• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hüseyin Acarlar
Hüseyin Acarlar
TÜM YAZILARI

Doğu-Batı

12 Haziran 2020
A


Hüseyin Acarlar İletişim:

Rus edebiyatının önemli düşünürlerinden Gonçarov’un “Oblomov” romanının baş kahramanı Oblomow, ‘hem yatam hem yönetem’ diyen uyuşukluğun nirvanasında bir karakterdir. Gonçarov, roman boyunca Rus derebeyliğini ve eski Rusya’yı temsil eden Oblomov’un “kaybeden” kimliğini öne çıkarır. Karşısına modernite ve kapitalizmi temsil eden üretkenliği ile romanın sonunda kazanan taraf olan “Ştoltz” karakterini çıkarır. Çoğu yorumcu için Oblomov Doğu, Ştoltz Batıdır.

Gonçarow’un ‘Oblomow’ romanından on altı yıl sonra, Tanzimat dönemi Edebiyatçılarımızdan Ahmet Mithat Efendi ,"Felatun Bey ile Rakım Efendi" adlı mizahi romanıyla Doğu- Batı karşılaştırması yapar. Bu roman, eğitici/pedagog kimlikle, farklı anlatım yöntemlerini deneyen yenilikçi ve sentezci anlayışın sonucudur.

Ahmet Mithat Efendi’nin ‘Felâtun Bey ile Rakım Efendi’ eseri, olumluyu göstermek için olumsuzdan yararlanan karşıtlıklar romanıdır. Yazar, o dönem Osmanlıda Batılılaşma sorunlarını alafranga züppe figürüyle Türk romanında ele alır. Yaptığı iş, Batılı modernleşme çabaları sonucunda ortaya çıkan kimlik bunalımına eleştiridir.

Dostoyevski'ye atfedilen ve sıklıkla dile getirilen "Hepimiz Gogol'ün Paltosu’ndan çıktık" sözünün muhatabı Rus Edebiyatının Üstad-ı Azamı Nikolay Gogol, “Ölü Canlar” romanında Çiçikov Tentetnikov karakterleri üzerinden Doğu –Batı karşılaştırmasını sosyolog gözüyle yapar. Gogol, kendi toplumunda yaşanan yozlaşmayı, adaletsizliği, manevi çöküşü, çelişkileri ve sefaleti gözler önüne sererken, herkesin kanıksamış olduğu ve normal kabul ettiği bir düzenin ipliğini pazara çıkarır. Bunu, gözyaşı dökülecek bir manzarada insanları güldürerek yapar. Kahraman Tentetnikov, Oblomow ve Felatun bey karışımı bir tipolojidir.

Modern bunalımla Doğu-Batı üzerine çok yazıldı çizildi. Kimi Doğu’yu yüceltti, Batı’yı yerdi. Kimisi de tam tersini yaptı.

Modernleşmeyle eş zamanlı edebi alemimize akan roman, Batıdan Doğu’ya gelmiş en önemli yazım türüdür.

Bizde Batılılaşma birçok romancı tarafından ele alınıp işlendi. “Ahmet Mithat, Recaizade Ekrem, Hüseyin Rahmi, Halide Edip, Peyami Safa, Yakup Kadri, Tarık Buğra, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi romancılar en dikkat çekenlerdir. Bunların ilk dönem eserlerinde öne çıkan Batılılaşma eksenli değişim ve dönüşüm köksüzleşme ile eş değer düzlemde vurgulandı. Yakup Kadri, yeni yeni dikilen apartmanlara taşınan insanları alafrangalık üzerinden işler. Halide Edip’te Bakkal sineklidir.

Yukarda zikrettiğimiz Ahmet Mithat’ın ,"Felatun Bey ile Rakım Efendi" Doğu- Batı geriliminin ilk romanıdır bizde.

Roman kahramanlarından Felatun, kafa yapısı ve davranışlarıyla alafrangalığın mahsulüdür. Şeklen batılılaşma vardır. Görüntü modern, iç dünya; cahil, yoz, boş beleş, kazma ve tembel. Tam bir ahlaksızlık abidesi...

Diğer kahraman Rakım ise bilgili birçok yönüyle donanımlı, ahlaklı, saygılıdır. Çalışkan duruşuyla alaturka bir izlenim verir.

Peyami Safa’nın “Fatih-Harbiye” romanı, bir Doğu- Batı karşılaştırmasında doğulu taraftan yanadır.

Frenk mukallitliği o dönemin moda kavramıdır. İskilipli Atıf Hoca'yı idama götüren neden Batılılaşmaya şapka üzerinden çakarak yazdığı “ Frenk mukallitliği” kitabıydı.

Klasik dönemden sonra zulme uğrayan Doğu oldu. Her türlü işgali yaşadı.Bu nedenle Doğu hep “adalet” dedi.

Batılı yönetimler, ırk renk ayrımından köle ticaretlerine varana kadar insanın temel hak ve özgürlüklerine sürekli ihlal eden bir kültüre sahipti. Bu travmadandır ki Batılı insan adaletten de önce “özgürlük” dedi.

Bir yerde Adaletten bahsediliyorsa orada zulüm, özgürlükten bahis ediliyorsa orada esaret vardır. Bu kavramların ortak kaderinde ise güç vardır.

