• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hüseyin Acarlar
Hüseyin Acarlar
TÜM YAZILARI

Bütün yollar Ebla’ya (idlib) gider

05 Mart 2020
A


Hüseyin Acarlar İletişim:

Tarihçilerin aktardığına göre; Mezopotamya’nın kuzeyindeki Asur devletinin ya da diğer adıyla Asuriyya diye adlandırılan bölge zamanla birincil hecenin düşmesiyle Suriye ismini almıştır. Seleukoslar döneminde bölge için Levant isminin kullanıldığını biliyoruz.

Araplar bölgeye “Dimeşk eş-Şam” demişler. Genelde Dimeşk kısaltmasıyla anılır fakat Şamlılar başta olmak üzere Araplar ‘eş-Şam’ı tercih ederler. Eş-Şam Arapça’da Kuzey anlamına gelir ki Araplar, Büyük Suriye'ye de

Bilād eş-Şam demişlerdir. 

Buradaki bilad ifadesi Kur’an-ı Kerimde Fecr suresinde geçer.

İrame żâti-l’imâd(i)/ ‘Yüksek sütunlar’ (ve süslü saraylar) sahibi İrem’e? (fecr 7)”
“Elletî lem yuḣlak miśluhâ fî-lbilâd(i)/ Ki beldeler-şehirler arasında onun bir benzeri yaratılmış değildi(fecr 8).”
Ayetler hakkında bir bilgi notu verelim.

Hz. Nûh’tan sonra tarih sahnesine çıkmış olan Âd kavmi, Yemen’de Umman ile Hadramut arasındaki bölgede yaşamış eski ve önemli bir Arap topluluğudur. İrem ise Âd kavminin bir kolu olup adını kabilenin atası olan İrem’den almıştır. Aynı zamanda topluluğun yerleşim merkezine de bu ad verilmiştir. “Memleketler içinde benzeri görülmemiş olan, sütunlarla dolu İrem’e” şeklinde çevrilen 7-8. âyetlerde, son derece mâmur ve azametli sütunlarıyla görkemli yapıları, rengârenk bağları ve bahçeleri ile tanınan İrem şehri söz konusu edilmiştir (bilgi için bk. Ömer Faruk Harman, “İrem”, DİA, XXII, 443). Bu âyetlere “Ülkelerde benzerleri yaratılmamış İrem halkına” şeklinde de mâna verilmiştir. Şevkânî bu mânayı tercih eder. Bu takdirde âyet burada yaşayan Âd kavminin güçlü, benzeri görülmemiş ve uzun ömürlü bir uygarlık kurduğuna işaret etmiş olur (bk. V, 508-509; krş. Rûm 30/9; Fussılet 41/15). Ancak onlar Hûd peygamberi yalancılıkla suçlamaları sebebiyle güçlerine rağmen helâk olup gitmişlerdir (bk. Hâkka 68/6-7; Âd kavmi hakkında bilgi için bk. Hûd 11/50-60).
Allah(c.c)'ın Vaadi Haktır...


Gelelim şimdi idilib’e

1968 yılında Kuzey Suriye'de Halep'in güneyinde, Tell Mardikh kentinde İtalyan arkeolog Paolo Matthiae tarafından yapılan arkeolojik çalışmalarda 56 hektarlık alanda tarihi kalıntılar bulundu. 1975 yılında site kazıldığında idlib’e yaklaşık 15 km mesafede Ebla Krallığı’nın kalıntıları, yani eski İblit kalıntıları bulunmuştu. O zamana kadar klasik bir arkeoloji başarısı olarak değerlendirilen bu bulgu, gerçek önemini çivi yazılı yaklaşık 20.000 tablet ve parçalarından meydana gelen arşivin bulunması ile önem kazanıyordu. Zira bu arşiv, diğer arkeoloji uzmanlarının üç bin yıldan beri bildikleri bütün çivi yazılı metinlerin dört kat daha fazlasıydı.
Tabletlerdeki dil, Roma Üniversitesi'nde arkeolojik yazı uzmanı olan İtalyan Giovanni Pettitano tarafından çözüldüğünde, konunun ne denli önemli olduğu daha da iyi anlaşılmış oldu. Bu sayede Ebla Krallığı’nın ve bu muazzam devlet arşivinin bulunmuş olması artık yalnızca arkeolojik değil, dini çevreleri de ilgilendiren bir konu haline gelmişti. Çünkü tabletlerde Kuran-ı Kerim'de adı geçen melek Mikail (Mi-ka-il) yanı sıra (Doubleday, 1981, s. 271-321) üç İlahi kitapta bahsedilen peygamberlerin adı geçiyordu. Hz. İbrahim (Ab-ra-mu), ve Hz. İsmail (Iş-ma-il)'in isimleri yazılıydı.


