Topbaş hocamızı reddedip, Lenin’i öven hokkabazlar!
Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’de, Diyanet İşleri Başkanlığı, gençleri dini hassasiyetler konusunda motive etmek için, yarışma düzenlemiş.
Yarışma konusu, Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarından “Dinim İslâm Temel Bilgiler”, “Mukaddes Miras Kudüs” ve “İslam İlmihali” kitaplarının içeriklerinden oluşuyor.
Yarışmada ödül olarak da, başarılı olanların umre ziyaretine götürülmeleri vaad edilmiş..
Bir Müslüman, bu yarışmadan ve ödülden sıkıntı duyar mı?
Bırakın Müslümanları, Müslümanların çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşayan herhangi bir inançtaki insan dahi, bu yarışmadan ve ödülden rahatsızlık duymaması gerekir..
Ama soldan çarklı bir ideolojiye kafanızı kiralamış iseniz..
Hele hele..
“Müslümanım” deyip, Ali’siz Aleviliği halka dayatıyorsanız..
Rahatsız olursunuz.
Nitekim, o çevreler başta olmak üzere, bir itirazdır gidiyor..
Eğitim-Sen Genel Başkanı Kemal Irmak, “Ödülün umre olması laik ve bilimsel eğitime terstir” açıklaması yapmış.
Ödül ne olsaydı acaba?
Kandil’e götürülme?
Eline keleş verip, devletin askerine kurşun sıktırma..
Amerika’nın yolladığı bombayı, sivil insanların da bulunduğu ortamlara yerleştirip patlatma?
Veya canlı bomba olarak, sosyalist idealler uğruna kendini patlatma..
Başka ne olabilir ödül?
Ki, Eğitim-Sen Başkanı memnun olsun..
Müslüman bir ülkede, Diyanet İşleri Başkanlığı tabiidir ki, dini konularda yarışma düzenler..
Ödülü de, dini ilkelerin hayata geçirilmesi konusunda pratik kazandıracak bir konuda olur..
Bir gencin, dinine ait konularda bilgi sahibi olması, Eğitim-Sen’i niye rahatsız eder?
Kafa yapısı o kadar sakat, o kadar çelişkili ki..
Bir yandan dini değerleri, “dogmalara karşıyız” diyerek karşı çıkıyorlar..
Ama kendileri her şeyi yaratan yüce varlığa ilahi kanunları dizayn etme yetkisi vermezken, Lenin gibi, Marks gibi beşeri kimliklerin dikte ettiği kavramları, dogma olarak kabul edip, ölümüne savunuyorlar..
İşte Cumhuriyet gazetesi.
Bir yandan Eğitim Sen’in Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yarışmasına karşı çıkışını haberleştiriyor..
Bir yandan da Lenin övgüsü yapılan yazıya sayfasını açıyor..
Yazarın ismini ilk defa duyuyorum..
Bilsay Kuruç imiş..
Diyor ki Bilsay bey:
“1 Ocak 1924’te dünyaya veda etti. Elli dört yaşındaydı. 19. yüzyılın büyük kültür dünyasını uygarlığın antik çağdan başlattığı bilgi ve düşünce birikimine bağlayan bir disiplinle kendini yetiştirmişti. Almanca ve Fransızcası mükemmeldi, İngilizcesi bunlara yakındı.”
Eeee?
“Öğrenciler cemaat liderinin kitabını okuyup yarışmaya katılacak” diyerek, Umre ödül oldu” başlığı atan Cumhuriyet gazetesi, cemaat lideri olarak tanıttığı kişi yerine, bize Lenin’i mi öneriyor?
Osman Nuri Topbaş hocaefendiyi itibarsızlaştırmak isteyen Cumhuriyet gazetesi, Lenin’e niye aşkını ilan ediyor?
Osman Nuri Topbaş hocaefendiye itiraz ederken, “bilim, aydınlanma, özgürlük” diyorlar..
Ama Lenin’i anlatırken, bilimi rafa kaldırıyorlar, tabi olmayı öneriyorlar, “Lenin ne diyorsa o” dayatmasında bulunuyorlar..
“Dinimiz İslam, temel bilgiler” kitabını reddedenler..
Lenin’i övmek, kutsallaştırmak için bize, Morgan Philips Pricein kitabını takdim ediyorlar..
“Mukaddes Miras Kudüs”’ kitabını okuyup, anlayıp, yarışmada başarılı olup, umre ziyareti ile ödüllendirilmeyi, laikliğe ve bilime aykırı gibi gösterenler..
Bize, Trinity College’i bitiren adamların kitaplarını öneriyorlar..
“İslam İlmihali”ni niye çocuklara okutuyorsunuz diye sorgulama yapanlar, bize “Dispatches From the Revolution” başlıklı kitabı öneriyorlar..
Ne yazıyormuş o kitapta?
İslam’ın güzelliklerinin anlatılmasını tabii ki beklemeyin..
Bu dünyanın bir de ahiretinin olduğu gerçeğinin anlatılmasını, tabii ki beklemeyin..
Ne yazar, Lenin’le yatanların, Marks’la kalkanların kitabında?
Aktarayım siz de okuyun:
“Sadece alçakgönüllü değil, mutlu bir adamdı. Alçakgönüllüydü, çünkü iyi bir Marksist olarak kendi kişiliğinin önemine aldırmıyordu. Bunda şüphesiz yanılıyordu. Çok önemliydi. Sadece Rusya için değil. Mutlu adamdı.”
Biliyorum, “bu cümlelerden biz bir şey anlamadık” diyeceksiniz..
Anlamanız gerekmiyor zaten..
Onlar Lenin hayranlıklarını ifade edecekler.
İnsanları uyutacaklar..
Sonra da dönüp, bu milletin kanaat önderlerini itibarsızlaştırmaya çalışacaklar..
İnançlı insanları, bilimden uzak kalmakla suçlayacaklar..
Kendi insanına yabancı gazetecilerden ne beklenir?
Kendi kanaat önderlerine yabancı öğretmenlerden ne beklenir?
Ki, bunlar bir de çıkıp toplumu dizayn etmeye çalışıyorlar.
Neyse ki, Bilsay Kuruç vasıtasıyla öğreniyoruz ki..
Lenin 1924 yılında öldüğünde..
Bizim Büyük Millet Meclisimizde ağıtlar dökenler de varmış..
24.1.1340 (1924) Tarihli TBMM Tutanağı’nda şunlar yazılı imiş:
Rusya Şuralar Hükümeti Başkomiseri (Lenin)in vefatı cümlemizi müteessir etmiştir. Gelibolu Celal Nuri.. Van Hakkı”
Celal Nuri (Gelibolu) konuşma da yapmış..
Kısaca aktarayım:
“Rusya Federatif Şuralar Hukümeti Komiserler Reisi Mösyö Lenin bize her suretle, maddeten ve manen her türlü müzaheretta bulundu..”
Hey gidi hey..
Kimler kimlere uşaklık ediyor da, açıktan ilan etmiyor.
Kimler kimleri akıl dışılıkla itham ediyor da, kendi akıl dışılıklarını görmezden geliyor..
Kimler, kimlerin bedava uşaklığını yapıyor da, başkalarını birilerine uşaklık etmekle suçlamaktan da geri durmuyor..