• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Vehbi Kara
Vehbi Kara
TÜM YAZILARI

Bahriye Subaylığı ve Zorlukları

27 Ağustos 2021
A


Vehbi Kara İletişim: [email protected]

Sık sık yorum yazan bir okuyucum “küfürbaz generaller” başlıklı yazımdan çok rahatsız olmuş ki bana mektup göndererek “Muhterem seni ordudan kim attı ise: Allah ondan razı olsun, vesselam” diye yazmış.

İşin ilginç olan tarafı ise şöyle. Ben de bu okuyucuma benzer bir düşünce içerisindeyim. Dilerseniz bu okuyucuma gönderdiğim cevabı sizinle de paylaşayım:

Değerli … Yıllardan beri eşime hep aynı sözü tekrarlar dururum. Allah’a çok şükürler olsun ki donanmadan atılmış ve ayrılmışız. Bu nedenle emeği geçenlere ben de teşekkür ediyorum.

Değerli … Askerlik mesleği genel olarak çok zordur. En zor mesleklerden bir tanesi olarak gösterilir. Sadece savaş esnasında değil sulhta iken dahi çok tehlikelidir. Çünkü savaşta başarılı olmak için o anı birebir yaşayabilmek için tatbikatlar ve çeşitli eğitimler yapılır. Örneğin ben silah subayı idim. Yapmış olduğumuz güdümlü mermi ve top atışları birebir gerçek savaş eğitimleridir. Savaşta silahlar nasıl kullanılacaksa aynısı yapılır. Barutun kokusunu ve ne derece kirli bir dumanı olduğunu, atış esnasında her şeyin titreyerek kırılabildiğini her topçu gayet iyi bilir.

Atış eğitimlerinde patlamayan cephaneler ise işin askerlik mesleğinin diğer zorlu kısmıdır. Üretim hatası veya başka nedenlerden dolayı top mermileri bazen patlamaz ve çok tehlikeli bir durum söz konusu olur. Bu tehlikeyi gidermek ise topçu subaylarına ait bir görevdir.

Bende defalarca patlamayan top mermilerini imha etmişimdir. Bunun için bütün askerleri toptan uzaklaştırıp top kaptanı ile beraber kamayı indirip (tetik düşürüldüğü için her an patlaması mümkün olan) mermiyi ellerimle denize atmışımdır. Sayısını bilmiyorum lakin 15 yıllık askerlik hayatımda 50’den fazla mermiyi imha ettiğimi bilirim.

Elbette silah ve top uzmanlığının birçok tehlikeli yönü daha vardır. Fakat kısaca söylemek istediğim husus; dünyanın en tehlikeli ve zor mesleklerinden bir tanesinin “askerlik işi” olduğudur.

Askerlik mesleği içinde belki de en zor olanı ise denizciliktir. Bahriye askeri aynı ticari gemilerdeki zorlukları daha fazlası ile yaşar. Ayrıca üniforma taşımak zorunluluğu vardır.  Ticaret gemilerinde iyi bir ücret alınsa da bahriyede durum farklıdır. Örneğin tatbikat ve eğitimler aylarca sürer ve devam eder. Gurbet ve vatan hasreti tıpkı sivil gemilerdeki gibidir. Vatanından aylarca uzakta görev yapmak zorunda kalan bahriyeliler çok daha zor süreçler yaşarlar. Üç aylık rotasyon görevi nedeni ile yuvamdan çook ayrı kaldığımı bilirim.

Zorluk sadece gurbet ve vatan özlemi ile kalsa iyiydi. Daha zor olanı ise fırtınalardır. Ticaret gemisi kaptanı olduğum zaman fırtına şiddetini çok tehlikeli gördüğümde uygun bir yere demirleyerek denizin sakinleşmesini beklerdim. Fakat askeri gemilerde ve NATO tatbikatlarda böyle bir şey olmaz. Bofors skalası ile  8-9 şiddetinde bile olsa fırtınada görev yapmak zorunluluğu vardır.

Amerikalıların destroyer biz Türklerin ise Muhrip dediği gemilerde yaklaşık 10 yıl görev yaptım. Bu savaş gemileri, okyanus şartları gözetilerek inşa edildiği için her türlü denizde görev yapma kabiliyeti vardır. Bu nedenle olsa gerek Akdeniz ve Karadeniz’de girmediğim fırtına kalmadı.

Ayakta kalmanın dahi çok zor olduğu zamanlarda gemiye kumanda ederdim. Fırtınayı aşmak ve görevimi yapabilmek için metrelerce büyüklükte dalgalarla boğuşurken kendimi salıncakta farz eder bu şekilde, ayakta durmaya çalışırdım. Geminin dönüş noktasına geldiğinde ise anons devresinden 300 askerin yaşadığı bu gemi ortamında şu sesim yankılanırdı. “Dikkat dikkat! 5 dakika sonra sancak (veya iskele) taraftan dönüşe geçilecektir. Deniz bağlarını kontrol ediniz” işte böylesi durumlarda koskoca muhribin 30 dereceye kadar dönüş yönünün aksine doğru yattığını bilirim.

Fakat bahriye subaylığının belki de en zor olan kısmı ise denetlemeler olsa gerektir. Zira yazın beyaz, kışın işe siyah elbiselerimizi giyerek saatlerce Deniz Kuvvetleri, Donanma, Harp Filosu Komutanının ve Filotilla komodorunun denetlemelerine katılırdık. Bazıları hayatında ilk defa deniz aracına binmiş olan bahriye askerlerini bu denetlemelere hazırlardık.