M.Ö. 2500-2200'lü yıllardan kalma 14,000'den fazla bu çivi yazı koleksiyonu, Kuneiform tarzda yazılı karakterler Ebla halkı hakkında bilgiler içeriyordu. Buna göre, ticari bir aristokrasiyle yönetilen bir kent olan Ebla önemli bir ticaret merkeziydi ve seçilmiş bir kral ile yönetiliyordu. Yine bu tabletler M.Ö. 3'üncü bin yılda Mısır ve Mezopotamya ile derin bir rekabet halinde olan bir Suriye medeniyetinin tanığıydı adeta.
Tabletler şu ana dek bilinen en eski Sami dili ile yazılı idi. Bu dile bilim insanları ‘Eblait dili’ adını verdiler. Bu tabletler, Kur'an-ı Kerîm'deki birçok yer ve kişi adını da gün yüzüne çıkarıyordu.
Kitab-ı Mukaddes’e göre İbranilerin ataları Ebla'nın kuzeydoğusundan tabletlerde geçen Harran'dan Filistin'e gelmişlerdi. Bu, arkeologların dikkatlerini Kitab-ı Mukaddes'te geçen bazı olaylara çekti ve bu düşünce Ebla tabletlerinde geçen Sami isimlerinden İbrahim, İsmail, ve Esav kelimeleriyle destek buldu.


Bu kişi adlarının bazılarından daha önce Kutsal Kitap'tan başka sadece Kur`an-ı- Kerim'de bahsedilmişti:
En ilgi uyandırıcı şeyler Ebla tabletlerinde geçen kişi isimleriydi. "Ab-ra-mu" (İbrahim), "E-sa-um" (Esav), ve "Sa-u-lum" (Talut). Bir de İbrani gelenekleri dışında başka bir yerde daha önce görülmeyen "Da-u-dum" (Davut), "Til-Turakhi"(Terah), "Sodom ve Gomorrah"(Lut Kavmi) ve "Irem" (İrem bahçeleri).

Ebla'da ismi geçen kişi isimleri Tevrat'ta da geçiyor. Ab-ra-mu [İbrahim], Iş-ma-il [Ismail], Iş-ra-il [Israil], Da-u-dum [Davut], Mi-ka-il [Mikail], Mi-ka-ya [Mikah] Adem, Havva, Nuh, İacer, Mikail, Talut
Bazı Eski Ahit yorumcuları da isimlerin aynı karakterlere ait olduğunu ama bunların tarihlerinin M.Ö.3.binli yıllar olduğu neticesine vardılar. Her ne kadar kitabımız Kur'an-ı Kerîm'in doğruluğu ortaya çıksa da dikkatli düşünen birisi Tevrat'ın verdiği tarihlerin sağlıklı olmadığı sonucuna varabilir. Zira bu buluşlar:
Dini önderlerin tarihselliğini yaygın bir şekilde kabul ettirmekle birlikte Eski Ahit'in onlar hakkında verdiği bilgilerin kabul edilebilirliğini sarstı ve İncil tarihçilerinin Kutsal Kitap'ın tamamen tarihi olarak doğruluğu konusunu zora soktu. Yani bu bilgiler Yahudilik ve Hristiyanlık bilgileriyle çelişirken, Kur’an-ı Kerim bilgilerini ise bir daha doğruluyordu. Bu özellikle Yahudiler için sıkıntılı bir durumdu.
Ebla krallığına ait kil tabletlerden bir tanesi dünyanın ilk sözlüğü olarak nitelendirildi.


Sözlükte Sodom, Gomora, İbrahim, İsmail, Davud gibi pek çok isme de rastlanmış hatta ilk tespit edildiği yıllarda çok büyük sansasyona yol açmış ve Hz İbrahim’in yaşadığının delili olduğu öne sürülmüş, İbranilerin ilk yurdu olarak tabletlerin bulunduğu Suriye bölgesi kabul edilmek istenmişti.


