• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Halit Kanak
Halit Kanak
TÜM YAZILARI

İstanbul’un Mânevî Fâtihi Akşemseddin’inVefâtı (15 Ocak 1459)

15 Ocak 2022
A


Halit Kanak İletişim:

1452 Şubat’ında Edirne Sarayı önemli bir toplantıya şahitlik yapmaya hazırlanıyordu. Bir tarafta Divân Üyeleri, katipler, paşalar; diğer tarafta başını Akşemseddin’in çektiği ilim ehli ulemâlar yerlerini almış genç hükümdârSultânMehmed Hân bekleniyordu.

SultânMehmed içeri girmesiyle birlikte gündemdeki İstanbul’un Fethi konusunuda açmış oldu. İstanbul’un fethedilmesinin öneminden ve kendisinin bunu çok istediğini söyledi. Ardından herkes fikrini söylesin diye irâde buyurdu.

Toplantı salonunda ekseriyet fetihten yana olduklarını beyân etmelerine rağmen, Vezirâzâm Çandarlı Halil Paşa ve birkaç taraftarı, surların çok dayanıklı olduğu fikrini ileri sürmekle kalmayarak, “Bütün Avrupa yeni bir haçlı ordusu ile üzerimize gelir” endişesiyle buna yanaşmak istemediler.

Hatta Çandarlı yakını bir ulemâ, İstanbul’un Âsr-ı Saadet döneminden itibaren kuşatıldığını ve başarılı olunamadığını dile getirerek; bu fethin ancak Hazreti Mehdi tarafından gerçekleştirilebileceğini ileri sürdü. Bunun üzerine Akşemseddin; İstanbul’un Mehdi tarafından fethi meselesinin âhir zamanla ilgili olduğunu söyleyerek, İstanbul’un fethinin Allah’ın (c.c.) izniyle SultânMehmed’enâsib olacağını net bir şekilde ortaya koydu.

Bunun üzerine fetih hazırlığı başladı ve dört ay gibi kısa bir sürede bitirilecek olan Rumeli Hisarı’nın temeli 1452 Nisan’ında atıldı. Büyüklü küçüklü onlarca savaş gemisi inşaası tamamlandı.

Ordu Edirne’den 23 Mart 1453’te hareket ettiğinde ise Akşemseddin, “Onu fetheden asker ne güzel asker” hitâbına muhatap olmak üzere yüzlerce müridiyle orduya katılmış, SultânMehmed’in hemen yanıbaşında İstanbul’a doğru adım adım yürüyordu.

Çadırı Fâtih’inotağı’nınyanıbaşına kuruldu. Muhasara boyunca dervişleriyle hem duâ etti, hemde askeri teşvik. EbâEyyûb el-Ensâri Hazretlerinin kabrini ortaya çıkartanda, fethin tarih ve saatini söyleyende o olmuştu. 29 Mayıs fetih günü öğle üzeri Fatih’in yanında Topkapı’dan tekbirler ve Bizans halkının alkışlarıyla şehre girdiğinde, Fâtih’in yönlendirmesiyle çiçekler ona sunuldu. 1 Haziran Cuma günü ilk hutbeyide yine Fatih’in ısrarıyla Ayasofya’da Akşemseddin Hazretleri okudu.

Fâtih SultânMehmedHân’ın hocası, büyük âlim, tasavvuf ehli, kerâmet sahibi, aynı zamanda hekim olan işte bu Akşemseddin Hazretleri Şeyh ŞehâbeddinSühreverdî’nin torunlarından Şeyh Hamza’nın oğlu olarak 1390 yılında dünyaya geldi. İsmini Mehmed Şemseddin koydular. Yedi yaşlarında Kur’an’ı ezberleyip, ardından kuvvetli bir tıp ve dinî tahsil gördükten sonra Osmancık Medresesi’ne müderris oldu.

Fakat, içinde devamlı hissettiği mânevî boşluğu doldurmak maksadıyla tasavvufa yöneldi. Her seferinde kendisine Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerinin ismi tavsiye edildi. Ancak o, mürşid aramak için Horasan, Semerkand, Buhâra taraflarına doğru yola çıktı. Bir gece rüyasında, bir ucu boynuna takılı zincirin, diğer ucunun Hacı Bayram Velî Hazretlerinin elinde olduğunu görünce Ankara’ya döndü.

