• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Halit Kanak
Halit Kanak
TÜM YAZILARI

7 Mayıs 1718: Matbaayı Türkiye’ye sokmadı dedikleri Şeyhülislâm Abdullah Efendi göreve başladı

07 Mayıs 2022
A


Halit Kanak İletişim:

Takvimler 7 Mayıs 1718’i gösterdiğinde (6 Cemaziye’l Evvel 1130) Ebûİshâk İsmail Efendi’nin yerine Şeyhülislâm olarak Yenişehirli Abdullah Efendi 12 yıl, 4 ay, 23 gün sürecek görevine başladı. Şeyhülislâm olarak atanmasında Damat İbrahim Paşa’nın büyük desteği oldu.

Daha önce 9 Kasım 1705 tarihinde tayin edildiği Halep Kadılığı görevini on altı ay boyunca yürütmüş, bir boşluğun ardından 14 Aralık 1710’da Bursa Kadılığı görevine getirilmiş 5 Ekim 1712’ye kadar bu görevi yürütmüştü. Daha sonrada SadrazâmŞehid Ali Paşa’nın yardımıyla 27 Mart 1717’de Anadolu Kazaskerliğine atandı.

Şeyhülislâm olarak göreve geldiğinde III. Ahmed dönemiydi. Bu dönemde bâzı topraklar alınıp verildiysede İmparatorluk sınırları yeniden III. Murad Hân dönemindeki en geniş sınırlara ulaşmış, fakat pek çok gaileler de yaşanmıştı. Göreve başlayalı henüz ikibuçuk ay olmuştuki 16 Temmuz’u 17 Temmuz’a bağlayan gece çıkan yangında Cibali ile Unkapanı arasındaki mahalleler tamamen yandı.

1 yıl sonra ise 1719’un 25 Mayıs’ında 3 dakika süren deprem İstanbul surlarının bir kısmıyla birlikte büyük yıkıma neden oldu. Aynı sene içerisinde 21 Temmuz’u 22 Temmuz’a bağlayan gece çıkan ve 24 saat süren yangında bu seferde Gedikpaşa ve Kumkapı mahalleleri yandı.

27 Temmuz 1729 tarihinde bu kez İstanbul büyük yangını çıktı. Balat’ta başlayan yangından sonra yapılan hasar tespitinde suriçi İstanbul’un sekizde birinin yandığı görüldü. Ancak en büyük felaketlerden birisi 28 Eylül 1730’da başlayarak dört gün boyunca İstanbul Halkına ve koca İmparatorluğa korku dolu günler yaşatan Patrona Halil isyanı olmuştu.

Şeyhülislâm Yenişehirli Abdullah Efendi Patrona Halil isyanında azledilenler arasında Bozcaada’ya sürüldü. Yerine gelen Mirzaoğlu Mehmed Salih Efendi damadıydı. (Ayrıca üç oğlu vardır. Bunlar; Abdülvahid Efendi, Hasan Müftü Efendi ve Fazlullah Efendi’dir.)

Tekniğe, teknolojiye karşıydı, matbaayı ülkeye sokmayarak bizi çağdışı bıraktı gibi yalan ve iftiralara mârûz kaldı. Gerçekten durum böylemiydi!

Bilindiği gibi İbrahim Müteferrika ile geleceğin SadrâzamlarındanYirmisekizçelebi oğlu Sâid Efendi İstanbul’a ilk matbaayı açtılar. Matbaanın ilk açıldığı yer İbrahim Müteferrika’ya ait evin alt katıydı ve “Dârü’t-Tıbaatü’l-Âmire” adıyla kuruldu. Bu matbaada basılan ilk Türkçe eser VankuluLügatı’dır. Bu lügat, 1009 senesinde vefat eden, Kazakistan’ın Otrar vilayetinde doğan Türk bilgini İsmail Cevheri’nin kaleme aldığı Tâcü’l-lûga unvanlı büyük ve meşhur Arapça lügatın Türkçeye tercümesidir. 

Bu muazzam eser VankuluMehmed Efendi tarafından Vankulu Lügati adıyla derlenmiş ve İbrahim Müteferrika tarafından kurulan ilk matbaanın bastığı ilk kitap unvanını da almıştır.

İşte bahsedilen bu matbaanın Türkiye’ye getirilmek istendiği 1727 yılında, Şeyhülislâm olarak konu kendisine sorulunca, Abdullah Efendi iddia edilenlerin tersine matbaanın faydalı bir şey olduğuna dair fetvâsını verir.

