• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hüseyin Acarlar
Hüseyin Acarlar
TÜM YAZILARI

İnsanın hakiki dostları olmalı fason değil

13 Mayıs 2020
A


Hüseyin Acarlar İletişim:

Onunla dostluğumuz otuz yıl önce başladı. O, bir kitap kurduydu. Okuyan, okuduklarını paylaşmaktan haz duyan, heyecanlı bir yapısı vardı. Bilge olma yolunda yıldız dökülü saçlarından vazgeçti. İşinden vazgeçti. Aşından vazgeçti ama asla adamlığından vazgeçmedi. Bedel ödetmedi ama hicretiyle bedel ödedi. Çok şeyler yapmaktansa az hata yapmayı yeğledi. Alkışı duydu. İhaneti gördü. Ama dost kelimesine yüklediği mana hep aynı derinlikte oldu. Acı ruhunda fiyakalı dolaşırken heyecanıyla ve idealleriyle son mohikan gibi mücadeleci tavrı felsefe derslerine yansıyıp durdu.

Telefonda sözleştiğimiz gibi Kadıköy Rıhtımdaki mekâna vardığımda mavi sulara takılı bakışlarla hakikati arayan Farabi misali tefekkürlü haliyle bekler buldum. O benden de erken gelmişti. Her zamanki gibi sözüne sadık ve bekletmemek için bir dostunu beklemeyi göze alan Aziz duruşuyla. Abi şu çarşaf sular gibi aziz olasın dedim. Doğunun heyecanlı çocukluğu üzerinde vay deyip sarıldı Aziz abi...

“Sen sormadan ben söyleyeyim” dedi. Sözün ustasına sözü bıraktım cevabı. Devam etti sözlerine:

Ne düşünüyordum biliyor musun? Bu rıhtımda Pia şiirini yazan Attila İlhan’ın dizelerini. Burada otururken Attila İlhan, yabancı plakalı bir nakliye aracı görür. Nakliye aracının üstünde, "Pakistan İnternational Airlines" yazıyordur. Usta, bu nakliye aracının üstündeki yazının baş harflerini birleştirerek "PİA" ismini oluşturur. Oradan Cemil Meriç’in ‘ışık doğudan yükselir’ manifestosu gibi bir dostluk güzellemesi yapar.

Ne olur sabaha karşı rıhtımda,

Seslendiğini duysam pia'nın.

Sırtında yoksul bir yağmurluk,

Çocuk gözleri büyük büyük.

Üşümüş, ürpermiş, soluk.

Ellerini tutabilsem pia'nın,

Ölsem; eksiksiz ölürdüm...

Bir nakliye aracının plakasını dostluk kervanına devşirmek ince bir ruh hali neticesinde olur dostum.

Şimdilerde şizofren olan bireyin düş ve gerçeklik algısını izah etmek ise güç. Modernlik bütün kültürleri değişime uğratarak tedavi olabilecek bir zemini de bırakmadı. Bu yüzden bir tedavi olmadığı gibi her tedavi girişimi sadece hastalığı arttırıyor. Sanal arkadaşlıklar, sanal kazançlar, sanal dostluklar… Dost sanal olur mu? Ya da tersten gidelim dostum. Sanaldan dost olur mu?

İnsan ancak dostları kadar büyür, dostları kadar gelişir. Sanaldan takipçinin artması insanın çapını da arttırır mı? Neticede insan dostlarının çapı kadardır.

Bir insanla dost olmak, geleceğinizi o insana emanet etmek demektir. İnsan sosyal medyaya geleceğini emanet eder mi Allah aşkına?

Biz, dostlarımızın, boyasıyla boyanır, ahlakı ile ahlaklanırız.
Hayallerini, umutlarını, hedeflerini gerçekleştirmene destek veren, seni yüreklendiren, sana omuz veren, seninle aynı yöne bakan, aynı değerlere sahip insanla dost olmalı.

