• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Vehbi Kara
Vehbi Kara
TÜM YAZILARI

Aile ve Sosyal Parçalamalar Bakanlığına Tavsiyeler

08 Nisan 2019
A


Vehbi Kara İletişim: [email protected]

Hükümetimizi aile konusunda yapılan çalışmalarla ilgili olarak defalarca uyardım. Yurt dışında yazılmış olan kitaplardan da alıntı yaparak yapılması gerekenleri sabırla defalarca yazdım.

Fakat ne yazık ki yapmış olduğum değerlendirmeler ciddiye alınmadığı gibi aksine doğru dürüst ayakta kalabilmiş tek kurumumuz olan aile hakkında olmayacak fenalıklar kötülükler yapıldı. Aile Bakanlığı bürokratlarının öncülüğünde eşcinsel ve ahlaksızların cirit attığı ve ailenin belini kıracak “İstanbul Sözleşmesi” imzalandı.

Türkiye’nin ilk olarak imzaladığı bu sözleşmeyi bazı Hıristiyan Avrupa ülkeleri aile yapısına zarar vereceği gerekçesi ile hala imzalamamıştır. Ne yazık ki yapılan bu korkunç yanlışlığa rağmen hükümet bir adım bile geri atmamış yanlışlıkları düzeltme yolunda kılını dahi kıpırdatmamıştır.

İstanbul Sözleşmesinden önce ailenin parçalanması adına yapılan icraatlar ise yenilir yutulur cinsten değildir. Kadının “tek taraflı beyanını” yeterli görerek akıl almaz hukuk dışı işler gerçekleştirilmiştir. Binlerce yıl önce Hazreti Yusuf’un başına gelen iftiralar günümüzde Türkiye’de meydana gelmiş kadınların yalan beyanları ile masum erkekler hapislere atılmıştır.

Çıkarılan kanunlar kadınlara şiddeti azaltmadığı gibi daha da azdırmıştır. Çünkü çıkarılan kanunlar aileyi korumak değil tam tersine ailenin parçalanmasına hizmet etmektedir. Bir kısmı medyada dile getirilen fakat büyük çoğunlukla gizli kalmış aile felaketleri ülkemizi çok feci şekilde yıkımın eşiğine getirmiştir.

İnsana ve aileye önem vermeyen hatta kapitalist çok uluslu şirketlerin çıkarları için kadını değersizleştirip adeta bir meta haline getiren bu çalışmalar ileride çok büyük bir sorun olarak karşımıza çıkacaktır. Bu nedenle dile getireceğim hususlarda ciddi çalışmalar yapılmalıdır.

Yamalı bohça haline gelen 1982 Anayasasında dahi ailenin korunması ile ilgili maddeler vardır. Üçüncü Bölümde yer alan “Sosyal ve Ekonomik Haklar Ödevler” başlıklı bölüm ailenin korunması” için düzenlenmiştir. Anayasanın 41. Maddesi: Aile Türk toplumunun temelidir” demekte ve “Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ve uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar” şeklinde temel esasları belirlemektedir.

İşte bu anayasal gereklilik çerçevesinde hükümetimizi tekrar göreve çağırıyorum. Aileyi korumanın en önemli çaresi; Allah’a olan inanç, ahirete olan imanla ilgilidir.

İnsanların ve bir toplumun en esaslı merkezi adeta saatin zembereği gibi çalışan aile yuvasıdır. Dünyadaki mutlulukların en güzeli adeta Cennet gibi bir yer olan aile hayatıdır. Dünyanın sıkıntı verici işlerinden korunup kaçılabilen ve sığınılacak en önemli yer; ailedir.

İşte bu kadar önemli olan ailenin mutlu olabilmesi ve devamlı kalabilmesi için eşlerin birbirlerine karşı samimi, ciddi, vefadarane ve fedakarane  hürmet göstermesi gereklidir. Her ne olursa olsun şefkatli ve merhametli olmak; saygı ve sevgiyi diri tutmak şarttır. Aksi takdirde evlilik yürümez boşanmalar ve sahipsiz çocukların yer aldığı mutsuz bir cemiyet hayatı söz konusu olur.

