• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Neden bu hale geldik? (3)

29 Temmuz 2019
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Nerede kalmıştık?..

Zaman içinde “Dinin toplum üzerindeki etkisi” azaldı. Millet, Batı istikametinde yıllar boyu düşe kalka yürüdü veya cebren yürütüldü. Sonuç: Kültürden kaçan, kütüphanelere mezarlık gözüyle bakan, günde sadece iki buçuk-üç milyon gazete okuyan bir toplum... Şarkı küstüren, Garp tarafından da reddedilen az gelişmiş bir ülke ve boşlukta bırakılan nesillerin Batının “izm”leriyle birbirlerini vurması...

İşin en acı tarafı ise, bu tablonun sorumlularının hâlâ alkışlanması...

Toplumlar bir kere şaşırtıldıktan ve bir fikrin güdümüne sokulduktan sonra, demek ki, kolay toparlanamıyor; kurbanlar verme pahasına, alıştırıldığı yolda yürümeyi sürdürüyor.

Tarih de aynı görüşe verilmiş bir başka kurbandır. Zaten hepsi öylesine iç içe ki, birbirinden ayırmak mümkün değildir.

Yeniler, eskiyi “hanedan tarihi” saydığından ve yeni devlet “redd-i miras” üstüne bina edildiğinden, millete yeni bir tarih gerekliydi. 1930’da bir “Tarih Tetkik Heyeti” kurularak işe başlandı. 1933’te ise Türk Tarih Kurumu, bu heyetin yerini aldı.

Aynı tarih kitabından olayı takip edelim:

“Yeni bir tarih tezi ileri sürüldü. Bu teze göre medeniyetin ilk kurucuları Orta Asya’daki Türkler, Orta Asya’dan göç ederek medeniyeti dünyanın diğer bölgelerine yaymışlardı. Bugünkü Avrupa medeniyetinin öncüleri de Türklerdi. O hâlde Türklerin Batılılaşmak istemesi, doğmasında kendilerinin büyük payı olan bir uygarlığa tekrar dönmelerinden ibaretti. ‘Batılılaşmak’ demek, kendilerinin de bir parçası olduğu uygarlığı yeniden benimsemek demektir.

“İkinci olarak, Anadolu’da tarih boyunca kurulan uygarlıklar incelenerek, bunların Türk uygarlıkları olduğunun gösterilmesine çalışıldı. Anadolu uygarlıkları arasında, özellikle Sümerler ve Etiler üzerinde duruldu. Sümerler ve Etilerin tercih edilmiş olması sebepsiz değildir. 

“Osmanlı Devletinin kalıntılarının yıkılmak istendiği bir devrede, Osmanlı tarihi incelenemezdi. Sonra gerek Selçuklu, gerek Osmanlı tarihinin araştırılması, Türklerin İslâm’a olan yakın ilgisini de belirtmek zorundaydı. Lâikleşme döneminde İslâm’ın bir araştırma konusu edilmesi uygun düşmezdi. Hâlbuki Sümerler ve Etiler, Anadolu’da yaşamış oldukları gibi, Selçuklu ve Osmanlıların ortaya çıkardığı sakıncalar (yani Müslümanlık) onlar için varit değildi (Çünkü onlar Müslüman değildi). Dolayısıyla onların pek de kesin olmayan Türklükleri—ki, bugün Etilerle Sümerlerin Türk olmadığı konusundaki deliller kesindir—üzerinde duruldu, kurdukları uygarlıkların “Anadolu Türk uygarlığı” olduğu ve Türklerin Anadolu’da uzun bir tarihe sahip olduğu gösterilmeye çalışıldı.

“Çalışmalar belirli bir gayeye hizmet etmek için yapıldığından, zaman zaman bilimsellik dışına çıkmışlardır”.

“Belirli bir gaye”den muradın ne olduğunu bugün hepimiz biliyoruz. Kitleyi dininden, dilinden, kültüründen, medeniyetinden, tarihinden koparıp Batılılaştırma gayesidir bu. Hatta bu “gaye”nin tahakkuku için isyanlar tertiplenmiş, sehpalar kurulmuş, arkada kandan bir iz bırakılmıştır. 

Ama acaba umulan elde edilmiş midir? 

Eğer bir türlü belini doğrultamayan, kendi ayakları üzerinde duramayan, bir asra dünya çapında birkaç deha oturtamayan fukara, ilmî gelişmelerin dışında, kabuğuna büzülmüş bir Türkiye murat ediliyordu ise, evet, umduklarını elde etmiş sayılabilirler. 

Yok, kültürlü, dünyada sözü geçen ve ilim, fen, edebiyat, teknik sahalarında söz sahibi bir Türkiye murat ediliyordu ise, bunun hâlâ çok uzağındayız. 

Zaten o yoldan yürüyüp parıltılı bir noktaya gelmek, geçmişi inkâr zeminine sağlam bir gelecek inşa etmek imkânsızdı. Gele gele inkârcıların gelebileceği bir noktaya gelmişiz: Hüsran noktası... 

Bu noktadan geçmişi tahlile çalışırken, kahırlanmamak elden gelmiyor. Ancak kahırlanıp kalmak da çare olarak gözükmüyor. Öyleyse çare nedir? Bence ilk çare, kaybettiğimiz değerleri, kaybettiğimiz yerlerde aramaya başlamaktır. İşte bu sebeple “tahlilî tarih”lere ihtiyaç var. Böylece, elinizdeki kitabın hangi maksatla ve hangi tarz içinde kaleme alındığını da açıklamış oluyorum.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23