Şunu öğrendim ki hayat, yanlış arkadaşlıklarla harcanacak kadar ucuz değil. Bizim Kayserili Cemil dostumuzun ifadesiyle, “kalitesiz bir çoğunluktan kaliteli yalnızlığa rücu edersen esas dost yüzünü gösteriyor”. Attila İlhan bunu ne kadar yakaladı Allahu A'lem. Bunları düşünüyordum.

“Devam et abi” dedim “dinliyorum”. “Peki” dedi. “ anlaşılan dostluk üzerine konuşacağız” Devam etti dost kelamına:

Dostluk, nedensizlik üzerine kurulu somut bir duygusallık zemin değil midir? Cevabımız evet ise o halde;

en büyük dost Mevla’dır. Bir yaratma faaliyeti ve yaratılmış insan ile ilişkisi bağlamında, özellikle mümin kulların Elçi ile birlikte dost olarak tanımlanması, dostluğun üzerinde bulunduğu zemini ifşa eder. Yaratma bir ilgi ile başlıyorsa sonu dostluğa varan bir düzlemin varlığını kaim kılar. İnsan ise bu ilgiye teslimiyet ile cevap vererek nedensizliğe ulaşır ve hayatını dostluğun en güzel simgesi olan duaya dönüştürür. İlahi yolculuk, dua ile taçlandığı zaman bir insani düzlemi işaret eder…

Dostluk, ilgili olmaklıktır…

İnsan ilgi ile etrafına baktığı zaman bir farkındalık kazanır. Fark etmenin fark yaratmak olduğunu kavrar, kendi varlığının biricikliğini algı düzleminde anlamlandırarak yaratılışa katılır. Allah ‘her an bir iş ve oluş üzere’ ise sürekli bir ilgi üzere olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. İnsan da tabii olarak ilgi üzere varlık, eşya ve Allah ile ilişkisini konumlandırmalı ki adalet ve merhamet üzere bir yaşamı kazanma hakkı oluşsun. Böylece fark üzerinden eşyayı ve varlığı tanıma, tanımlama ve tamamlama zeminini kazanarak ilahi yolculuk da kolaylık kazansın…

Dostluk, sevgiyi içselleştirerek hem seven ve hem de sevilen olmaklıktır…

İnsan sevgiyi içselleştirdiği zaman hayatı kendi anlamı içinde algılayarak varlığını sevgiyle bütünleştirir ve böylece selam yurdunu kendi nisbi gücü çerçevesinde dünyaya taşımış olur. İnsan hem sevilmeyi ve hem sevmeyi kendi tamlığı içinde yaşayarak o tecrübe üzerinden Allah ile ilişkisini sahih ve sağlam bir çizgiye taşıyabilir. Selamın ontolojik ve epistemolojik zeminini inşa etmesi ancak karşılıklı sevginin yoğunluğu ile ilişkili bir durumdur. Bu çerçeve içinde sevilmek ve sevmek bizatihi ilahi sevginin doğasına yönelik tecrübe edinmenin bir imkânı olur…

Dostluk paylaşımdır…

Negatif anlamda paylaşmak bir eksilmek olarak tanımlanabilir. Bu yanlış bir algıdır. Ancak tam tersi anlamda paylaşmak çoğalmaktır ve dostluk çerçevesinde olduğu zaman bizzat somut bir durum olarak da gözlemlenebilir. Paylaşmak çoğalmaksa, burada insanın varlığının varlığa katılımının ilkesini öğrenmiş oluyoruz: Tüm varlık isteyerek Allah’a yönelmekteyken insan bunu iradi olarak gerçekleştirir. Böylece O’nun dostluğunu kazanan yegâne varlık olarak tezahür etmiş olur…

Dostluk bir sığınaktır…

İnsan hayat karşısında aciz olduğu durumlar yaşar. Bu durumda sığınılacak bir liman arayışı kendini dayatır. Eğer bir dostluğu yaşıyorsa bu onun için bir sorun olmayacaktır. Dostunun yüreğinde ona ayrılmış kocaman bir mekân ve zaman bulacaktır. Böylece orada sükûnet bularak yeniden bir hamle yapabilmenin imkânını elde eder. Hayatın yoğunluğunda bunalan insanın bir nefes alma ihtiyacı sıcak, serinletici ve yumuşak bir dost sesi, yüreği ve kalbidir. Dostunun sevgisinde eriyerek sertliğini yumuşaklığa terk eder. Böylece dostunun sevgisinden aldığı güçle yeniden hayata tutunmanın kolaylığını elde eder…