Peki, bu saygı ve sevgi ortamı nasıl ayakta tutulabilir? Meclis’in çıkardığı ve tek taraflı olarak kadınları uçurumun dibine kadar getiren yasal düzenlemelerle mi?

Hayır kat’a ve asla. İnsanın dünyada dahi bir cennet yaşadığı yer olan ailenin korunması için en önemli şart; Allah’a ve ahirete iman ile mümkündür. Toplum hayatının ve insanın şahsi mutluluğu, saadeti için bundan başka çare yoktur.

Eşler arasında ebedi bir arkadaşlık; sonsuz bir beraberlik düşüncesi olmaz ise çabuk kaybolan gençlik ve güzellik, ailenin yıkılmasına yol açacaktır. Kadın veya koca ortaya çıkan her türlü probleme karşı dayanma gücünü ancak şöyle bulabilecektir:

Mesela der: “Eşim sonsuz bir hayatta da benim ailemdir. Şimdilik ihtiyarlamış ve güzelliği kaybolmuş ise de zararı yoktur. Çünkü iman sahibi olduğu için ebedi bir güzelliği vardır. Böylesine daimi bir arkadaşlığın hatırı için her bir fedakarlığı yaparım” Diyebilir. İşte o zaman kadın kocasına bir bey, paşa gibi ve erkek de hanımına bir huri gibi muamele edebilir.

Bunun yerine ahret inancı olmadığı takdirde eşler arasında daimi bir sevgi kalmaz. Sonsuz bir ayrılık olarak düşündükleri ölüme karşılık hiçbir şey insanı mutlu edemez. Böyle bir durumda aile hayatı; adeta iş yerindeki gibi sıkıcı bir menfaat ilişkisi veya samimiyetsiz bir arkadaşlığı beraberinde getirecektir.

Eğer sevgi ve merhamet gösterilmesi gerekiyorsa sadece suni ve yapmacık olarak gerçekleşir. Aileden alınan zevk bir çeşit hayvanların elde ettikleri zevk ölçüsünde kalır. Halbuki insanın menfaatleri ve diğer galip hisleri çok çabuk bir zamanda bu zevki de ortadan kaldırıp aile hayatını adeta bir cehenneme çevirecek boyuta taşıyacaktır.

İşte hükümetin veya aile terapistlerinin en başta yapması gereken işlerin başında; Allah’a olan imanı esas tutmak ve ahirete olan inancı pekiştirmek gelmelidir. Bu sayede yani ailenin güçlü olması ile birlikte ülkedeki ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlar kolayca aşılacaktır.

Bunun tam tersine aileyi parçalayacak şekilde kanunlar çıkarmak, aile içindeki gerginlikleri bertaraf etmek için adaleti tek taraflı olarak bozmak; aileyi kurtarmaz. Şimdi yaşadığımız ve gelecekte bir devleşerek büyüyen bir çığ gibi dehşetli aile felaketleri daha sık olarak karşımıza çıkacaktır.

Bir kadını özellikle de başörtülü ise “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı” yaparak iş çözülmüyor. Önemli olan kadınlara ve özelde de ev hanımlarına karşı yapılan çirkin propagandaların önüne geçmek gereklidir. Toplumumuzun temeline kibrit suyu döken ve çoğunlukla dış güçlerin etkisi altındaki Sabetaycıların bu sistematik saldırılarına ancak bu şekilde karşılık verilebilecektir.

Kadınları her yıl artarak iş hayatının içine sokmak bir çözüm değil tam tersine aileyi yıkmaktır. Bundan yıllarca önce yazılıp kitap haline getirilen ve sosyal hayatın en önemli kurumu olan ailenin korunması için yıllarca emek vermiş yazarların kitapları tercüme edilip tartışmaya açılmalıdır.

ABD’nin Demokrat Senatörü Prof. Dr. Elisabeth Warren ve değerli bilim kadını Suzanne Venker’in aynı adı taşıyan eseri ki ( The Two-income Trap = İki gelir Tuzağı) dünya kamuoyunu çok etkilemiştir; gündeme alınıp tartışılmalıdır. Zira Amerikan toplumundaki kadınların sorunları bizden farklı değildir.

