• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Vehbi Kara
Vehbi Kara
TÜM YAZILARI

Niçin Namaz Kılmıyoruz?

30 Ocak 2019
A


Vehbi Kara İletişim: [email protected]

Öncelikle şu tespiti yapmak gerekiyor. Türkiye’de Müslümanların çok azı düzenli olarak günde beş vakit namaz kılmaktadır. Halbuki hadiste “dinin direği” olarak geçen namaz İslam’ın en önemli şartlarından bir tanesidir ve her Müslüman için farz-ı ayn; yani kendisinin yapmakla yükümlü olduğu bir ibadettir.

Yıllarca askeri ve sivil okullarda okudum. Donanma savaş gemilerinde, kamu kurumlarında ve şimdide ticaret gemilerinde çalışıyorum. Ne yazık ki bu namazsızlık gerçeği ile her daim karşı karşıya kaldığımı söyleyebilirim. Hâlbuki Arap ülkeleri başta olmak üzere bütün Müslüman ülkelerde namaz kılma oranı çok yüksektir. Kendi ülkemde yüzde 10-15 oranında kılınmaktadır.  

Türk milleti, İslam’ın en kahraman ve bahadır evladıdır. Bu milletten ziyade şehit düşmüş ve gazisi olan Müslüman topluluğu yoktur. Ceddimiz olan Osmanlı’da her sokağın başında bir cami inşa edilmesinden dolayı namaz kılma alışkanlığının çok yüksek düzeyde olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Peki içine düştüğümüz bu acıklı durumun sebebi nedir? Neden bu kahraman milletin evlatları namaz konusunda bu kadar vurdumduymaz ve ihmalkardır? İşte bu soruların cevabını vermeye çalışacağım.

Bu sorunun en basit cevabı; sabırsız bir toplum yapısına sahip olduğumuz içindir. Cenab-ı Hakkın bize verdiği sabır kuvvetine yanlış yolda dağıtmasa idik her meşakkate ve her zorluğa karşı kafi gelebilirdi. Fakat öyle lüzumsuz işlerde sabır kuvvetimizi harcıyoruz ki; iş namaz gibi en önemli ibadete sıra gelince kalmıyor, tükeniveriyor. Allah korusun, bu namazsızlık yüzünden sonu cehenneme varacak olan tehlikeli bir yolda gitmeye devam ediyoruz.

O halde bu sabır kuvvetini bir düşünelim ve ne olduğunu anlamaya çalışalım. Sabır; yaratıcımızın kudretine dayanmak, hikmetine itimat etmektir. Hakkımıza razı olup şikayet etmemektir. Sabırsızlık ise, Cenab-ı Allah’ın hikmetine itiraz ve rahmetine güvenmemektir. Batı dünyasında Müslümanlar tarif edilirken en belirgin özelliklerinden bir tanesinin “sabır sahibi” olduğunu çeşitli kaynaklardan öğreniyoruz.

Bir çok insan, sabrın sadece musibetlere karşı sarf edileceğini ve bunun için verildiğini zannetmektedir. Halbuki sabır üçtür. En önemlisi ise taat yani ibadetlerde sabır göstermektir. Diğerleri ise günahlara (masiyetlere) ve musibetlere karşı gösterilecek olan sabırlardır.

“Taat üstünde sabır” insanın ibadet konusunda usanç duymaması, nefsinin bütün itirazlarına, Şeytanın bütün oyunlarına karşı taviz vermeden direnmesidir. İbadetine devam ettiği gibi güzel ahlâklı olmaya da devam edecektir. Bunda bir yorulma ve ara verme tasavvur edilemez. Meselâ, insan diyemez ki, “Bu kadar yıldan beri hep doğru söyledim, bir ömür boyu dürüst olmaktan artık yoruldum”. Bu durumun kıymetini ancak ibadetsiz , namazsız ve kötü ahlaklı olan kişiler çok daha iyi bilir.