Ankara'ya ulaştığında Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri'nin talebeleriyle birlikte tarlada çalıştığı haberini aldı, oraya gitti. Sessizce mahcup haliyle müritlerin arasına karışarak tarladaki çalışmalara iştirak etti. Bir müddet sonra yemek için mola verildiysede, kimse bununla ilgilenmedi. Genç Şemseddin yine sessizce köpeklerin yanına gitti ve onlara verilen yemekten yemeye başladı.

Tam bu sırada kendisine, Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerinin çağırdığı söylendi. Kalktı korku ve edeple karışık hâl üzere huzura vardı. Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri; "Zincire bağlanarak zorla getirilen misafir böyle ağırlanır" diyerek sofrasına dâvet etti. Yemekten sonra büyük velî’nin önünde diz çökerek intisap ettiğinde mutluluktan uçuyordu.

Zâhiri ilimlerdeki başarısını burada da gösterdi. İhlasla çalıştı, sebat etti birbirinden kıymetli mânevî derecelere ulaştı. Hâlen Ankara’da Hacı Bayram Camii’nin bodrumunda bulunan çilehânesinde piştikten sonra Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerinin önde gelen Halifelerinden biri oldu.

Şeyhinin izniyle Beypazarı’na gitti. Yaptırdığı mescide yerleşti, irşada başladı. Ancak, halkın büyük rağbet gösterip etrafına kalabalıklar toplanmasını, henüz hayatta olan Şeyhine hürmetsizlik addeterek burayı terketti. Gözden uzak olacağına inandığı Çorum’a bağlı olan İskilip kazasında Kösedağı civarındaki Evlek Köyüne gitti. (Oğlu NurülHüdâ’nın kabri buradadır.) Bir süre sonra buradan da ayrılarak, birer mescidle değirmen yaptırdığı Göynük’e yerleşti.

Hacca gidene kadar, bir yandan çocuklarının, diğer yandan da dervişlerin tâlim ve terbiyeleriyle meşgûl oldu. Bir müddet sonrada Şeyhi Hacı Bayrâm-ı Velî’nin vefâtıyla onun yerine irşad makamına geçti. Bu arada Şeyhi vâsıtasıyla tanıdığı Sultân II. Murad Hân’ın dâvetiyle Edirne’de bulundu. Şehzâde Mehmed’e Hocalık yaptı.

Bulaşıcı hastalıklar üzerinde yoğun olarak çalıştı. Araştırmalar sonunda Maddet-ül-Hayat adlı eserinde: "Hastalıkların insanlarda birer birer ortaya çıktığını sanmak yanlıştır. Hastalıklar insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma gözle görülemeyecek kadar küçük fakat canlı tohumlar vasıtasıyla olur" diyerek, mikrobun tarifini yaptı. (Fransız PasteurAkşemseddin’in kitabından faydalanarak 400 yıl sonra 19. yüzyılda mikroptan bahsetmiştir.)

Bilimde ve tasavvufta olduğu gibi, tıp ve eczacılık alanında da pekçok hayırlı işlere vesile olan Akşemseddin 15 Ocak 1459’da yetmiş yaşlarında iken Göynük’te vefat etti. Sultân Fâtih türbesini yaptırdı. Vefâtından sonrada Akşemseddin’in kurduğu Bayramiyye tarikatının Şemsiyye kolu, Göynük’te oğlu Fazlullah, Kayseri’de İbrâhimTennûrî, İskilip’te AttaroğluMuslihuddin Efendi, Ankara ve civarında ise Hamza eş-Şâmî Efendi tarafından devam ettirilmiştir.

Bilinen Eserleri

-Risalet-ün Nuriyye
- Risâle-i Zikrûllâh- Risâle-i Şerh-i Ahvâl-i Hacı Bayrâm-ı Veli - Makâmât-ı Evliyâ (Velilerin Makamları) - Maddet-ü’l-Hayat (Hayat Maddesi) - Nasihatnâme-i Akşemseddin (AkşemseddinNasihatnâmesi) - Kitab-ü’l-Tıp (Tıp Kitabı) - Hall-i Müşkülat (Güçlüklerin Halli)

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Salim karabulut

Allah bizlere de onların sefatine nail olmayı nasip etsin inşallah Kalemine sağlık sevgili başkanım Selam ve saygılarımla

İlhan Palabıyık

Manevi Anlamdaki Din Alimlerinin ilimlerini ve o dönemlerde yaşananları günümüz genç nesillerinin öğrenmesi Yeni Ateşlerin kıvılcım olarak yakılması olacağına inanıyorum.Allah Daim etsin İnşallah Saygılarımla Reis
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23