Saraybosna Tramvayı
Saraybosna Tramvayı
HÜSEYİN ÖZTÜRK
Bu hafta tanıtmaya çalışacağımız eser, Saraybosna’dan.
Devlet-i Aliye’nin, “Cihan Devleti” olma yolunda başlattığı fetihlerin ilki Balkanlar’ın yaralı Aslanı Bosna’dır.
Balkanlar’ın tümü ve Saraybosna ile şehirleri üç gaye ile gezilebilir.
Osmanlı Devleti’nin inşa ettiği medeniyeti ve tarihini öğrenmek, öğrenilen yerleri görmek, kişideki -eğer varsa- aidiyet duygusunu pekiştirir.
Tarihe omuz silkip; “farklılık olsun, eğlence olsun, yeni yerler görelim” diye de gidilebilir.
Bir de iki gayeyi de dışlayıp, yeni adıyla “gastronomi”, Bosna dilinde “aşlarını”, yani yemeklerini tatmak için gidilebilir.
Her üç amaçla varılabilir. Başta Saraybosna olmak üzere; Mostar, Vezirler şehri Travnik, Tuzla gibi şehirler doğa ve tarihi açıdan görülmeli ve öğrenilmelidir.
*
İşte bu manada “Saraybosna Tramvayı”, ilk gideceklere, daha önce gitmiş olanlara, gitmek isteyenlere, ‘safa geldiniz” tadında bir ikram gibidir.
Edebiyat Ortamı Yayınlarından çıkan eserin yazarı, yaklaşık 10 yıldır Saraybosna’da ikamet eden öğretmen F. Ahu Çetres.
Çok güzel kurgulanmış bir kitap. Saraybosna’ya giden herkesin, Başçarşı’dan tramvaya binerek, Ilıca’ya kadar gidip gelmesini ve şehri temaşa etmesini tavsiye ederim.
“Saraybosna Tramvayı” kitabı bu yolculuğu yapmış ve ziyaretçilerin gözüyle, Bosna’nın tarihi noktalarını, Tramvayın penceresinden tarihe yolculuk ederek anlatmış.
“Saraybosna Tramvayı” yazarın ilk eseri. Tarih okunarak ve dinleyerek öğrenilir ama eksik kalır. Öğrenilen yerler görülmeden geçmişi anlamak zordur.
Bu sebeple öğretmen F. Ahu Çetres, “insan gibi tarih de yolcudur” diyerek şehri bir baştanbaşa kat eden demir raylar üzerinden gördüklerini hikâyelerle anlatmış.
*
Sözü burada eseri kaleme alan yazara bırakalım:
“Bu kitap benim için hem kendimi hem şehri bir keşifti. Bir gün Başçarşıya indiğimde Sebilin etrafında güvercinler uçuşurken, ziyaretçiler onları seyrederken kendi kendime:
-‘Sebil Hanım, evlatların yine gelmiş’ dedim. Sebil bana cevaben; ‘Evet, evlatlarım geldi bak beni ziyaret ediyorlar’ dedi.
Onu konuşturmaya başlayınca, şehirdeki her eser konuşabilir diye düşündüm. Morica Han, Latin Köprüsü; kendisini, tarihini, hissettiklerini anlatsın istedim.
Hikâyeleri yazmadan fotoğraf çekiyordum. Sadece fotoğraf çekmek yavan gelmeye başladı. Sebilden sonra mekânlar bana, ‘Bizi de anlat’ dedi.
Hem fotoğraf çekip hem onları konuşturdum. Hikâyeleri sıralarken ve kitabın ismini koyarken bayağı zorlandım.
Saraybosna’da şehir içinde gezen bir tramvay var. Neleri görüyor, hangi yer ve mekânlarla geçip gidiyor diye sıralamasını yaptım.
Juta Tabya ile başladım. Burası; Saraybosna nasıl oluşmuş, nasıl bir şehir, içinde neler var, bunları anlatan bir yer. Böylelikle kitabın ismine de ‘Saraybosna Tramvayı’ dedik”.
*
Ezcümle:
Evet, “Saraybosna Tramvayı” şehrin tarihini, Osmanlı’nın kurduğu insan merkezli medeniyeti, bu medeniyetin yıkılması için çıkarılan savaşın öncesi ve sonrasını nokta atışlarla ve kısa dokunuşlarla anlatmış.