Modern dönemde güç, coğrafi haritada kendini açığa çıkarır.

Batı yani Avrupalılar, dar bir coğrafi mekânda az giderle kolonyalizm üzerinden hegemonya olmayı seçti. Güç oldu.

Doğu ise coğrafi mekânda yayılma üzerinden güç devşirmeye kalktı.

Özgürlük diyenler, Doğu’nun din anlayışı-özelde İslam- ahlakına, aile eksenli adabına muhalif olmakla birlikte diğer yönlerden toplumsal ahlakı seçti. Doğu Batı’nın gücüne özendi. Ahlak toplumsallıktan çıkıp bireysele indirgendi. Birçok okuyucu kızabilir ama görünen o ki Doğu Batılılaşırken esas ahlaksız kalan oldu.Toplumsal dinamikler ve veriler açısından bir somut soru yanlış anlamları önleyecektir sanırım. Batılı insanın alışverişindeki güvenilirlik doğuda var mı mesela? Batı’nın fenni/teknolojisini alalım ahlakını almayalım diyenler fena yanıldılar.

Bugün doğulu gibi düşünüp batılı gibi yaşamaya çalışan Doğu toplumları, “siyasal güç” ve rejimlerin oluşturduğu “kültürel güce” tabi durumdalar.

Ve doğulu güce tapar. Ve batılı güç benim der.

Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı sanıyoruz.

Adil olanın peşinden gidilmesi doğunu söylemidir. En güçlünün peşinden gidilmesi ise realite. Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete veremedik çünkü güç, adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti.

Gücü olmayan adalet acizdir, adaleti olmayan güç ise zalim.

Devlet, milletiyle payidardır. Anahtar sözcük, toplumun ahlaklı olmasıdır.

Millet, Devletiyle yaşar. Devlet, toplumsal ahlak varsa adil olmak zorunda kalır.

Milletin sözü vardır, Devletin yasası. Yasaların adil olması toplumsal ahlaka bağlıdır. Bir arada cem olunduğunda ancak özgürlük anlaşılır.

Ne Doğu mutlak doğru, ne Batı bütünüyle yanlıştır. Bu ötekileştrici nefret dili bizatihi batılı siyasal kültürün mirasıdır.

Tevhit, bize parçaları bütün(KÜL) halinde anlamlandırmayı, buradan irfana bir yol bulunacağını öğütler.

Parça tek başına hakikati öğretmez, .

Doğu da Batı da ALLAH’ındır.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

emre

Müyesser Yıldız'ın notlarında ne yazıyordu Güneşten dolu yağar, taşın suyu akar, demirde çiçek açar ama Müyesser Yıldız'dan casus çıkmaz. Herkesin elini eteğini öptüğü yıllarda, o, Fethullahçıların kumpaslarının üzerine gitti. Bedelini 16 ay Silivri'de yatarak ödedi. Yıllar sonra suçsuzluğu mahkeme kararıyla da tescillendi. Gel gör ki; o, devlete tazminat davası açmayı, böylece halkın vergilerinden para almayı ayıp gördü. Müyesser Abla casus öyle mi? Devletin her koltuğuna yerleştirilen casusluk örgütü FETÖ'nün, Türk ordusunu nasıl tasfiye ettiğini yüzlerce haberinde olay olay yazdı. Fethullahçıların hedefindeki sicili kar gibi beyaz subayların özgürlüğü için Anayasa Mahkemesi önünde günlerce nöbet tuttu. Ölüm tehditlerine rağmen 15 Temmuz'un ayak seslerini korkusuzca kaleme aldı. Müyesser Abla casus öyle mi? Dillerinden düşmeyen 15 Temmuz'un yargılamaların, sabahın ilk ışıklarından gece yarılarına kadar yıllarca gün gün takip etti. Tüm Türkiye gibi AKP'nin kurmay kadrosu bile onun haberlerinden öğreniyordu; gitmedikleri mahkemelerde neler yaşandığını. Hatta devletin haber ajansı AA, onun duruşma notlarını abonelerine geçiyordu. Müyesser Abla casus öyle mi? Çok değil, birkaç ay önce Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu'nun davetlisiydi. Gazeteciydi, sorularını sordu. Toplantı sonrası, Kurul'un üyeleri yazılarını okudukların ve çok faydalandıklarını kendisine iletti. Müyesser Abla casus öyle mi? Ne zaman bir şehit haberi gelse içi yandı, acısını okuruyla paylaştı. Bir dertleri oldu mu, gaziler onu aradı. PKK'nın yurtdışı bağlantılarını, isim isim tarih tarih sayısız kez belgeledi. Müyesser Abla casus öyle mi? Bayram, tatil, uyku dinlemedi; cerrah titizliğiyle habercilik yaptı. Türkiye'nin dört bir yanından her gün onlarca kişi onu arar ve yaşadıklarını yazmasını isterdi. Emin olmadığı hiçbir harfi yazmadı. Kaleme aldığı her satırın da arkasında durdu. Müyesser Abla casus öyle mi? Öyle değil elbette! Güneşten dolu yağar, taşın suyu akar, demirde çiçek açar ama Müyesser Yıldız'dan casus çıkmaz. Barış Pehlivan - 9 No'lu Silivri Kapalı Cezaevi

Asım Yapıcı

Harika tespitler var
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23