• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Vehbi Kara
Vehbi Kara
TÜM YAZILARI

Cumhuriyetimizin Kurucu Değerleri

16 Kasım 2018
A


Vehbi Kara İletişim: [email protected]

Son zamanlarda her türlü din karşıtlığı ve faşist girişime kılıf bulmak için “kurucu ilkeler” adı altında sözler duymaya başladık. İşte yakın tarihimizi saptırma konusunda son derece başarılı olan bu kişilere; cevap verme zorunluluğu vardır. Çünkü bunları şımartan ve resmi tarih yalanlarına aldanan bir hükümetimiz var. Bu yazımı onların da dikkatle okumaları gerekiyor.

Öncelikle Cumhuriyetimizin temeli 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da atılmıştır. Açılış merasimi özellikle Cuma gününe denk getirilmiştir. Cuma namazını müteakip okunan Kuran ayetleri ile birlikte Meclisimiz açılmıştır.

Meclisimiz kısa bir zaman önce İngilizler tarafından kapatılan Meclis-i Mebusan’ın devamıdır. Zaten milletvekillerinin bir kısmı aynı zamanda İstanbul’daki Meclis’in üyeleriydi. Kaçabilenler Ankara’ya gelmiş kaçamayanlar ise İngilizler tarafından tutuklanarak Malta adasına sürgüne gönderilmiştir.

Ankara’da açılan Meclisimize daha sonra Türkiye Büyük Millet meclisi (TBMM) adı verilmiştir. Biz de makalemizde bu adı ve kısaltmasını kullanacağız.

TBMM’nin kuruluş değerleri ve çalışma usullerine bir bakalım. Gerçekten de kurucu değerlerimiz nasılmış belgelerden öğrenmeye çalışalım. İşte o zaman resmi tarih yalanlarını ve çarpıtmalarını çok daha güzel bir şekilde anlayabiliriz.

TBMM’nin kabul ettiği Anayasa; Meclis-i Mebusan’ın da kullandığı “Kanun-u Esasi” olup Osmanlı Devletinin anayasasıdır. Kanun-u esasi ise II. Abdülhamit tarafından 23 Aralık 1876’da ilan edilmiş, 1878’de askıya alınmış, 24 Temmuz 1908 hürriyet hareketleri sonucunda yeniden yürürlüğe girmiştir.

Bu anayasa Cumhuriyet döneminde de kısmen yürürlükte kalmış ve nihayet 20 Nisan 1924 tarihinde bazı küçük değişiklerle 1924 Anayasası olarak yürürlüğe girmiştir. 1924 Anayasası kurucu değerlerimizin temel başlıklarıdır. Fakat daha sonra tek parti diktatörlüğü esnasında önemli değişiklere uğramıştır. Sonra da bize “kurucu değerler” diye yutturulmuştur.

Bir parça vicdanı olan ve tarihi çarpıtmadan açıklayan insanlar; bu gerçekleri çok iyi biliyor. Lakin bunları bilmek işe yaramaz. Çünkü “Kemalizm” adı altında halkımıza dayatılan değerler bambaşkadır. Resmi tarihin dışında bir söz söylerseniz “irtica” ile “gericilikle” ve “kurucu ilkelere aykırı” diye yaftalanırsınız. Sonrasında fırsatını bulurlar ise sizi derhal hapse tıkarlar.

Hapse tıkmak için en kullanışlı yol ise “5816 Sayılı Kanun’dur”. Zira her türlü eleştiriyi bu kanun kapsamına sokmakta pek hünerli olan hakim ve savcılarımız; “Atatürk’e hakaret ettin” diyerek insanları sürüm sürüm süründürürler. İşin daha kötüsü ise bütün bu çirkin işler yapılırken “Cumhuriyet” adı kullanılır. Demokrasi ve hürriyetten ise hiç bahsedilmez.

Biz bu tek parti diktatörlüğü özentisi faşist maskaralıkları bir kenara bırakıp; kurucu değerlerimize yeniden dönelim. Tarih nasılsa bu vicdansız kişilere cevap verecektir. Düştükleri kuyuda kalmak için bu kadar gayret içinde olan zavallılara söyleyeceğimiz bir şey yok... Zira “zarara kendi rızası ile girenin lehinde bakılmaz”.

Hürriyet ve özgürlüğü alabildiğince yaşandığı TBMM’de her türlü fikir ve düşünce açıkça tartışılıyordu. Milletvekilleri korkusuzca Türk-Yunan savaşı ve diğer cephelerdeki gelişmeleri konuşuyor; kimseden korkmadan TBMM kürsüsünden özgürce haykırabiliyordu.

Çünkü bu Milletvekillerinin çoğu gazi askerler, efeler, şeyhler ve çoğu sarıklı halktı. Kimseden pervaları yoktu. Halifenin yani Padişah’ın İngilizlerden kurtulması için gereken her şeyi yapıyorlardı.

Bu durum baskıcı rejim yanlılarının işine gelmemişti. Sureten Halifeyi desteklediklerini söylemiş olsalar da gerçek niyetlerini asla söylemiyorlardı. Ne zaman geldi muhalifler çeşitli şekilde bertaraf edilip ortadan kaldırıldı, işte o zaman gerçek yüzlerini göstermeye başladılar.

Önce efeler ve milislerle kurduğu askerlerle Yunanlılara kan kusturan ve bir çok isyanı bastıran Ethem Bey bertaraf edildi. Sonrasında ise Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey bizzat Muhafız Alay komutanı Topal Osman tarafından şehit edildi. Sonrasında Topal Osman da ortadan kaldırıldı.

