• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Prof. Dr. Yusuf Özertürk
Prof. Dr. Yusuf Özertürk
TÜM YAZILARI

Yaratılış ve Yaratıcı -26-

21 Ekim 2025
A


Prof. Dr. Yusuf Özertürk İletişim:

Yaratılış ve Yaratıcı -26-

Prof. Dr. Yusuf Özertürk                                             

İNSANIN MUHTEŞEM YARATILIŞI                                   

 TEK BİR ZİGOT HÜCRESİNDEN BİR İNSANIN YARATILIŞI 

Embriyo nasıl beslenir (Fallop tüpünde beslenme)             

*Sperm ve yumurta hücresinin Fallop tüpünde birleşmesiyle oluşan Zigot (Nutfe) ana hücresinin (9 ay sonra dünyaya gelecek olan bebeğin-insanın ilk hücresi) ilk bölünmesi döllenmeden sonraki 24 saat içinde başlar. Sonra mitoz bölünme ile (kendisini kopyalayarak) 4, 8.. devam eder.

Zigotun büyümüş haline ‘Embriyo’ adı verilir. Fallop tüpü içi büyütülerek incelendiğinde tüp içindeki embriyo bir yandan sürekli bölünmeye devam ederken, bir yandan da dokuz ayını geçireceği yere (Rahim-Uterus) doğru sanki bir okyanustaki dalgalanmalar misali ilerlemesine devam eder. Daha önce Spermi yumurtaya doğru iten dalgalanma hareketi, bu sefer de Embriyo’yu Rahime doğru iter. Embriyonun 9 ay geçireceği Rahim’e yerleşmesi 6-12 gün sürer.



Peki, bu süre zarfında Embriyo nasıl beslenir? Burada Fallop tüpünde harika bir tasarımla karşılaşıyoruz. Şöyle ki, Fallop tüpünün iç duvarında sıralanan tüylü hücreler döllenme öncesi Spermleri yumurtaya doğru dalgalanma hareketleriyle taşırken, döllenmeden sonra da Embriyoyu Uterus’a doğru taşırlar. Aynı zamanda bu hücreler döllenme ile birlikte hem Zigot’u ve hem de Embriyo’yu beslemek üzere birer salgı (sekretuvar) hücrelerine dönüşürler.

Bu hücreler ihtiyaç duyulan organik ve inorganik maddeleri (protein, tuz, iyonlar, mineraller ve su) salgılarlar. Ne Zigot hücresinin ve ne de Embriyo’nun Fallop tüpüyle bir damar bağlantısı yoktur. Dolayısiyle Zigot ve Embriyo adeta bir çölde kalmış gibidirler. Sonra tüylü salgı hücrelerinin besleyici sıvısıyla adeta bu çöl bir vahaya dönüşür.


Böylece Zigot hücresi ve daha sonra oluşturulan Embriyo, Rahim’e yerleşene kadar 6-12 gün bu şekilde beslenir. SORU; Tüylü Fallop hücreleri, Zigot ve Embriyo’nun nelere ihtiyaç duyduklarını nasıl biliyor ve bu ihtiyaç malzemelerini (organik ve inorganik maddeler) nasıl temin ediyorlar? Bunları bu şuursuz, bilgisiz, kudretsiz hücreler mi yapıyor? Yoksa bu işler, Zigotu, Embriyo’yu ve dahi bu tüylü hücreleri tasarlayan yapan bir Âlim-i küllüşey, bir Rezzak-ı Kerîm’in işi midir?                       

Rahim (Uterus) yeni bir bebeğe (insana) hazırlanıyor 


*Sperm ve Yumurta hücresinin birleşmesiyle oluşturulan Zigot ana hücresi (Nutfe-doğacak bebeğin atası), Human Chorionic Gonadotropin (Hcg) adlı kimyasal bir madde ile hem Yumurtalıklara, hem de Rahim’e haber gönderir. Adet döngüsü içinde Yumurtalıklarda her yumurtlamadan sonra ‘Korpus luteum’ (corpus luteum-sarı cisim) denen geçici bir salgı organı oluşur. Bu organ Luteinleştirici Hormonun da(LH) etkisiyle ‘Progesteron’ adı verilen bir hormon salgılar.