Bir de silah bölümü subayı ve işimi ciddiyetle yaptığım için olsa gerek askeri törenlere genellikle ben katılırdım. 1990 Yılında Sovyetler Birliği dönemi devam ederken Sivastopol Diarama Meydanında yapmış olduğumuz tören geçişlerini ve bütün donanma askerlerinin önünde yapılan “Sancak Devir Teslim” törenlerini unutmam mümkün değildir.

Elbette törenler çok kısa sürmüş olsa bile bunun çok uzun süren bir hazırlık süresi olurdu. Allah’a şükürler olsun ki donanmadaki bütün görevlerimden muvaffak olarak çıkmak nasip oldu. Atış birincilikleri ve başarılı denetimler sonucunda bazı komutanlarım Donanma Komutanlığı rütbesine kadar yükselme fırsatı buldular.

Asıl büyük zorluğa gelecek olursak şu hususu söyleyebilirim. Eğer “15 yıllık askerlik hayatın boyunca yaşadığın en büyük zorluk ne idi?” diye soracak olursanız şüphesiz vereceğim cevap “dindar bir deniz subayı” demek olacaktır. Belki günümüz gençlerine abartılı gelebilir fakat benim yaşadığım acı gerçeklerle karşılaşan her insan bunun ne derece doğru olduğunu söyleyecektir.

Güven Erkaya gibi azılı din düşmanlarının olduğu bir dönemde görev yapmıştım. Zira “İrtica PKK’dan daha tehlikelidir” diyerek akla ziyan emirler yağdırılıyordu. Namaz kılan, oruç tutan, alkollü içki içmeyen subayların ordudan atıldığı “1982-1997 yılları arasında” görev yapmıştım. Başarılarım görülmez fakat en küçük kusurlarım dahi defalarca yüzüme şamar gibi indirilirdi. Sakıncalı subay olmak bir yana öcü gibi bakılan bir insan olurdunuz. Nitekim benim sonum da bu noktada gerçekleşti. “Gözünün üstünde kaşın var” misali, “eşinin üstünde başörtüsü var” denilerek Yüksek Askeri Şura kararı ile ordudan atıldım.

Yıllar süren hukuk mücadelesi ve referandum sonrasında Erdoğan hükümetinin çıkardığı 6191 sayılı kanun ile sosyal güvenlik ve özlük haklarımın bir kısmını almak nasip oldu. Bu mesele ise çok derin olup anlatması çok uzun çeker.

İşte yaşamış olduğum bu 15 yıllık bu zorlu süre sonunda birden kendimi sivil hayatın içinde bulmuştum. Benim ve eşimin kendine gelmesi epeyce bir zaman sürmüştü. Fakat sonrasında “Elhamdülillah. Allah bize merhamet etmiş de bu zorlu hayatın içinden çekip çıkarmış” diyerek şükretmeye başlamıştık. Çünkü sonrasında çalıştığım sivil ticaret gemilerinin hiç birinde bu zorluklar kadar büyüklerini görmemiştim.

Değerli … Bende aynı sizin gibi buna vesile olanlara karşı teşekkür ediyorum. Lakin sizinle aramızda bir fark var. Ben ruz-imahşerde bana ve asker arkadaşlarıma karşı yapılan zulüm ve haksızlıkların peşinde olacağız. Siz ise “ne olaydı da dindar askerlere daha fazla zulüm edilseydi” diyenlerdensiniz. Çünkü bunu dilemişsiniz.

Merak etmeyin. O dehşetli haşir meydanı çok uzakta değildir. Zaman süratle akıyor. Hayat; uykudaki bir rüya, hatta rüzgar gibi uçup gidiyor. Bir de bakmışız ki “kimsenin zerre kadar iyilik ve kötülüğünün yanına kar kalmayacağı” mahkeme meydanında toplanmışız. İşte söylemek istediğim kalan diğer sözleri de o zaman söylerim, vesselam…    

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Erzurumlu

Size bu zulmü yapan sabetaycılardır. sadece askeriyede değil sivil denizcilikte de bu dönmeler güçlüdür. İçki içme testi yaparlar. Eğer alkollü içki içmeyen olursa gerici ve yobaz olurlar. Bunlara yaşam alanı bırakılmaz.

Mutmaine

İBRAHİM HAKKI HZ. çocukken hocasının yanından çeşmeye su doldurmaya gider.Bir atlı gelir atıyla onu bir köşeye sıkıştırır ve testisi kırılır , Hocasına ağlayarak döner..Hocası adama bir şey söyledin mi diye sorar? Ama söylememiştir, Çabuk git adama 2 laf söyle der , Bir iki defa hocasıyla adam arasında gider gelir ama terbiyesini bozup konuşamaz söz söyleyemez.Sonuncu gidişinde de niye testimi kırdın zalim adam diyemez ..çünkü adamı atı çiftelemiş ölmüştür..Hocasına gelir anlatır..Huzurundakiler bundan bir şey anlamadıklarını söyleyince, büyük veli İSMAİL FAKİRULLAH HZ. şöyle izah eder. O atlı adam, İbrahim Hakkı'ya zulmetti. Zulme uğrayan da tek kelimeyle olsun mukabelede bulunmadı, zalimi Allah'a havale etti. Allah Teala'nın da gayretine dokunup zalimi cezalandırdı. Şayet İbrahim Hakkı da onun zulmüne karşılık verip, ona bir şeyler söyleseydi, ödeşeceklerdi. Fakat İbrahim, büsbütün mazlum oldu. Bense ödeştirmek için uğraşıyordum, maalesef muvaffak olamadım....Vehbi Bey AllahuTealaya havale etmek gibi bir seçeneğinizde var ....biz sizinleyiz, yalnız değilsiniz....zalimler elbet bu dünyada olmasada hakettiğini bulacaktır..
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23