• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Vehbi Kara
Vehbi Kara
TÜM YAZILARI

Şapka Kanunu ve Kanun Devleti

15 Kasım 2018
A


Vehbi Kara İletişim: [email protected]

Hürriyet ve özgürlük konusunda sınıfta kalmış durumdayız. Zira din ve vicdan özgürlüğü konusunda o kadar çok kat etmemiz gereken mesafe var ki, bu konuda çok çalışmamız gerekiyor.

Öncelikle "kanun devleti" ve "hukuk devleti" kavramlarını ele almamız lazım. Din ve vicdan özgürlüğünün teminat altına alındığı, kimsenin fikir ve kanaatlerinden dolayı cezalandırılamayacağı bir hukuk devletine ve sistemine olan ihtiyacımız çok fazladır.

Hukuk devletinden önce kanun devleti aşamasının tamamlanması gereklidir. Yani kanunların herkese adil bir biçimde uygulanabildiği ve imtiyazlı kimselerin bulunmadığı bir yönetim sistemi bunun ilk adımıdır. Daha sonra bu kanunlar; hürriyet ve özgürlük prensiplerine göre yeniden yapılandırılarak hukuk devleti meydana gelebilir.

Ülkemizde saat 9’u 5 geçe yolda durmadığı için hapse atılan bir üniversite öğrencisi var. Öyle ki faşist ritüellerin uygulanmaması yüzünden gözlerini kan bürümüş insanlar içinde yaşıyoruz. Bu utanılası durumdan daha feci hallerimiz de var. İşte bir tanesi de şapka kanunudur.

25 Kasım 1925 tarihinde TBMM’de kabul edilen “Şapka Kanunu” 21. Yüzyıl’a yakışmayan utanç verici bir durumdur. Bu anayasa ile teminat altına alınan değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen Atatürk devrimleri içinde yer alan bu kanun üzerinde durmak icap ediyor.

Gerçi bu şapka kanununu kimse takmıyor, iplemiyor bile. Lakin bu kanun yüzünden yüzlerce insanımız darağaçlarında asıldı ve dahi nice alnı secdeye varan insan; hapislerde işkence gördü. Bu durum kanun koyucuları ve hükümetimizi hiç rahatsız etmez mi acaba?

Belli ki herkes bu çağdışı faşist kanundan memnun ve rahatını bozmak istemiyor. Fakat vatanını seven ve ilkellikten hoşlanmayan benim gibi insanlar hiç memnun değildir. Bu vicdansızca dayatılan kanunun kaldırılması için yöneticileri eleştirmeye devam etmek gerekiyor.

Öncelikle kanun devleti olmamız gerektiğini söyledik. Gerçekten de kanun devletinde yasalar uygulanmak için vardır. Keyfe keder; canım isterse uygularım diye kanunlar korunmaz. Ya tam uygularsın ya da bu kanun çağ dışıdır veya “insan hak ve özgürlüklerine aykırıdır” der ortadan kaldırırsın.

Lakin bu kadar basit bir icraat dahi gerçekleştirilemiyor. Neden? Çünkü halkın seçtiği yöneticiler iktidara gelseler bile muktedir olamıyorlar. Hala CHP’nin faşist kanunları yürürlüktedir ve anayasa ile değiştirilmesi teklif dahi edilemez bir şekilde teminat altına alınmıştır.

Ayıptır günahtır. Zira eskiden “tek başıma iktidara geleyim o zaman değiştiririm” denilerek çok fena işlere ses çıkarmıyorduk. Lakin 16 yıldır tek başına iktidarda olan bir partinin hiç olmaz ise bu kanunu kaldırması gerekmez mi?

Siyasetçilere öncelikle yürek lazım, cesaret gerek. Faşist ve halkımızı aşağılayan nutuklar bize lazım değildir. Köşe başını tutmuş birkaç tane faşist gazetecinin korkusundan elleri ayaklarına dolaşan siyasetçilerden utanç duyuyoruz.

Tabii ki sadece siyasetçileri eleştirmek doğru değildir. Akademisyenler, hukukçular, medya mensupları ve dahi bu vatanın gelişip güçlenmesini isteyen herkese büyük sorumluluk düşüyor. Korkmadan üşenmeden doğruyu ve gerçekleri anlatmak gerekiyor.

Yöneticiler de böyle bir ihtiyacın varlığını hissetmeli ki doğru adımları atsın. Yoksa işte “Atatürk’e hakaret ettin” diye bir kadını dahi hapse atıyorlar. Tarihi gerçekleri belgeleri ile ortaya koyan araştırmacı yazarların başına gelenler, meydandadır.

