• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hüseyin Acarlar
Hüseyin Acarlar
TÜM YAZILARI

Dostum

17 Ağustos 2020
A


Hüseyin Acarlar İletişim:

Her kutlu söz nahak, her onurlu kelime haysiyetsiz kılıçlarla budanmış. Kolsuz forsalara dönmüşüz dostum. Cümleler telmih kokulu, dil ağdalı, vicdanlar yaralıdır.

Şeytan sidiği içirilmiş diller murdar olmuş. Hakikat, cücelerin gölge boylarını aşıp iyice sağırlaşmış kulaklara varamıyor. Kimin mitokondrisinden düştü bu âmâ gözler?

Bir kalebent edasıyla; çatal ve bıçakları çaprazlama pırpırına çakmış amiral armalı işkembe-i kübradan veletler, dük kravatlı dik adamlarla laci laci gezmedeler…

Gel dostum;

Toprak kokan, baştan çıkarıcı kadim kitapları yakalım öyleyse. Hikmeti savrulsun bad-ı saba eliyle… “
Ay pencereden aşmadan, karanlık yolda şaşmadan”, devriyeler basmadan, zaptiyeler gelmeden yürü gidelim! Vara vara gidelim Siverek’in hânına. Çıkıp bir zalim “bu Diyarbekirli Hançepek kabadayısı kırıktır! Atın bunu zindana!” demeden adımlarını sıklaştır.

Berceste beyitler yazan şair Nabi’yi Çah-ı Babil’de asalım. Yahut Urfa kazancılar çarşısında Çah-ı Zenah’ta yansın cümle gazeller. Bir tüplü ısıtıcıya kurban verelim Kazancı Bedih’i. Sofalardan “oynama şıkıdım şıkıdım” zırıldasın. Zühre büyüsüyle; Yâ Çah-i Bâbil-sitân yâ Yûsuf’a zindân! Yakubi hıçkırıklarla yankılana dursun Kulbe-i Ahzan!

Ayntep’te küçelere gizlenmiş lahmacun fırınları da dahil bütün fırınları makarnacı Neron’un ateşiyle viraneye çevirelim.
Kahrolsun lahmacun! Yaşasın hamburger! Yaşasın makarna!

Gölgesi düşmüştür marşlara.

“Dağ başını duman almış

Gümüş dere durmaz akar

Güneş ufuktan şimdi doğar

Yürüyelim arkadaşlar, lay-la lay-lay-lay-lay”

Çıktık açık alınla, On yılda milyonlarca yanlışlarla her yaştan (!).

Yaşasın Cola! Kahrolsun ayran!

Rakıyla ilericiyiz (!), milliciyiz yandan yandan (!)
lay- lay lom- lay lay lay lomm!

Kıtalar arası mekik dokusun Ebu Cehil! Netanyahu BM Kudüs iyi niyet elçisi olsun!

Ebrehe gönül kâbemizi başımıza yıksın! Kan aksın Fırat ve
Dicle!

Zılgıtlar çekilsin Washington’da Telaviv’de, Paris’te! Aksın dolarlar dışarıya, acılar içeriye…

Hahooo vay lımın (ah vay beni)…

No çî belâyo bafîmın (bu ne beladır ki ey babam)?

“fe eyne tezhebun (nereye bu gidiş)”( tekvîr;26)

Biliyorum dostum biliyorum; “keki layık değildik bu yazıya”
diyorsun, biliyorum.

Erken gazel döktü ömrüm ağacı yapraklar üstünde gözyaşları var Elazığ’da gakkoş!.

Gel öyleyse tazelensin ümitlerimiz.

Gel ki dostum; Anadolu illerinden dağlar omuz omuza intifadaya kalksın bir bir…

Gemileri bekleyen limanlar gibi beklesin kadınlar erkeklerini. Bir kutlu muştuyla efsunlasın analar Ankara bebelerini.

Bilirsin dostum; şükre adanmış bedenlerden çocuklara kalan izzetin adı kalın kitaplarda Maraş diye geçer.

Alın teri Çukurova’dan baş verdi der bilgeler.

Ter, gözyaşı, kan…Damla damla besler Akdeniz’i. Gazap kusan öfkeyi kesmez Aladağ’ın buz pınarı. Yudumlarken yürek köz kesilir. Bilenir delikanlısı en sert kelimelerle.

Adanalıyık! ALLAH’ın adamıyık!

“Ferman padişahınsa dağlar bizimdir.”

Gel dostum insanlık damarımızı inadına diri tutalım. Gam cümlelerimi tecahül-i ariften say. Telgrafın tellerine tutuna tutuna inadına çıkalım Nemrut dağına. Bana bir şarkı söyle. Oğuz Aksaç’ın sesinden yanık olsun “oy amman amman aman! Burası
Adıyaman”

Bana bir türkü söyle dostum Ağrı dağı efsanesinden. İmanım tazelensin. Neşet Ertaş’ın bozkır tezenesinden dünyanın rengine kanmamış olsun.

“Gönül dağı yağmur yağmur boran olunca

Akar can özümde sel gizli gizli “

Martılar, İstanbul’dan Buhara’ya ümit uçursun. Ordu’nun dereleri Muradiye şelalesi gibi aksın içimizden.

Rumeli’den toprak koksun. Fırtınalara tutulmasın göçmen acem kızı. Ensarın uluları paylaşsın ekmeğini de ümidini de muhacir kardeşiyle.

Bana bir türkü söyle ki dostum, sel olup paklasın coğrafyamı.
Bursa’dan yeşil yaprak olsun. Erzurum’da bayrak, Edirne’de serhat olsun.

Sivas’ın zemheri yollarında güller açsın. Ağustosta karlar yağsın. Yarınlara umut kalsın gök mavisinden, deniz mavisinden.
Eğilmez başı olsun kızanların sesi. Aksın içimizde bir efe zeybeğinde. Uyuşukluk hissini tarumar etsin Karadeniz horonu.

Anadolu’da dostum;

Anaların duası arş-ı âladan inmez. Odur ayakta dimdik dururuz. Odur kaburgamız kalındır eğilmeyiz.

Kırlardan sürgün, eşkâli dağlara benzer babaların adımları öper toprağı. Parmaklıklar ardında karaya çalan gözlerine elem doğarken kalbinden ikram edilmiştir. Dağ köylerden kopan yağmur çavlanı kuşatmıştır hayatını. Bir yıldız yalnızlığına ortak birde gök avuntusuna. Harama efsunlansın diye ceplerinde tütün atıkları. Vurur eğri sözleri rendeye. Şairler şerh düşer, cümlelere. Haşiyeler dökülür ciltlerce. Hırsız lokmaları bilirde ezberde, Vakitlice yakasından yapışır namerde.
“Evlat! Kaderi bir yere kadar zorlarsın” der ya dostum. Hak konuşunca edebiyle susar şairlerin cümlesi.

Dostum; öfkemiz kınında dursun. Türkülerle umudumuz olsun. Sitem hıncımızı kamçılasın. Yaradana kurban! Vay hayran! O ki bırakmaz bizi, o ki tan ve akşam üstünden yolumuzu aydınlatıyor. Merhametiyle gülümsüyor vahyin gülleri ayetler.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Emine

Bu ne güzel bir anlatım olmuş her telden ama harika coşkulu ,duygulu , özet....

Sabri

Farklı bir yazı olmuş. Ben anlıyorum. Teşekkür ederim.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23