Anneliğin toplum için ne derece hayati olduğunu ifade eden çalışmalara ihtiyaç vardır. Diyanet İşleri Başkanlığı “Cennet anaların ayağı altındadır” hadis-i şerifini ele alıp bu konuda toplumumuzu aydınlatmak zorundadır. İnsanın en büyük ve önemli öğretmeni annedir. Annelerin hakkını hiçbir çocuk dünyada yaptığı iyiliklerle ödeyemez.

Bu konuda devletin her kademesinde annelik makamına gerekli saygının gösterilmesi şarttır. Hâlbuki tam tersine çalışmayan kadınlar itelenip kötülenmekte, “işe yaramayan kadınlar” adı altındaki propagandalara maalesef devlet, destek olmaktadır. Bu kabul edilemez bir durumdur.

Günümüzdeki toplumsal sorunların kaynağında anne şefkatinden mahrum kalmış çocuk eğitiminin büyük rolü vardır. Hiçbir anaokulu ve gündüz bakımı kreşi, anne şefkatini veremez. Şefkat göremeyen bir insanın merhametli olmasını beklemek ise bir ham hayaldir. Kadın istihdamını arttırmak anaokulu ve benzeri kurumların çoğalmasını teşvik etmek yerine ailenin güçlenmesine yol açacak olan aile ve çocuk yardımları arttırılmalıdır.

Çünkü; israf ve günümüzde bir hastalık haline gelen tüketim alışkanlıkları, aile bütçesini yok etmektedir. Çalışan kadınlar tasarruf yapmak yerine bilakis tüketim tuzağına çok kolay düşebilmektedir. Ev hanımları ise tasarrufun en güzel şeklini yapma konusunda mahirdirler. Giyim, gıda masrafları, eğitim ve temizlik harcamaları gibi aile harcamalarının çok büyük bir kısmını ev hanımları sayesinde sürdürülebilir hale getirmek mümkündür. Aksi takdirde 2008 yılında ABD’de başlayan bütün dünyayı saran, ev ipoteklerinin ödenmemesi krizi gibi krizler kapıda beklemektedir. Bu konudaki en önemli çareyi ev hanımları bulmuş ve göstermektedirler.

Kadınları çalışmaya zorlamak İslam dinine göre kabul edilemez bir tutumdur. Kadın isterse çalışabilir onlar için bir yasak yoktur. Fakat bir Müslüman erkek karısını çalışmaya zorlayamaz. Keza % 99’u Müslümanlardan meydana gelmiş bir ülkenin yöneticileri de maişet için kadınları çalışma hayatına girmeye zorlayamaz. Bu durum insanın içini kanatmaktadır. Ne yazık ki birçok kamu görevlisi ve siyasetçi, dini inançlardan bihaberdir. Allah ıslah etsin…

Sayısı her geçen gün artan boşanma olaylarının en önemli sebeplerinden bir tanesi kadınların çalışma hayatına zorla sokulmasıdır. Kadınlar bu konuda devletin desteğini bir yere bırakın bilakis kamu kurumlarının baskıları ile karşı karşıya kalmaktadır. Modernitenin dayattığı “kadınlar çalışmak zorundadır” kuralına karşı aileyi korumakla görevli bürokratların hiçbir çabası olmamaktadır. Boşanmalar sonunda ortaya çıkan parçalanmış ailelerin meydana getirdiği sosyal yaraların kapanması öyle üç beş kuruşluk para ile onarılamamaktadır. Hâlbuki aileyi güçlendirecek olan Allah’a ve ahret gününe iman en önemli şifa kaynağıdır. Bunu görmeyen ve bilmeyen insanlar kolayca boşanıp hem kendilerini hem de toplumu büyük bir çıkmazın içine sokmaktadırlar.

Bunlar ilk başta akla gelen hususlardır. Yapılması gereken işleri tamamıyla yazmak ve izah etmek çok uzun tutar. Devletimiz kendisi ile çelişkiye düşmeyecek şekilde bu adımları atmakla yükümlüdür, vesselam…

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23