönüllü” demeye dilim varmıyor) ve mütebessim (gülümseyen), gösteri ve gösterişten kaçan insanlardık…

 Osmanlı atalarımız, tanısınlar tanımasınlar, “Gülümseyiniz, müminin mümine gülümsemesi sadakadır” hadisi ve “Selamı yayınız” tavsiyesi çerçevesinde, karşılaştıkları herkese gülümseyerek selam verir, tanıdıklarına ayrıca hal-hatır sorarlar, aile efradına (ailenin diğer bireylerine) selam yollarlardı.

Böylece gönüller bir birine ısınır, geniş anlamlı toplumsal bir mutabakat oluşurdu.

Osmanlı gerçek anlamda bir “Barış ve kardeşlik toplumu”ydu.

Hayat zordu, ama “insanlık” kolaydı: Şimdi hayat kolaylaştı, insan kalmak zorlaştı!

Her yer kavga kıyamet!

Eskiden hasbelkader nefsine yenilip biriyle kavga edeni, mahallenin önde gelenleri birkaç gün içinde barıştırırdı. Olmaz da küslük uzarsa, dört gözle bayram beklenir, bayramlar barışın ve kardeşliğin vesilesi yapılırdı.

Bu durumu Avrupalı gezginlerden Villamont, takdir hisleriyle kaydeder: 

“Her kimin bir düşmanı varsa, bayramlarda ona gidip af dilemek zorundadır. Öteki de el öpmeden ve tokalaşmadan önce affettiğini söylemek mecburiyetindedir… Bu esaslara riâyet etmeyen kimseler ise, neredeyse fâsık (tabii ki abartıyor) telâkkî edilip dışlanırlar.”

Hayat kolaylaştıkça insanlık zorlaştı! 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23