• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Vehbi Kara
Vehbi Kara
TÜM YAZILARI

Medeniyet Dilimizi Yeniden Kuran Mütefekkir

09 Kasım 2018
A


Vehbi Kara İletişim: [email protected]

Bu aziz vatanın yetiştirdiği en önemli şahsiyetlerin başında Bediüzzaman Said Nursi gelir. Fakat ne yazık ki bu büyük İslam Alimini insanlar yeterince tanımıyor. Eserleri nedeniyle yurt dışında  tanınmış bir zat olsa da inkılap kanunlarına karşı çıktığı için devlet ve üniversitelerimiz tarafından unutulmaya ve unutturulmaya çalışılmıştır.

Yazdığı Risale-i Nur külliyatı mahkemelerde beraat ettiği ve suçsuz bulunduğu halde hala suçlu muamelesi görmektedir. Bu haksız duruma karşı çareler aramak gerekiyor. Kendisinden hiç olmaz ise birkaç makale ile dahi bahsetmek boynumuzun borcudur.

Önce Bediüzzaman hakkında ne denilmiş ona bakalım. Günümüzün imansızlık hastalığına karşı en etkili eserleri neşreden Bediüzzaman hakkında eserlerinde yer veren Türk aydınları pekçoktur. İşte bu yazıda bir kaç tanesini dile getireceğiz:

Sezai Karakoç:  Risale-i Nur tek başına bir İslâm kültürü külliyatıdır.

Ord. Prof. Fahrettin Kerim Gökay: Ben Said Efendiyi yalnız din adamı değil, sosyal düşüncelere malik, kafasını ışıldatmış bir ilim adamı olarak tanıdım. Benim tanıdığım Said Nursi memlekete, millete faydalı olmaya çalışmış bir adam. Fikri ne ise söy­lemiş, konferans vermiş, vaaz etmiş, yazı yazmış bir adam. Başka ne yapabilir? Milli harekette Ankara’ya gitmiş, kendisini hürmetle karşılamışlar ve ayakta alkışlanmış. Böyle bir adamın ne yapmak istediği sorulmaz. Çünkü eserleri ve yaptığı meydanda.

İbrahim Hakkı Konyalı: Said Nursî’nin fikirleri, vatan ve millet için faydalı fikirlerdir.

Yusuf Kaplan: Medeniyet dilimizi yeniden kuran mütefekkir. Tarihte, bir toplumun başına gelebilecek en büyük felâkete / semantik intihar’a biz maruz bırakıldık yalnızca: Dilimizin İslâmî muhtevasından arındırılarak, sekülerleştirilmesi cinayetidir bu: Medeniyet dilimizin, dünyamızın ve iddialarımızın yok edilmesi hâdisesi. Yakın tarihimizde, özünü ve ruhunu Kur’ânî kavramların oluşturduğu medeniyet dilimizi devam ettirmeyi ve yeniden kurmayı başaran tek mütefekkir var: Bediüzzaman.

Anahtar Bediüzzaman’dadır. Bediüzzaman, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde düşüncesini kuran, hem İslâmî ilimle­re, hem de çağdaş dünyanın bütün dünyayı bü­yük uçurumların eşiğine fırlatan felsefî sorunları­na derinlemesine ve vukûfiyetle vâkıf, tek ve son düşünürdür: Yani anahtardır. Ve her bakımdan anahtar ondadır: İslâm’ın kapısını, İslâm düşün­cesinin kapısını, İslâm medeniyetinin kapısını ve bütün bunları mümkün kılacak, her alanda, İslâmî bir dil (bir varoluş ve söyleyiş biçimi) geliştirebilme çabasının kapısını Bediüzzaman anahtarıyla açabiliriz ancak.