Bu bulgular yeni bir kültürü, yeni bir dili ve yeni bir tarihi simgelemekteydi. Arkeolog, bu tabletler için “O zamandan zamanımıza yetişen bilgiler Ebla’da meydana çıkarılanların ancak dörtte biri kadardır” diyordu.
Ebla Krallığı zamanında dokuma, metalürji, seramik ve ağaç işlerinde çok ileri gitmişti. Beyrut ve Byblos gibi daha sonraları kuruldukları zannedilen şehirlerin de adları bu tabletlerde geçiyordu ki; Şam ismi de bunlar arasındaydı.


İtalyan arkeolog, Tel Mardik denilen bu tepenin altındaki sarayı keşfetmiş, yaptığı kazılarda sarayın büyük salonlarında raflar üzerinde tabletlerin dizildiğini ve ağaç rafların yanmasıyla da yüksek ısıdan tabletlerin daha iyi pişmiş ve bugüne ulaşmasını sağladığını söylüyordu. Sonraları Ebla sarayında 11 bin memurun yaşadığı ve büyük bir kent olan Ebla’nın surları içinde saraya mensup 30 bin kişinin yaşadığı saptanmıştı. Şehrin nüfusu 250 bin kadardı.


Tarihi kaynaklar Ebla Krallığı’nın, M. Ö. 2 bin 400 yılında güçlü bir krallık olduğunu ve arka arkaya beş kralın idaresi altında çok güçlendiği ve dünyada ilk imparatorluğu kurmuş olan Arkad Kralı Sargon ile anlaşmalar yaparak Fırat Nehri’ni kontrol altına aldıklarını yazmakta. Buna göre, “Bütün yollar Roma’ya gider” sözünden uzun yıllar önce, “Bütün yollar Ebla’ya gider” sözü geçerliydi. Nedeni o zamanda tüm yollar Ebla Sarayı’nın merdiven taşlarına kadar uzanmasıydı. Sarayın etrafında duvar yoktu. Ancak kentin etrafında duvar vardı. Böylece Ebla halkı her an krallarının huzuruna çıkabiliyordu. Yazının başında Fecr Suresi’nin ayetlerini unutmayalım.
Bugünkü Suriye'nin başkenti olan Şam ile Türkiye'nin güneydoğusunu da içine alan bir bölgeyi kapsayan bir krallıktı Ebla Krallığı. Bu krallık, kültürel ve ekonomik olarak doruğa çıkmış ama bir dönem sonra -birçok medeniyette olduğu gibi- tarih sahnesinden silinmişti. Ebla Krallığının, döneminin önemli bir kültür ve ticaret merkezi olduğu, tuttukları kayıtlardan da anlaşılıyordu. Eblalılar devlet arşivi oluşturan, kütüphane kuran ve ticari sözleşmeleri yazılı kayıt altına alan bir medeniyetin sahibiydiler. Hatta Eblaca (Eblait) denen kendi dillerini oluşturmuşlardı.

İşid(Deaş) unsurlarının özellikle tarihi eserleri harap ederken, bir kısmının Avrupa’ya kaçırılma nedenini bir daha düşünelim bu arada.
Bugün Kilis ilimizde Eblula Mahallesi diye bir mahallemiz var.
Bütün bu anlattıklarımız ışığında;
‘Tel Abyad’ı Türkçe’ye çevirdiğinizde ne anlama gelir; ‘Akçakale’
‘Resulayn’ Türkçeye çevrildiğinde ‘Başpınar’ demek. Sınır komşusu ilçemizin ismi neydi? ‘Ceylanpınar’
‘Ayn’ pınar demek ,‘tab’ güç/ takat demek birleştiğinde ‘Ayntab(güçlü pınar)’ Cumhuriyetle birlikte adı Antep oldu. Gazilik unvanıyla da Gaziantep oldu.
‘Ayn-el Arab’, ‘Ayn-el İsa’ bu minvalde Arap Pınarı, İsa Pınarı demek.
Pınarlar coğrafyasıdır burası.
Operasyonlarımızın adı neydi? Fırat kalkanı, Barış Pınarı.
Şimdiki operasyonumuzun adı ne? Bahar Kalkanı.
Şimdi gel de bunu ana muhalefete anlat. Suriye'de ne işimiz var? İdlib’li şehitlerin Çanakkale Şehitliğinde ne işi varsa ondan desek, bu kez şehitler tepesi meselesine gideceğiz ki anlatmak zor ki zor.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Palamut

... Bünye meselesi

Cihat

Konuya hakim olup anlatmak güzel, ama anlaşılır anlatmak çok güzel. Teşekkür ederim.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23