Masiyyetten sabır ise yani günah işlememeye sabretmek günümüzde çok önem kazanmıştır. Buna takva denilir. İnsanı kötülüğe teşvik eden nefis ve şeytana karşı direnmek, insana büyük sevaplar kazandırır. Örneğin; haram bir fiili yapmamak sayesinde “vacip” sevabı kazanılmış olacağından dolayı yerinde otururken dahi kazanç elde edilebilir. Çünkü haramın terki vaciptir. (vacip demek kaynaklarda açık hüküm bulunmamakla birlikte İslam alimlerinin yapılmasını zorunlu gördükleri fiillerdir)

 “Musibete karşı sabır” ise, hepimizin bildiği gibi; insanı bir imtihan sorusu olarak yoklayan ve onun manevî terakkisinde büyük rol oynayacak olan hastalıklara, kıtlıklara, yokluklara, ölümlere, ayrılıklara karşı sabır göstermektir. Bu sabır, insan iradesinin Allah’a tevekkül etme, O’ndan yardım dileme ve O’nun takdirine razı olma konusunda verdiği büyük bir mücadeledir. Asıl cihat işte budur.

Sabır imtihanını bu üç cephede de kazanan insan, zafere ermiş, kurtulmuş ve azaptan emin olarak saadet yurduna doğru yol almıştır.

Hayatının büyük bir kısmını zorluklar, musibetler ve hapiste geçiren insanlara Bediüzzaman Said Nursi’nin tavsiyesi çok ilginç ve önemlidir. “İşte ehl-i iman için bu pek büyük ve çok kıymetdar kazanç şartı, farz namazını kılmak ve hapse sebebiyet veren günahlardan tövbe etmek ve sabır içinde şükretmektir” demektedir. Yani insan, namazını kılıp günlük işlerini yapsa ve sabır içinde yaşasa çok kolay bir şekilde sevap kazanabilmektedir. Öyle ise namaz gibi ruhumuza nefes, kabrimize ışık, sırat köprüsünde Burak ve ahirette cenneti ve Cemalullahı kazandıracak bir ibadetten geri durmamak gerektir.

Bir makam sahibi rütbeli sormuş: “Namaz iyidir, fakat her gün her gün beşer defa kılmak çoktur, bitmediğinden usanç veriyor”. O kişiye Bediüzzaman’ın verdiği cevap pek güzeldir. Kendini öne sürerek soru soran kişiyi rencide etmeden şunları söyler:

Ey sabırsız nefsim! Acaba geçmiş günlerdeki ibadet külfetini düşünüp ve namazın meşakkatini ve musibet zahmetini düşünüp muzdarip olmak hem gelecek günlerdeki ibadet vazifesini ve namaz hizmetini ve musibet elemini, bugün tasavvur edip sabırsızlık göstermek hiç kâr-ı akıl mıdır?”

 Gerçekten de sabırsız kişilerin özelliklerinden biri de hep gelecekte yapacakları işleri düşünüp o anda boş yere elem çekip ibadetini terk ederler. Şeytan sabırsız insanların bu zaaflarından çok yararlanır. İşte sabır kuvvetini tam da bu noktada kullanmak gerekiyor. Eğer insan, basit işler için sabır kuvvetini dağıtır ise böyle durumlarda cephanesi kalmayacaktır. Gider Şeytana teslim olur ve namazını terk eder.

Evet, akıllı insan ibadet vaktinde sadece o anı düşünür. Ücreti çok büyük, külfeti pek az, hoş güzel ve ulvi bir ibadet olan namazı kılar. O takdirde Şeytanın vesvesesi ve nefsin tembelliği bir anda sönüverip tatlı bir gayrete dönüşür.

Son olarak bir de musibetlere karşı gösterilmesi gereken sabır üzerinde duralım. Bunu bir çobanın başkasının tarlasına girmeye teşebbüs eden koyunlara taş atması örneği ile düşünelim. O adı üstünde koyun, anlar ki kendilerine atılan bu taş bir ihtardır, zarara girmemeleri için atılmış diye hissedip hemen geri döner.

İşte bunun gibi biz insanların başına gelen birçok musibette aynen o çobanın attığı taş gibi bir ihtarı anlayabiliriz. Musibete uğrayan kişi; bunun kendi hatasından dolayı başına gelen ikaz olduğunu anlayıp düşünmediği hatasının farkına varabilir.

Zaten bu musibetler imtihan içindir. Allah, kulunun ne kadar sabırlı olduğunu, Rabbine ne kadar itaat ettiğini sınamaktadır. Eğer musibetlere karşı sabır silahımızı kullanmayıp şikayet etmeye başlar isek bilin ki yanlış yoldayız demektir. Bu tür durumlarda o anki halimize razı olmalı, teslim ve tevekkülde bulunup bizden daha büyük musibetlere giriftar olmuş insanları hatırlamalı ve sabır içinde şükretmeyi bilmemiz gerekiyor, vesselam…

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23