Konunun vahameti anlaşılsın ve uygulanmayan şapka kanununun kaldırılması için doğru adımlar atılsın diye bir acı hatırayı anlatayım.

Kasım ayında çıkarılan şapka kanununu ve sırf ibret olsun diye asılan Erzurumlu Şanlı Şöhret Ana’nın hikâyesi pek acıklıdır. 2 Eylül 1925’te Atatürk, Bakanlar Kurulunu toplayarak üç önemli kararname çıkarttı. Bunlar: Tekke ve zaviyelerin kapatılmasına ilişkin kararname, İlmiye sınıfının kılığına ilişkin kararname, Devlet memurlarının kılığına ilişkin kararname.

Halen yürürlükte olan bu trajikomik “Şapka Giyilmesi Hakkında Kanunun” maddeleri şunlardır (Kanun no: 671)

Madde 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile genel ve yerel idare ve bütün kurumlara mensup memur ve müstahdemler, Türk ulusunun giymiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının da genel başlığı şapka olup, buna aykırı bir alışkanlığın devamını hükümet engeller. (Bu kanuna göre halen bütün memurlar şapka giymek zorundadır. Eğer giymezlerse daha öncekilere uygulandığı gibi ceza verilmesi gerekir)

Bu arada utanç verici tarihi bir hadiseyi nazarlara vermek gerekiyor. O da şudur:

Hatay devleti referandumla Türkiye’ye katılınca herkes şapka giymeye mecbur oldu. Camilerde ezan yerine minarelerden “tangır tungur şarkılar” söylenmeye başladı. Ahali “biz Hristiyan Fransız idaresinden kurtulamadık galiba” diyerek şaşkın bir vaziyete düşmüştü. İş bu kadar acıklıdır.

Gelelim içler acısı Erzurumlu Şalcı Şöhret Ana’nın hikâyesine… Bir Erzurumlu olarak şapka devrimini ve Şalcı Şöhret Ana’yı çok merak etmiştim. Epeyce kitap okudum ve merakımı kısmen de olsa giderebildim. Kalbi kanatacak kadar acı olan bu konuyu Şapka kanununun yürürlüğe girdiği her Kasım ayında dile getirmeyi bir borç olarak görüyorum…

Bu anlamsız şapka kanunu ve yasakları ortadan kalkana kadar ve Şalcı Şöhret Ananın iadeyi itibarı sağlanana kadar bu yazıları yazmaya devam edeceğim. Fransızlar Jan Dark’ı ateşte yaktıktan bir yüzyıl sonra ayıbını temizlemeye çalıştılar. Onu azize ilan ettiler. Lakin bizim devrim yobazları ne zaman akıllanır bilinmez. Lakin kafalarına daima vurmak onları insanlık seviyesine getirmek gerekiyor.

Erzurum şehri kahramanlar yatağıdır. Sadece erkekleri değil kadınları da kahraman olarak yetişmiştir. Zira Rus, Balkan, 1. Cihan ve Yunan Savaşı nedeniyle çocukları erken yaşta asker ocağına koşmuş olan kadınlara erkek gibi oturup kalkmak gereği düşmüş bu bacılarımız birer kahraman olarak ortaya çıkmışlardır.

Nitekim 93 Harbinde, Cephenin yarılmasını müteakip Nene Hatun önderliğinde Türk kadınları devreye girmiş, şehre saldıran Rus askerlerini erkekler gibi savaşarak geriye atmışlardı. Erzurum bu sayede işgal edilmekten kurtuldu.

Erzurum’un kara bahtına erkekleri kadar kadınları da giriftar olmuştu. Burada bahsedeceğimiz Şalcı Şöhret Ana’da tıpkı Nene Hatun gibi meşhur olmuş bir kadındı. Fakat onun meşhur olması isminden yani Şöhret adından değil, mahkeme salonunda vermiş olduğu cevaptan ve cesaretinden kaynaklanıyor.

Eski Cumhurbaşkanı Demirel, bu kadıncağızdan bahsederek yıllarca unutulmayacak olan mahkemedeki ifadesini anlatmıştı. Şalcı Bacı’ya hâkim Şapka inkılâbına karşı çıktığı bahanesi ile idam cezası verdiği vakit, son sözü olup olmadığını soruyor. Şalcı Şöhret Bacı ise tarihe geçecek şu yanıtı veriyor “Lan kavat, kadın kısmının idam edildiği nerede görülmüştür”.

Gerçekten de siyasi bir neden yüzünden idam edilen insanların her türlüsünü tarih yazmıştır ama bir kadının idam edilmesi eşine ender rastlanan bir durum olduğu halde kimsenin yazmaya cesaret edemediği bir konu olup çıkmıştır.

