Aşûrâ günü ve Kerbelâ olayının düşündürdükleri (6)
Aşûrâ günü ve Kerbelâ olayının düşündürdükleri (6)
YUSUF ÖZERTÜRK
KERBELANIN HATIRLATTIKLARI VE ÇIKARILACAK DERSLER
İSLÂM’DA ŞÛRA (DANIŞMA-MECLİS) ESASTIR
* İslâm’ın iki temel kaynağı vardır. Biri Kur’ân, diğeri de Hz. Peygamber’in (sav) Hadisleridir (tatbikatı, sözleri). Allah, Kur’ân’da, ferdi olsun, kurumsal olsun (şahsi işlerden devlet işlerine kadar) her işte istişareyi (danışmayı, görüş alışverişinde bulunmayı) emrediyor (1). Öyle ki, Kur’ân’da danışma bir sureye ad olmuştur (Kur’ân’ın 42. suresi) ve bu surenin 38. ayetinde de bizzat ‘Şûra’ ibaresi geçmektedir. Allah, bizzat Peygamberine vahyin dışında, diğer bütün işlerinde bilenlerle istişare etmesini emrediyor (2). Çünkü, Allah’tan başka, kimse (peygamber dahil) her şeyi bilemez. Bir iş hususunda bilgisi, tecrübesi olan/olanlar ancak doğru karar alabilir ve isabetli davranabilirler. Hz. Resûlullah’ın, Vahye mazhar olmuş, akl-ı selim sahibi olmasına rağmen Din’in dışında, her işi bilmesi mümkün değildir. Bu yüzden işlerin şartlara uygun görülmesinde, o işlerle ilgili bilgisi olanlarla istişare etmesi tabii bir durumdur. Allah Resûl’ü işlerinde bilenlerle istişare ile emrolunca, bu demektir ki, sorumluluk mevkiindeki kişi/kişiler de işleri istişare ile yürüteceklerdir.
Hz. Peygamber de işlerin yürütülmesinde hem kendisi ashabı ile istişare etmiş ve hem de ashabının istişare yapmasını tavsiye etmiştir. Nitekim Hz. Resûlullah, Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarında ve daha başka olaylarda hep, ashabıyla istişare neticesinde alınan kararlara göre hareket etmiştir. Hz. Peygamber, Bedir harbinde karargahını Bedir kuyusunun yakınına kurdu. Sonra ashabıyla istişare etti. Genç bir sahabi olan Hubab bin Münzir söz alarak şöyle dedi; ‘Ya Resûlullah, burası sana Allah’ın emrettiği bir yer midir, yoksa sizin şahsi görüşünüz müdür’ diye sordu. Resûl-ü Ekrem ‘Hayır, şahsi bir görüş ve bir harp tedbiri olarak seçtim’ dedi. Bunun üzerine Hubab şöyle konuştu; ‘Ya Habiballah! Biz harpçiyiz. Ben bütün suları kapatıp, bir tek kuyu başında karargah kurmayı uygun görürüm. Siz karargâhı buradan kaldırıp, Kureyş kavminin konacağı yerin yakınındaki kuyu başına gidip konalım. Onun dışındaki kuyuları kapatalım.
Biz su ihtiyacımızı karşılarız. Müşrikler su bulamaz ve zor duruma düşerler’ diyerek görüş belitti. Bunun üzerine Hz. Peygamber, ‘Ey Hubab senin görüşün daha isabetli’ diyerek kendi görüşünden vazgeçip karargahı Hubab’ın bildirdiği yere nakletti (3). Aynı şekilde, Hz. Peygamber, Uhud’a çıkmayıp, Medine’de müdafaa harbi yapmak taraftarıydı. Fakat ashapla yapılan istişarede Uhud’a çıkma kararı alındığından, O da karara uymuştur (4). Hendek gazvesinde de Hz. Resûlullah, Selman-ı Farisi’nin Medine etrafına hendek kazma teklifini ashapla istişare ederek kabul etmiştir. Hz. Resûlullah hep ashabıyla istişare etmiş ve kendi kararına değil, istişare sonucunda çıkan karara uymuştur. Hz. Resûlullah hiçbir zaman ashabına ‘Siz de kim oluyorsunuz? Ben hem Peygamberim, hem de Devlet başkanıyım. Benim sözümün üzerine söz söylenir mi?’ dememiştir.
Diğer önemli bir husus da; Ashabın görüşlerini, bildiklerini çekinmeden, korkmadan bir Peygamber’e ve devlet başkanına söyleyebilmeleridir. İşte İslâm’daki şûra budur. Bunun dışındaki görüşler İslâm’a uymaz. Kur’an’dan ve Hadislerden anlaşılacağı üzere İslam’da Şura (meclis) önemlidir. Hz. Peygamber kendisi işleri şura ile yürütmüştür. Hz. Peygamber’in yolunu takip eden Hulafā-yi Rāşidin’in (Hz. Peygamber’in yolunu takip eden dört Halife. Hz. Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali) gerek seçimleri, gerekse icraatları hep Şura esasına göre olmuştur.
* Hz. Peygamber, kendisinden sonra devlet başkanı olacak kişiyi seçmemiştir. Hulafā-yi Rāşidin de Hz. Peygamber’in yolunu takip ederek kendilerinden sonrakini seçmemişlerdir. Bu usül Muaviye’ye kadar böyle devam etmiştir (5).
ŞURĀ EHLİNİN ÖZELLİKLERİ
* İstişare edilecek işin niteliğine göre (bireysel, kurumsa, vs) istişare yapılan kişi ve kurumlarda da birtakım özelliklerin olması zaruridir. Bunlardan bazılarını şöyle sıralamak mümkündür; 1- İlim - ehliyet 2- Hukuk-Adalet 3- İcma-heyet 4- Bağımsız-özerk 5- Anayasaya uyma İSLĀM’DA BİR REJİM TARİFİ YOKTUR
* İslām’da devlet yönetiminde bir rejim tarif edilmemiştir. (Demokratik; Doğrudan demokrasi, temsili demokrasi, Demokratik olmayan; Otoriteryen, totaliter, monarşi, oligarşi, diktatörlük, aristokrasi, sosyalist, vs). İslām’da devletin temeli olan prensipler (Anayasa) vaaz edilmiştir. İslām’ın Anayasası Kur’ān’dır. İslām; Tevhid, Hak, Adalet, Liyakāt, Emniyet, Ehliyet, Şurā, gibi temel kavramları esas almıştır. Bu prensiplere uygun olan rejimin ismi önemli değildir. Devam edecek…
Kaynakça:
(1): “... İşleri de hep aralarında danışmadır (işlerini bilenlerle istişare ederek yaparlar...’’ (Şura-38)
(2): “... (Resûlüm) İş hususunda onlarla müşavere et...’’ (Âl-i İmran-159).
(3): Sîre, 2/272; Tabakât, 3/567-568
(4): Vâkıdî, I, 209-214; İbn Hişâm, III, 67-68).
(5): Talip Türcan, Şura. TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 39. cildinde, 230-235