İhanet virüsü
Mesleğim gereği virütik hastalıklarla hep karşılaşmış ve koca koca çınarları nasıl devirdiğine çokça şahit olmuşumdur.
Teknolojideki gelişmeler sayesinde bu yaratıkları görebiliyor cinsini cibilliyetini ve tehdit gücünü değerlendirebiliyoruz.
Birçok hastalığın tedavisinde elde ettiğimiz başarıyı viral hastalıklarda maalesef yakalayabilmiş değiliz.
Müsbet ilim ve kanıta dayalı tıp bu tür hastalıklarda teşhis tedavi protokolleri ile ilgili çağ atlamış durumda. Çok şeyi bugün düne göre daha iyi biliyoruz.
Son pandemiden aldığımız dersler bize şunu öğretti. Şöyle ya da böyle virütik hastalıklar ağır hasarlar bıraksa bile bir süre sonra etkisini kaybediyor ve vatandaş da bir süre sonra yaşanılanları unutarak hayatına devam ediyor.
İnsanın fizyolojik ve biyolojik yapısı yanında psikolojik ruhsal ve zihinsel yapısı da mevcut. Sağlıklı olmak tanımında da bu ögeler de kullanılır.
İhanet kavramı insan hafızasında ve toplum algısında hep olumsuz çağrışımlar oluşturmuştur. İhanet etmek aynı zamanda ciddi bir karakter ve kişilik sorunu ve ihanet etmek ve ihanete uğramak hep olmuş ve insanlık devam ettikçe olmaya devam da edecek.
Bir kısmı şöhret tuzağına, bir kısmı şehvet, bir kısmi ise servet tuzağı pek fark etmez. Sonuçta olmaz bu dediğimiz bir sürü garabetleri duyar işitir ve yaşayarak olmazlara şahitlik yaparız.
İnsanın akli tekâmülü ve akıl etme erdemi, zekâsı ile paralel olmadığında, zeki olmak bu ve benzer tuzaklara karşı bağışık olmasını garanti edemiyor.
Beyin hücrelerine giren virüse karşı da bağışık olmamız birçok virütik hastalığa yakalanmama garantisini bize vermiyor. Demek ki yaşadığımız süre içerisinde havf ve reca ile manevi dinamiklerimiz ve onların sağlam sütunları arasında korunaklı yaşamamız daha daha doğru.
Sağlığımızı korumak ve hastalıklar gelmeden sağlığımızın değerini bilmemiz nasıl elzemse heva ve heveslerimize karşı da nefsimizi dizginlemek şeytanı dahi şaşkına çevirecek basitliklere alçaklıklara karşı da manevi şemsiyelerimizi sağlam olanlardan seçmek de o kadar elzem.
Yoksa kaybedenlerden oluruz gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalırız hatta rezil rüsva dahi olabiliriz.
Yaşam boyu hayat imtihanında sıklıkla hep bu sorular ile karşılaşırız. Dersimize iyi çalışmamışsak bu sorulardan hep çakarız. Hâlbuki merkeplere atfedilen bir hikâyede onların dahi bir hatayı iki kere yapmadığından bahsedilir.
İhanet virüsünün tedavisinde ne din ne de ahlak şifa gücüne sahip olamayınca insan eşreften esfele doğru önlenemeyen bir hızla yol almakta.
Varlık denizinin suyunu içerek, kapitalist dünya görüşünün önerileri doğrultusunda şifa arayışı, yangına benzinle müdahale etkisi yaparak insanlıktan nasipsiz çok yüzlü yaratık sayısı füze hızı ile artırıp güven duygusunu iğfal edince olanların olduğu bir dünyaya doğru hızla gidiliyor.
Sorunu ve sorumluları ararken lütfen önce kendimizden başlayalım. Aynalar bugün dünden daha çok bize gerek. Aynaya bakmayı bir alışkanlık haline getirebilir ve tefekkür edebilirsek bu günler daha çabuk geçer bu sis daha çabuk dağılır.
Sorunlarımızın kaynağı olan sorumluları ararken hep yanımıza sağa sola bakarsak hiçbir zaman sorunlarımızı gerçek çözücü olamayız.
Beden dilimizin bize anlattıklarını kulaklarımızla olmasa da gözlerimizle süzelim, dinleyelim. Kaç paralık adamız. Nefsimize hoş gelen meseleler dinimi diyanetimi ne kadar enterese ediyor?
Bugün dedikodu makinasına dönüşmüş dost görünümlü düşmanlarımızı kalp gözlerimizle teşhis edemiyorsak vay halimize.
Kalp gözlerini açan bildiğim tek ilaç muhabbet ve samimiyet.
Bunlar eczanelerde satılmıyor.
İnsanı eşref olmaya doğru götüren tutum ve davranışlarımızın artması oranında kendi doku ve hücrelerimizde üretiliyor.
Bizde ne kadarı var ve yeter mi? Bu soruların cevabını insan sadece ayna karşısındaki duruşunda bulabilir.
Çare ve çözüm üretmek için kendimizden başlamak yerine başkalarından beklemek ise olsa olsa zül olur diyorum.
Bu haftalık da bu kadar.
Kalın sağlıcakla.