Dost olabilmek maharet ve dost kalabilmek marifettir. Ebubekir dostluğu dostuna güvenmeyi gerektirir. Cebinde hesap makinasıyla dost kalınması mümkün olmaz. Arif kimse hesap makinası gördüğünde dostluğa ihaneti gördüğü için paralanır ve parlar.

Dost yaşamın tadıdır…

İnsan tek başına bir güzellik, olağanüstü bir deneyim, bir ayrılık, hüzün vb. ile karşılaştığında paylaşacağı birini arar. Şu ne güzel bir sözdür: Sevgi paylaşılarak çoğaltılır, acı ise paylaşılarak azaltılır… İnsan güzelliği de kötülüğü de yaşadığında yanında birilerini bulmak ister. Çünkü yalnızlık bu noktada olumsuz bir durumu içerir. Çok sevindiğinizde eğer birini buna tanık kılamıyorsanız, o olayı yaşamamış gibisinizdir. Bir acıyı, zor bir deneyimi yaşarken yine birilerine anlatamadığınız zaman üzerinize bir karabasan gibi çöker. Her iki durumda da paylaşmak insanı hayata tutundurur. Özellikle de sevgiye tanık kılmak insanı daha da mutlu eder. Çünkü mutluluk ancak birileri ile paylaştıkça artar.

Dostluğun doğasında nedensizlik vardır ve minnete asla yer yoktur. Minnete dönüşecek şey, dostluğu bitirecek olan şeydir… Ömer Seyfettin’in diyet hikâyesindeki gibi Arif olan diyeti canından bir parça keserek dostluğa ihaneti önler. İnsanlar, dostluk kurarken sırlarını, izzet ve onurlarını birbirlerine emanet ederler. O emanet kırılgan durumlarda da devam etmeli. Etmeyen emanete ihanet eder.

Bir ayetin bir ayeti seyrederken aldığı keyif gibidir dostluk. Ayete ihanet edilmemeli.

Doğru yolu yanlış insanla yürümemeli yoksa yolunu da doğrunu da kaybedersin.

Bir dostta, neyi aradığını bilmeyen için, kiminle dost olduğunun ve yolun ne önemi kalır?

Çapsız insanlarla dostluk yolu, insanı zihinsel olarak çoraklaştırır, ufkunu daraltır,

O insanların ilgi alanları, basitleşir, düşünceleri, sığlaşır, gündemi, magazinleşir; konuşmaları, dedikodu seviyesine iner, duyguları arabeskleşir ve hayatının anlam düzeyi düşer...

Onun için, bizi soylu ve onurlu duygu ve düşüncelerle tanıştıracak, çaplı dostlar arayıp bulmalı.

Allah, çirkinlikleri yok edecek müslim, mümin, muhsin ve muhlis dostlar ister. Acı olanı söyleyip umuda yelken açanı. Realiteden idealiteye...

Vedalaşırken bu uzun sohbetten dostluk namına bir not düşeyim dedim:

Görülen o ki Abdülaziz abinin altıncı kitabı dostluk üzerine. Dost odur ki insana şifadır. Hakiki arkadaşlık sıhhatten farksızdır, kıymeti ancak elden gittikten sonra anlaşılır. Allah kıyametini geç versin ömrüne sıhhat ve bereket kılsın Abdülaziz abi…

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Sabri

Keşke insanlar dostluğun ne olduğunu anlasalar. İnsanları buluşturan nokta hesap makinesi olunca... Teşekkür edeim.

Cumali kartal

RABBİM İYİ DOSTLARLA KARŞILAŞTIRSIN İNŞALLAH HOCAM SELAMLAR
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23