Cemil Meriç: Meş’ale genç ve imanlı ellerde. Said Nursî, Babil Kulesinde konuşan adam! İnsanlar ise dillerini unutmuş, hafızalarını kaybetmiş. Kinin ve husumetin çığlıkları kulakları tırmalarken, tevhide, imana ve teslimiyete davet eden mürşidlerin sesi ne kadar duyulabilir? Şairle beraber “Yoktur şifa ümidi bu umman-ı hastaya” diyemeyeceğiz. Çünkü meş’ale, genç ve imanlı ellerdedir. Ve yine biliyoruz ki:“Çok kararan geceler pembe şafaklarla biter.”

Risalesiz Türk dili öğrenilmez. Risale-i Nur’ları okumadan ne Türk dili öğrenilebilir, ne de Türk düşüncesi öğrenilebilir. Risale-i Nur’lar bizim millî hazinelerimizdir.

Asırları kucaklayan bir tefekkür. Karanlıkta bırakılan nesiller, Nur Risalelerini he­celeyerek şuurlanırlar. Said Nursî’nin kuvveti yalnız hafızasından, yalnız bilgisinden, yalnız büyük cedel kabiliyetinden gelmiyor. Cesarete susayan insanımız, an’anevî irfanının bu pervasız temsilcisinde asırlardır aradığı ihlâsı, feragati, bir dâvâ uğruna nefsini feda etmek celâdetini buldu.

Said Nursî’nin kitapları, tahkikî imanın birer kalesidir. Kendi gönlümüzden, kendi toprağımızdan fışkıran saf bir kaynaktır.

Said Nursî, İslâm irfanının cihanşümul hakikatlerini Risalelerinde toplamış. Üstad, şimşek pırıltıları ile aydınlanan karanlık bölgelerde büyük bir güvenle dolaşıyor. Üslûp kesif ve izahlar inandırıcı. Asırları kucaklayan bir tefekkürün çağdaş idra­ke seslenişi, yaralanan bir idrake, yabancılaşmış bir idrake… İrfanımızın madde-i asliyesi olan bu fikirlerini ne kadar anlayabiliriz? Heyhat! Ne bir meselenin kendisine aşinayız, ne mefhumlara. Fakat Said Nursî çok aydınlık, çok daha inandırıcı.

Necip Fazıl Kısakürek: Bediüzzaman’ın İstanbul muhakemesi sırasında bende kendini yakından görmek ve İslâm yolunda çırpınan bu muhterem mücahidi göz ve kulak planında tanımak arzusu doğdu. Otel, kapısından itibaren Nur talebeleriyle doluydu. Kendimi haber verdim. Beni yukarı kata çıkardılar. O katta da hizmetine bakan talebeler… Bu gençlerin yüzlerinde ziyaretimden memnunluk duyduklarını ilan eden mânâlar… Beni, içinde, dar ve tek kişilik bir karyola bulunan bir odaya aldılar ve: "İşte Necip Fazıl" der gibi bir eda ile huzuruna çıkardılar. Derinlerden bakan hummalı gözlerin hâkim olduğu sakalsız bir çehrede, içine kapanık bir hâl… Heybet hissinden ziyade, davasına teslim olmuş çilekeş bir insan intibaını aldım. Beni "Büyük Doğu" faaliyetimle tanıyorlar ve o tarihlerde henüz başlarında olduğum hapislerimi biliyorlardı. Bana iltifat ettiler ve aynen şu kelimeleri söylediler: "Seni Nur Risalesine 40 yıl hizmet etmiş (sene sayısını tam hatırlamıyorum; daha az veya daha çok ola­bilir) kabul ediyorum!" Kendi kıymet hükümlerine göre bu gayet cömert iltifata teşekkürle mukabele edip huzurlarından ayrıldım ve ondan sonra kendilerini bir kere daha görmek fırsatına eremedim.

Prof. Dr. Kemal Karpat: Bediüzzaman, Müslümanların kardeşliğini en iyi gösterebilen, yeni kurulmuş bir Türk Cumhuriyetine mensubiyeti yeğleyen hayatında sayısız taraftarı bulunan sade bir insan örneğidir.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23