• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hüseyin Acarlar
Hüseyin Acarlar
TÜM YAZILARI

Bilginin Geleceği

16 Nisan 2020
A


Hüseyin Acarlar İletişim:

Aylar önce bu köşede ilkyazım “hayatı tam kalbinden vurduk başlığıyla yayınlanmıştı. Şöyle demiştim;

“İnsana dair toplumsal dinamikler yok olmadan, ruhlara tabibi aşk ile merhem, maraz olup namlusunda şişen mermi olmadan ve şaşırmadan ve kahrolmadan, nihayetinde insanı yaşatan değerler göç etmeden, vatan; çıplak dağ ve taşlardan, köyler kasabalar ve şehirler viran olmadan, modern zindandan çıkış için tazeden Hay De! Bismillah”

Devamındaki yazılar halin faciası üzerine “Durun kalabalıklar bura çıkmaz sokak” minvalinde modern bilginin insanı yok etme noktasına geldiğine dair antitez metinlerdi.

Mevlana, eserlerindeki aruz hatalarını hatırlatanlara; “benim derdim şiir yazmak değil, ben fikirleri şiir üzerinden inşa ediyorum” cevabını veriyordu. Buna benzer yöntem taklidiyle reel politik metinler, popüler yazılar yerine düşünceyi, edebiyat marifetiyle sunmaya çalıştım. Bazen bir günlük köşe yazısının sınırlarını zorladım. Bazısı uzun, bazısı kavramsal, bazısı klasik diskurlara (vaaz) aykırı fikirler barındırıyordu. Okuyucuya zahmet verdiğimin de farkındalığındaki bu yazılar, bugün anlamını kavradı. Bu durumu şöyle ifade etmiştim;

“Düşünce insanı için fikirlerini ifade etmek ahlaksal bir seçimdir. Tıpkı cerrahi ameliyedeki doktorun insan hayatı söz konusu olduğunda canlı eti kesme kararı almasının ahlaksal bir seçim olması gibi. Nasıl ki cerrah, kesme işlemini gerçekleştirdiğinde acıma duygusuna kapılamaz, fikir insanı da kanatsa da acı verse de sözlerinden veya yazdıklarının vereceği rahatsızlıktan ötürü geri duramaz”
Bir önceki yazıda bilginin kaynağı üzerine sabiteleri ifade etmiştim. Geleceğin sağlıklı bir inşası üzerine olacak. Zaman zaman acıtabilir. Peşinen söyleyeyim seviyeyi düşürmek marifet değil seviyeyi yükseltebilmektir asl olan. Bu itibarla siz okuyuculara popüler çöplüğe atılacak yazılar yerine kalıcı ve bu minvalde insanlık geleceği muhayyilem üzerine “düşünsel peotikamı” inşa yazıları sunma muradındayım. Her ne sürçü lisan olursa af ola.

Corona bir miladı erkene çekti.

Yakın gelecekte insanlık virüs şokunu atlatacak. Yeryüzü yeni bir kavgaya tutuşacak.
Virüsün yıkıcılığını tahribatını görmekten uzak iktidarlar -bazı ülkelerde muhalefet- ki başta ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya ve Avrupa Birliği ülkelerinde toplumsal muhalefet daha sert ve dönüştürücü olma ihtimalini barındırıyor.

İnsanlar canlarına kast edenlere acımayacaklar.

Avrupa yeni bir Rönesans’a giriyor. Avrupa insan kültürü bu zemine elverişli bir ahlak kültürünü barındırıyor. Önümüzdeki süreç her yerde sert geçecek. Teknokrat iktidarların trans hümanizme yenildiği süreçte kavganın adı doğru konmalı. Gelecek üzerine ideolojik kısırlığı aşan ve felsefi düşünceler üzerinden yükselen siyasal iktidarlar, transhümanizme karşı en çetin savaşı verecekler.

Teknolojinin fayda ve zararlarından önce şunu bilmemiz gerekirdi. Bilgisayar ve biyo-teknolojik ilerlemeler varlık için sadece nesneleri daha iyi yapmayabilir ve kötücül de olabilirdi. İhtimal dışı kesin olan bir şey varsa oda toplumu dönüştürüyor olmasıdır.

Semavi dinlerde farklı anlatımlarla birlikte genel kabul, yasak elma ağacından elma yemekle yeryüzüne gönderildi ilk insan. Mitolojik şirk dünyasında Tanrılardan ateş çalan Prometheus kahramandı. Zımnen Tanrıya da meydan okuyan bir insandı. Tanrısız bir yeryüzü insanının öncüsüdür.

Prometheus. Mitolojik tahayyüller ve teolojik yaklaşımlarıyla, fikre/felsefeye ve olguya/bilime yönelik tasavvurda, basit alet kullanımından makinalaşmaya geçen -sanayi inkılabı- yeni süreçte batıl şirk aklı, dünyayı değiştirme cüretinden yeni insan yaratma –haşa- cüretine yöneldi. Ortaçağ Hıristiyanlığında insan-tanrı birleşimi, Rönesans ve Aydınlanma dönemindeki seküler-maddi yaklaşım, pozitivizmin tetiklediği sanayileşme ve kapitalizm süreçleri metafizikten kopuk maddileşmiş insanı doğurmuştu. Hümanizmle Tanrıyı hayattan kovup vicdana hapsetmekle bu süreçten geçildi. İktidarlar hümanizmi kutsadıkları oranda zulm edebiliyorlardı.

1970 lerden itibaren high tech (yüksek teknoloji) süreci hümanizmi de aşan transhümanizm sürecini doğurdu. İnsan, tanrıdan rol çalma peşindeydi. Yaşlanmaya, hastalığa, biyolojik kusura, acıya veya ağrıya, aptallığa, hatta ölüme üstün gelme mücadelesi içine girişti. Dikkatten kaçırılmaması gereken iki önemli nokta var.
Birincisi 1945 sonrası çok uluslu şirketler eliyle dünya hükümetleri beslemek zorunda kalmayacağı çok fazla insan yerine az insanla yönetilen bir dünya tasavvurunda bulundu.

İkincisi Kendilerini seçilmiş kavim, diğer insanların kendilerine hizmet etmek üzere yaratılmış insan müsveddeleri gözlüğüyle bakan siyonist aklı bu süreçten kopuk ele almak hata olur. Bu düşünce, kendi neslini de insana ait biyolojik ve fiziksel sınırları aşmaya çalışarak hem cyborg hem tanrılaştırma sürecine sokarak üstün insan ırkı haşa yaratma macerasında.

Bunun felsefi arka planındaki bilgileri önümüzdeki yazıda ele alacağız. Futurizm, Transhümanizm Singularity kavramları bunlarla bağlantılı düşünürler Nietche J. Huxley, J. B. S. Haldane ve J. D. Bernal gelecek yazının konusu.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Nusret

Diline saglik farkli ve hedefi var yazilarin. Faydalandim

Sabri

Yazılarınızdan istifade ediyorum. Anlatım çıtınızda gayet güzel. Teşekkür ederim.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23