• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Vehbi Kara
Vehbi Kara
TÜM YAZILARI

Ayasofya Nasıl Camiye Çevrilir?

10 Aralık 2018
A


Vehbi Kara İletişim: [email protected]

Ayasofya’nın tekrar camiye çevrilmesi çok kolaydır. Bunun için kanun tasarısına dahi gerek yoktur. Cumhurbaşkanı, bir kararname ile bunu çok kolay bir şekilde yapabilir. Fakat bunun için cesaret gereklidir.

Bu ülke vatandaşları, Recep Tayyip Erdoğan gibi sözünü esirgemeyen ve baskıya boyun eğmeyen bir siyasi lideri, uzun yıllar bekledi durdu. Ayasofya’yı ancak Erdoğan benzeri bir liderin açacağını düşündü. Lakin 16 senedir iktidarda olmasına rağmen Halifeliğin ve İslam’ın başkenti olan İstanbul’un sembol camisi olan Ayasofya hala açılamadı.

20 Yıldan fazla bir zamandan beri Ayasofya’nın Fatih’in bedduasından kurtulmak ve daha nice önemli sebepleri için açılmasını dile getiriyorum. Bediüzzaman Said Nursi, yıllarca devlet yöneticilerine, bunun önemli bir başlangıç olduğunu anlatan yazılar yazdı. Necip Fazıl Kısakürek ise kahraman Türk milletinin duygularını dile getiren muhteşem güzellikte konferanslar verdi. Ve dahi nice Türk münevveri, İslam’ın sembol camisi olan Ayasofya’nın yeniden fethedilmesi için her şeyi yapmasına rağmen; maalesef hala bu çok önemli icraat gerçekleştirilemedi.

Peki, bunun sebebi nedir? Neden İslam’ın yeniden parlamasına vesile olacak bu çok önemli ve hayırlı işi kimse gerçekleştiremiyor?

Bunun en basit cevabı şudur. Biz İslam toplumu olarak bunun önem ve idrakini anlamaktan aciz olduğumuz içindir. Öncelikle İslam’ın kahraman bir ordusu olan Türk milletinin, yeniden eski şanlı dönemine ulaşması gereklidir. Yani İslam şecaati ve imanının yükselmesi lazımdır.

Şunu düşünelim; Antep’te bir Türk kadınının çarşafına elini uzatan Fransız’a gerekli dersi veren bir toplumdan; kendi kızlarının başları örtülü olduğu için üniversitelerden atacak kadar sefalet içine düşmüş bir seviyeye gelmiş insanlarız. Benim gibi ordudan sırf dindar diye atılan askerlere gerçekle ilgisi olmayan yaftalar atıp sonra da utanmadan Feto’cu diye suçlayan medya kuruluşlarına rastlıyoruz.

Bu beyinsiz insanlar yüzünden karakollara çağrılıp ifade veriyorum. Bu vicdansız insanlara şunu hatırlatarak asıl mevzumuza dönelim. Bre namertler! Aynı sınıfta okuyan 8 öğrenciyi, semirtip büyütüp amiral rütbesine kadar çıkardınız. Beni ise yüzbaşı rütbesinde iken eşi başörtülü diye attınız. İşte bu amiral yaptığınız kişiler 15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ örgütü üyesi olarak darbe yaptı. Hala hangi yüzle çıkıp utanmadan Feto’cu iftirası atıyorsunuz. 2011 yılında çıkarılan 6191 sayılı kanun ile aklanıp hakkımda yapılan iftiralardan kanunen beraat ettiğim halde defalarca aleyhimde iftira atmak kadar ahlaksızlık, her halde dünya üzerinde pek görülmemiş iğrenç bir iştir.

Bu dünyada mahkemelerde sizinle hesaplaşacağız. Fakat bunun sonucu ne olursa olsun; ruz-i mahşerde yakanıza yapışıp Feto ile 36 yıldır mücadele eden benim gibi birisine yaptığınız iftiraların, cezasını ve karşılığını göreceksiniz. Allah, mühlet verir fakat asla adaleti ihmal etmez…

Yeniden Ayasofya mevzuuna dönüp bu camiye açılmama nedeninin cevabına dönelim. Evet, millet olarak kahraman ecdadımıza yakışmayacak derecede duygusuz bir duruma düştük. İslam toplumları içinde yerimiz hiç de medyada söylenen hamasi nutuklar gibi değildir.

Şu gerçeği herkes iyice bilsin ki; imanımızın yerini maddeperest sekiler bir yaşam biçimi almıştır. Oyun ve oyalanmadan ibaret olan dünya hayatını merkeze koyup; yarın Allah huzurunda hesap vereceğimizi ve sonsuz hayatımız olan ahirette bu hesap sonucu muamele göreceğimizi unuttuk. Buna delilim ise namaz kılma konusundaki ihmal ve uyuşukluğumuzdur.