Fetvâsının içeriği aynen şöyledir; “Kitap basma sanatını iyi bilen bir kimse, bir kitabın harflerini ve kelimelerini birer kalıba çıkarıp, buradan kağıtlara basmakla, bu kitaptan az zamanda kolayca, çok sayıda elde ediyor. Böylece çok ucuz kitap yazılmasına sebep oluyor. Fâideli bir iş olduğundan İslâmiyet bu kimsenin bu işi yapmasına izin verir. Kitapta yazılan ilmi, bilen birkaç kişi önce kitabı tahsis etmelidir. Tahsis ettikten sonra basılırsa güzel bir iş olur.”

Şeyhülislâm Abdullah Efendi’nin bu fetvâsı, “Behçet’ülFetâvâ” kitabının “Hazar ve Lebs” kısmında yazılıdır ve bu İslâm dininin ilme, teknolojiye ne kadar önem verdiğini göstermektedir. (Osmanlı’da dört muteber fetvâ kitabından biri olan Behcet’ülFetâvâ Abdullah Efendi’nin verdiği fetvâları içerir. 643 sayfada 3.474 fetvâ vardır. Kısım kısımdır. Kısım başlıkları Arapça yazılı olmasına rağmen fetvâlar Osmanlı Türkçesiyle yazılmıştır.)

Ancak geçmiş dönemde bu ülkede yazılan ders kitaplarında; “Avrupa’da matbaalar çalışırken, bizdeki sarıklı, sakallı, kara kafalılar matbaa günahtır, gâvur icadıdır diye açılmasına izin vermediler, İbrahim Müteferrika’nın bu girişimini engellediler” diyerek bu ülkede bir nesili zehirlediler.

Din adamlarına yobaz, gerici, fen ve teknoloji düşmanı dediler. Bunlardan nasibini alanlardan birisi de Şeyhülislâm Abdullah Efendi idi. Patron’a Halil isyanı çıktığında ihtilalciler Sultân III. Ahmet’ten, başta Sadrâzam Nevşehirli İbrahim Paşa olmak üzere 37 kişinin başını istediklerinde bunlardan biriside Şeyhülislâm Abdullah Efendi oldu.

Sadrâzam İbrahim Paşa, Vezirler Mehmet ve Kaymakçı Mustafa Paşalar boğularak cesetleri asilere teslim edildi. Abdullah Efendi başını zor kurtardı. Sürüldüğü Bozcaada’dan yaptığı müracaat üzerine padişah fermanıyla 1732’de hacca gitmesine izin verildi.

Hac dönüşü İstanbul’a geldiysede şehre sokulmayıp, bir müddet şehir dışında bir çiftlikte yaşadı. İzin verilmesi üzerine Kanlıca’da bulunan konağına geldi oturdu. 1743 senesinde vefât ettiğinde eşi Afife Hanımında medfûn bulunduğu Kanlıca’da ki Mimar Sinan eseri Gâzi İskender Paşa Camii Haziresine defnedildi. Mekânı cennet olsun..

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

MTAN

Hocalar yüzünden geri kaldık diyen zihniyet , şu an avrupanın ve bizim kullandığımız rakamların ARAP RAKAM ları olduğunu bilmez...gogıla sorsa öğrenecek ama duyunca far görmüş tavşan gibi bakıyorlar..ENFORMATİK CAHİL bolluğu var memlekette.....Roma rakamlarının bir halta yaramadığını geçte olsa anladılar....bu sadece bir örneği....Avrupa medeniyetini İSLAM alemine borçludur....Matbaanın daha eski geçmişinde UYGUR TÜRKLERİ vardır..Uygur Türkleri tahta harf kullanıyordu, Çinliler geliştirip demir harf kullandılar. Matbaa haçlı seferleri ile müslüman Endülüsten Avrupaya geçti...bizim tek adam tarihçileri avrupanın yalanla dolu tarih kitaplarını çevirdikleri için yalanın ardı arkası kesilmiyor, halen üretmek yerine çeviri yapmayı tercih eden akademi dünyasına da sahibiz...En büyük heykel peşinde oklu koşarken bu milletin on yılları harcandı...ilk emri OKU olan müslümanın düşmanı eksik olmaz...yalan üretmeye devam edecekler.

Okur

Türklerin bilim ve teknoloji ile arası yok denecek kadar az. Varsa da şartların zorlaması sonucu. En harikulade bilim ve teknoloji sunsanız elli bin bahane ile burun kıvırırlar. Tarihi safsata ve hurafelere gark olmuş olup çıkması imkansız. Çoğunluğun beyinleri sadece imparatorluk ve cumhuriyet posaları, birbirleriyle dalaşma düşünceleriyle dolu, başka bir şey düşünemez ve anlayamazlar, nasihat edecek avanak arayan tuhaf tipler.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23