Korpus luteum hamileliğin ilk 8 haftasında progesteronun en fazla üretildiği yerdir. Progesteron hormonu, bir taraftan Yumurtalıklara sinyal göndererek yeni bir adet döngüsünün başlamasına mani olur (aksi olsaydı zigot dışarı atılırdı), diğer taraftan da Uterus’a (Rahim) Embriyo için hazırlanması sinyalini gönderir. Progesteron hormonu, gebeliğin sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için çok gerekli olan kimyasal bir maddedir. Progesteron ve Östrojen hormonlarının etkisiyle Rahim duvarı kalınlaşır, kılcal damarlar bollaşır böylece Embriyo’nun Rahim duvarına yerleşmesi için gerekli tüm hazırlıklar yaptırılıp, uygun ortam hazırlattırılır.

Ayrıca Uterus kaslarının kasılmaları önlenip embriyonun dışarı atılmasına mani olunur. Progesteron hormonu aynı zamanda da, doğacak bebeğin yegane gıdası olan sütü imal edecek olan meme salgı bezlerinin de hazır olmalarını uyarır.


SORU; Şuursuz, bilgisiz bir hücre olan Zigot, Hcg maddesini nasıl imal ediyor? Bu maddenin hem Yumurtalıklara ve hem de Rahim’e etki edeceğini nereden biliyor? Yumurtalıklar ve Uterus, bu madde ile nasıl iletişime geçiyor? Korpus luteun Progesteron hormonu yapmayı nasıl biliyor ve bu maddenin hem yumurtalıklara ve hem de Rahim’e tesir edeceğini nasıl biliyor?

Uterus, daha kendisine ulaşmamış Embriyo’yu nereden biliyor ve ona uygun 9 ay kalacağı bir yatak (ortam) hazırlıyor? Sorular daha da uzatılabilir. 21. yy ilim adamlarının yapamadıkları bu işleri, bu şuursuz hücre/hücre topluluklarının tasarlayıp yaptığını iddia eden Akıl, akıl olmaktan çıkmıştır. Bütün bu işleri yapan, bir Âlim-i küllüşey, bir Kâdir-i küllüşey ve bir Hâlık-ı küllüşey’den başkası olamaz. 

Devam edecek…


Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Özgür

Sayın yazar, yazınızda “Uterus, daha embriyo ulaşmadan onu tanıyor” demişsiniz. Aslında durum tam tersidir, bunu bilmiyor olamazsınız. Embriyo, rahim dokusuna ulaştığında salgıladığı hormonlarla rahim hücrelerini etkiler. Bu karşılıklı etkileşim bir “önceden bilme” değil, nedensel bir zincirdir. Bilimsel olarak “tanıma” dediğimiz şey, moleküler düzeyde bir kimyasal etkileşimdir; bu süreçte hiçbir bilinç ya da irade yoktur. Siz ve sizin gibiler karmaşıklığı tasarımın kanıtı gibi sunuyorsunuz. Oysa durum böyle değildir. Karmaşıklık, bir irade gerektirmez, sadece zaman ve tekrar gerektirir. Evrim, canlıların çevre koşullarına en uygun biçimleri seçerek bu karmaşık düzeni adım adım oluşturmuştur. Bir kar tanesinin kristal biçimi, bir nehrin yatağını bulması ya da bir bulutun şekli de son derece düzenli yapılardır; ama kimse bunların “tasarlandığını” iddia etmez. Doğada düzen, bilinçten değil, doğa yasalarından doğar. Embriyonun gelişimi, “şuursuz hücrelerin mucizesi” değil; doğanın kendi yasalarının ürünüdür. Hücreler bilmez, ama işler; genler düşünmez, ama kodlar; doğa tasarlamaz, ama üretir. Bu gerçek, doğayı küçültmez, tam tersine, onu daha da hayranlık uyandırıcı kılar.

Kanıt aranmaz, çünkü Allah bir olgu değil, bir anlamdır.

Iste en büyük yanılgınız ve anlamadıgınız nokta burada. Yaratıcıyı kanıtlamak, inanç alanını bilgi alanına taşımak anlamına gelir. Oysa inanç ve bilgi farklı kategorilerdir.Bilgi, kanıta dayanır,İnanç, anlam arayışına ve kişisel kabule dayanır.Eğer yaratıcı kanıtlanabilseydi, inanç artık inanç olmaktan çıkar, bilimsel bilgiye dönüşürdü.Kant'ın dedigi gibi "Tanrı, deney alanının dışında olduğu için ne varlığı ne yokluğu kanıtlanabilir." Bu sebeble lütfen vazgeçin doğaüstü bir varlığı doğa içi araçlarla kanıtlamaya çalışıp kavramsal çelişki yaratmayı .
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23