Zira dinin direği olan 5 vakit namaz; her Müslümanın kendi başına yapmakla yükümlü olduğu bir ibadettir. İmandan sonra ilk sorulacak sual; namazın kılınıp kılınmadığıdır. Buna rağmen toplumumuzun ancak %10-15’lik bir kesimi namazını doğru şekilde kılmaktadır.

Bazı araştırmacılar ve anket yapanlar haftada bir gün Cuma namazını kılan insanları dahi bu orana katıp herkesi kandırmaktadır. Biz Hristiyan ve Yahudiler gibi haftada bir defa camiye gitmekle mükellef değiliz. Günde 5 defa alnımızı secdeye koymak zorundayız.

İslam’ın en önemli şartını yapmayan insanlara; “Müslümanlık en güçlü olarak Türkiye’de temsil edilmektedir” diye söyleyenlere, inanmayınız. Düpedüz yalan söylüyorlar. Ben mesleğim icabı birçok İslam ülkesine gittim. Beş vakit namazı kılma oranı % 95 hatta üzerinde olan ülkeleri gördüm. Halkının çoğu Müslüman olan hiçbir ülkede bizim kadar az namaz kılan Müslüman, yoktur.

Bütün bunlar; Ayasofya’nın açılmamasının gerçek nedenidir. Yoksa hangi hükümet olursa olsun kolayca bir kampanya yürüterek Ayasofya’yı söke söke açabilir. Nasıl ki; başörtüsüne serbestlik için MEMURSEN öncülüğünde bir kampanya ile 12 milyon imza toplanıp hükümete müracaat edildi, aynı şekilde bu sefer 40 milyon imza ile hükümete baskı yapıp kolayca bir kararname çıkarmak mümkündür. Yeter ki bu işe gönül verelim.

Elbette kahraman ecdadı gibi Türk milletinden bir lider çıkıp Ayasofya’yı 500 yıllık geçmişi gibi camiye çevirecektir. Bugüne kadar dindar devlet başkanlarının bunu yapamaması bir talihsizliktir. Lakin Türk milletinde gözünü budaktan esirgemeyen şecaat ehli çok insan çıkmış ve dahası da gelecektir. İnşallah ölmeden bunu görmek nasip olur.

Devlet yöneticilerinin bu önemli icraatı yapamamalarının bir diğer nedeni; korkaklık olduğu kadar önceden yapılmış gizli anlaşmaları ortadan kaldıramamasıdır. Şu hususu kimse unutmasın: Lozan anlaşması imzalandığında Boğazlar bölgesi yani İstanbul şehrinin de içinde olan kıyı şeridi “askerden arındırılmış bölge” statüsüne alınmıştır. Bu bölgede asayişi koruma için belirli bir sayıda Jandarma bulundurma şartı ile Türkiye Cumhuriyetinin egemenlik hakları büyük ölçüde askıya alınmıştır.

Montrö anlaşması ile egemenlik haklarımızın bir kısmını geri alabildik. Fakat Lozan’da gizli olarak verilen sözler nedeni ile Ayasofya’nın kapatılacağı garantisi verilmişti. Bunu hala başaramayıp cephede zafer kazanmış iken masada çok şeyimizi hatta Ayasofya’yı kaybettik.

Avrupa’nın müstemlekeci gavurcukları, Halifeliğin kaldırılması ve Ayasofya’nın kapatılmasını şart koşmuşlardı. Çünkü İslam ülkelerini bir arada tutan en önemli bağ olan Halifelik ve onun sembolü Ayasofya, ortadan kaldırılmalı idi. Nitekim başsız kalan Müslüman ülkeler aradan 95 yıl geçmesine rağmen hala batılı güçlerin oyuncağı halindedir.

Halifeliğin önemi çoktur. Bu konu başlı başına bir makale hacmindedir. Lakin kısaca bilinmeyen bir hususu dile getireyim. Halifelik fiili olarak kaldırılmış olsa da hukuki olarak hala Meclis’in uhdesinde bulunmaktadır. Çünkü Halifeliğin kaldırılması ile ilgili yasa açıkça bu hususu dile getirmektedir.

Meclis kolaylıkla halifelik müessesesini oluşturup hayata geçirebilir. Bunun için aynı Ayasofya kararnamesi gibi kolayca yapmak mümkündür. Konu Meclis’in usul ve esasları ile çok da zorlanılmadan çözülebilir.

Fakat şunu da unutmamak gerekiyor. Ayasofya’yı açmadan Halifeliği ilan etseniz ne olur ki! Alay konusu olup İslam ülkeleri nezdinde küçük düşme ihtimali de vardır. Şunu en küçük bir Müslüman kişi diyebilir:

Yahu! Batılı ülkelerin korkusundan Ayasofya’yı açmaktan çekinen bir devletin, Halifeliği ilan etmesinden ne çıkar! Bu kadar küçük işi yapamayan bir devlet; İslam’ın birliğini ve ittihadını sağlayacak olan Halifeliği, yeniden hayata geçiremez.

Gerçekten de çok mahcup çıkarız, vesselam…

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23