Ne yapsak da durumu lehimize çevirsek?
Dünyanın muhtelif yerlerindeki Müslümanlara olan eziyet sona ermiş değildi.
Arakan’da, Çin’de, Avrupa’da bu zulüm, aşağılama ve işkence devam ediyordu.
Buna Müslüman ülkelerdeki eğitimsizlik, çaresizlik ve dışa bağımlılık da eklenince Müslüman dünya fiili ve fikri anlamda bunalımın zaten içindeydi.
Mısır’daki mezarlıklarda yaşayan binlerce insandan tutun da Pakistan’dan, Afganistan’dan, Türk Cumhuriyetlerine seyreden çaresizlikler vahim bir sonuç olarak ortada durmaktaydı.
Irak, Suriye, Türkiye’nin sınır ötesi operasyonları, Lübnan ve Afrika’daki Müslümanların hali gelecek adına kara tablolar olarak önümüzde duruyordu.
Şimdi son olarak buna en büyük bela Filistin/Gazze-İsrail Savaşı eklendi. Bu hepsinin üzerine tuz biber oldu.
Yeni bir yıla girdik.
Aslında bir şey olduğu yok. 31 Aralık’tan 1 Ocak’a geçtik.
Dünyanın emperyal ve nasyonal devletlerinin Müslümanlara karşı tavrı değişir mi? Asla. Çünkü: “Dinlerine girmedikten sonra Yahudiler ve Hristiyanlar asla Müslümandan razı olmazlar.”
İçimizdeki İslam’dan rahatsız, Müslümandan haz etmeyen çevrelerin tavrı değişir mi? Asla. Çünkü: “Küfür tek millettir.”
Müslümanlar akıllarını başlarına alıp daha diri, daha İslami, daha akli ve ilmi bir yola girer mi?
Zor. Çünkü Türkiye’de ve dünyada İslam’ın üç büyük düşmanı mevcut.
1- Ateist, deist ve bunlardan hariç inanmayanlar.
2- Bazı tarikat ve cemaatler.
3- Din sadece Kur’an’dan ibarettir deyip Sünneti ve geleneği inkar edenler.
Bu üç grup da geleceğin Türkiye’sinde ve Müslüman dünyada baş ağrıtmaya devam edecek.
Birinci grubu tanıyoruz.
Onlar ne kadar gıcırdasalar da sonuç iman ve ihlas ehlinin galibiyetiyle sona erer.
İkinci grup içinde, son yıllarda, video çekimlerin paylaşılmasının sonucunda öyle İslam Akaidi’ne aykırı şeyler söyleniyor ki; hafazanallah, dinlemekle bile küfre düşerim diye korkuyorum.
Bu gavs, şeyh, kutup, aktab güzellemeleri artık işin çığırından çıkmakta olduğunu intaç ediyor.
Ehli Sünnet olduklarını söyleyen bu beyler, Ehli Sünnetin en önemli temsilcisi İmam-ı Azam “Rey Ehli” olmasına rağmen, ne hadislere uygun, ne reye yani akla mantığa uygun olmayan uyduruk- kaydırık şeyler söyleyerek işi çığırından çıkarıyorlar.
Bunlara karşı mutlaka devlet bir yapılanmaya gitmeli, TARİKAT VE CEMAAT BAŞKANLIĞI kurmalıdır. Bu kurum, hangi tarikat veya cemaat, Ehli Sünnet akaidine aykırı laf ederse, görüş beyan ederse devlete bildirmeli, devlet de gereken tedbiri almalıdır.
Din adına yalan uyduran, uydurduğu yalanları din diye pazarlayan böyle organizasyonlar her türlü oyuna alet olurlar. Allah’u alem; çoğunun üst yönetimlerinde yabancı servislerin parmağı da olabilir.
Üçüncü grup ise bu yanlış akaid ve haddi aşmış geleneksellikten, tarikatların bu insanı küfre sokan inançlarından uzaklaşıp güzel bir örnek sunmaları gerekirken, onlar da hadisleri yani sünneti ve içtihadı tümden ret ederek ayrı bir tehlikeli grup haline gelmişlerdir.
Hadisleri inkarla başlayan bu yolculuklarının baş işaretçisi Kur’an değil, İgnac Goldziher adlı Polonyalı bir Yahudi’dir.
Sizi yanlış tarikat morfininden kurtarayım diyerek aynı minvalde yanlış baz morfin vermektedirler.
Tarikatlar kaldırıldı diyerek teselli olmanın anlamı yoktur.
Her dinde tarikat vardır ve mutlaka mensubu olabilir. Asıl olan bunun kurumsal yapı ile denetlenmesidir.
DİB bu konuda hiçbir şey yapamaz.
Aslında inanç dünyası aşırı derecede birbirine karşı husumete sürüklenmektedir.
Rahmetli Prof. Erol Güngör’ün “İslam’ın bugünkü meseleleri ve İslam Tasavvufunun meseleleri” adlı iki baş eseri birkaç kez okunmayı hak etmektedir.
Yeni yıl birşey getirmez.
Biz yeni yıla bir şeyler katabilecek miyiz?
Asıl önemli olan bu,vesselam.