Diğer bir muhalif Halit Paşa, bizzat Kel Ali tarafından Meclis’te şehit edildi. Komünist ve sosyalist milletvekilleri de bu yıldırma ve yok etme politikasından kurtulamadı. Sonrasında sarıklı bütün milletvekilleri, çeşitli usullerle ya idam edildi ya da devre dışı bırakıldı. En büyük safdışı bırakma hareketi ise kurucuları arasında Kazım Karabekir Paşa’nın da bulunduğu “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın” kapatılması sayesinde oldu.

Artık TBMM dikensiz gül bahçesine dönmüştü. Muhalifler bir bir temizlenmiş tek parti ve tek adam yönetimi işbaşına geçmişti. Şimdiki resmi tarihçilerinin “kurucu ilkeler” diye yutturmaya çalıştıkları işte bu dönemden sonra gerçekleştirilen icraatlardır.

Gerçek kurucu değerlerimiz olan anayasa maddeleri zaman içerisinde tek tek değiştirildi. Daha sonara 1960 ve 1980 faşist darbeleri ile bunları dahi yeterli bulmayıp evlere şenlik 1982 anayasasını halkımıza dayattılar. Hala çok maddesi değiştirilmiş olsa da değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri olan bu anayasa ile yönetiliyoruz.

Kurucu değerlerimizden olan 1924 anayasasının 2. Maddesi olan “Devletin dini İslam’dır.” Maddesi 1928 yılında ortadan kaldırılmıştır. Bu değişiklik; devlet yöneticilerinin dine olan bakışını açık bir şekilde göstermektedir.

10 Nisan 1928 tarihinde yapılan değişiklikte ayrıca milletvekillerinin yeminleri “namusum üzerine söz veririm” ifadesiyle değiştirilmiştir. Yine Meclisin görevleri arasında yer alan “ahkam-ı şer’iye’nin tenfizi” (dinsel hükümlerin yerine getirilmesi) hükmü de anayasadan çıkartılmıştır. Anayasada yapılan bu değişiklikler kanunlarda da kendisini göstermiş dini olan bütün maddeler ayıklanarak temizlenmiştir.

Bu değişiklikler tek parti yöneticileri tarafından yeterli bulunmamış; 5 Şubat 1937’de aslında Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilkeleri olan “Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılâpçılık” Anayasanın 2. maddesine dâhil edilerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel nitelikleri olarak belirtilmiştir. Şimdi kırmızı çizgiler ve değiştirilmesi talep dahi edilemeyen maddelerin aslı; bunlardır.

CHP için yeterli olmayan bu kurucu değerlerden kopuş 27 Mayıs 1960 darbesi ile zirve yapmıştır. Başbakan ve bakanlar idam edilerek; halkın yönetime ortak olmasını önlemek için vesayet sistemine ihtiyaç duymuşlardır. 1961 Anayasası, CHP yetkililerinin ve vesayetçi anlayışın ileri sürdüğünün aksine olarak çok partili Osmanlı anayasasından bile çok daha kötüdür.

Zira halkın kendi kendini yönetmesini önlemek için meydana getirdiği vesayet kurumları ile Şeytanın dahi aklına gelmeyen baskıcı yöntemler ortaya konulmuştur. Eli kolu bağlanan hükumetler gerekli kanunları çıkarmada ve terör olayları gibi basit kanunlarda dahi yetkisiz kılındığından veya bahse konu vesayet kurumlarının engellemesi ile karşılaşmış ülkemiz yönetilemez duruma getirilmeye çalışılmış orduya darbe için davetiye çıkarılmıştır.

Cuntacıların da yaptığı anayasaların temel niteliği budur. Buna “kurucu değerler” diye utanmadan isim vermişlerdir. 1982 Anayasasında da bu faşist yöntemler eksik değildir. Vesayetçi kurumlar halkın kendi kendisini yönetmesine engel olmak için akla gelen her türlü maddeyi anayasaya koyarak kendisini göstermiştir. Hatta anayasadaki geçici maddelerin bulunduğu “Konsey maddeleri” Türkiye Cumhuriyetinin hukuk konusundaki utanç maddeleri olarak tarihte yerini almıştır.

1961 Anayasanın getirdiği kaos ortamından istifade eden darbeci generaller 12 Eylül 1980 yılında ve 15 Temmuz 2016’da tekrar darbe yapmışlardır. Bu sefer 1960’daki albaylar değil generaller devreye girmiştir.

Şu anda yürürlükteki zorla dayatılan 1982 Anayasasının 4. Maddesinde ilk üç madde kata ve asla değiştirilemez. Bu utanç verici tutumu gizlemeye çalışan CHP yöneticileri aslında hürriyetten ve özgürlükten nefret ettiklerini deşifre etmişlerdir. Milletimizi; kendileri gibi akılsız zannediyorlar. Fakat milletimiz her şeyi görüp duruyor. Aslında bu sivri zekalılar sadece kendilerini aldatıyor.

Bu tarihi gerçeklerden kolayca anlaşılabilir ki; bize kurucu değerler ve özgürlük diye yutturulan CHP’nin tek parti diktatörlüğüdür. Hürriyetle ve insan hakları ile hiçbir alakası yoktur.

Dolayısı ile bu yozlaşmış ve sözden anlamayan devrim yobazları ile uzlaşmanın imkanı dahi yoktur. Elden geldiğince deşifre edilmeliler ve düştükleri bu acı durumdan dolayı akılları başlarına gelene kadar bu gerçekler yüzlerine haykırılmalıdır, vesselam...

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23