24 Kasım 1925 günü Erzurum’da çoluk çocuk “Şapka giymek istemiyoruz” diyerek Valilik önüne gelmiş, kendilerine bir cevap verilmeyince binayı taşa tutmuşlardı. Şehrin ileri gelenleri bu şekildeki protesto etmeyi uygun görmemiş olacak ki “kış mevsimi geldi başımız üşüyecek, hele bir yaz gelsin ondan sonra bu işin bir çaresine bakarız” diye orta yol bulmuşlar gösteri yapanlara engel olmaya çalışmışlardı.

Fakat memleketimizde meydana gelen birçok olayda olduğu gibi bu olayda da kışkırtıcılar devreye girmiş istenmeyen hadiselere neden olmuşlardı. Çünkü insanları idam sehpalarında sallandırarak korku salmak istiyor, dini inançlara ve insan haklarına aykırı devrimleri bu sayede yerleştireceklerini düşünüyorlardı.

İşte böyle bir zamanda yetim çocuklarına bakmak için şal örüp pazarda açtığı sergide bunları satan Şöhret isimli kadıncağıza haber verilir ve denir ki “senin çocuklar hükümeti taşa tutuyor, git onlara sahip çık”. Zavallı kadın Valiliğin önüne geldiğinde çocuklarını bulamaz. Zanneder ki çocuklarını tutuklamışlar. Ana şefkati ile sağa sola koşuşturmaya başlar. Bu arada bazı kamu görevlilerine yavrularını kaybetme endişesi ile bağırıp çağırmaya başlar. Ana şefkati işte hiçbir şeye benzemez, önüne gelenlere ve özellikle de şapkalı görevlilere sayıp durmuş. Bütün suçu budur. İdam edildiğine bakıp, adam öldürdüğünü zannetmeyin sakın…

Mahkeme heyeti ne ana yüreğine bakmış, ne dini hassasiyetleri düşünmüş ne de galeyan halindeki bir kısım halkın heyecanını dikkate almıştı. Sonunda tarihe geçecek bir karar alarak bir kadını siyasi gerekçeler ileri sürerek idam etmiştir.

İlginçtir, bugün “15 Temmuz Darbesi” nedeni ile FETÖ’den yargılanan Altan Kardeşlerin (Mehmet-Ahmet) dedeleri Tatar Hasan Paşa, şehrin Müstahkem Mevki Komutanıydı. Çıkan bir kanunla fırka komutanlarına idam etme yetkisi verilmişti. Adliye Bakanı Mahmut Esat, Vali ve iki komutana yardımcı olması için İbrahim Etem adlı savcıyı da görevlendirmişti. Şimdiki olağanüstü hal kanunu nedeni ile yeri göğü yıkanların kulakları çınlasın…

Nihayet Erzurum’da sıkıyönetim ilan edilir. Akşam namazından gün ağarıncaya kadar sokağa çıkma yasağı getirilir. Erzurum Camileri haftalarca sabah ve yatsı namazlarında kapalı kalır. Düzinelerce insan evlerinden toplanır ve idam edilir. Yakınlarını görmek isteyenler, okkalı bir dayak yedikten sonra gönderilirler. İdam edilenler şehrin meydanlarında akşama kadar sergilenirler. Teşhir edilen mazlumlara öldükten sonra da saygı gösterilmez. Tek atlı çöp arabaları bunları alarak dini merasim yapılmadan toplu mezarlara gömerler. Şalcı Bacıyı da benzer şekilde lakin kadın olduğu için bir çuvala koyup öylece asarlar.

Toplu mezarlar 13 sene sonra açılarak naaşları sahiplerine iade edilir. Şalcı Bacının oğlu, ne yazık ki korkudan anasının naaşını almaya bile gelemez. Nihayetinde toplu mezarlardan çıkarılan idamlıklar aradan 13 yıl geçtikten sonra dini merasimleri yapılarak Tuzcu köyündeki mezarlığa defnedilirler.

Bu hazin olayı anlatarak; kanunlarımızda yer alan ve hala yürürlükteki devrim yasalarını değiştirmemiz gerektiğini tekrar tekrar dile getirmeye çalışıyorum. Olur ki vicdanlı bir devlet adamı çıkar da bu yasaları değiştirir.

Elbette bu yasaları değiştirmek yeterli değildir. Önemli olan "kanun devleti" değil "hukuk devleti" olabilmektir. Fakat henüz kanun devleti dahi olamadığımız için öncelikle bu kadarını aşmaya çalışıyoruz. İşimiz çok zordur. Zira devrim yobazlarına laf anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zordur, vesselam...

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23