• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Tâlib Çelen
Ahmet Tâlib Çelen
TÜM YAZILARI

Karanlığa yürüme sancısı

03 Haziran 2024
A


Ahmet Tâlib Çelen İletişim:

 

Ah be Abi!

“Öl!” diyecektin, ama “Karanlığa yürü” demeyecektin. 

Kalbi ve yüzü “apaydınlık” güzel insanlar, ismiyle tezat kapkaranlık adamların peşisıra mı yürüyecekti? 

Varlık sebepleri dünyâyı nûra boğmak olanlar karanlığa yürüyerek kendisini inkâr mı edecekti?

Hz. Âdem’den bu yana çizgisinde hiç kırılma yaşamamış insanlar bu kırıklığı nasıl taşısın şimdi? O ki, karanlık da çizgisinde hiç kırıklık yapmadı ve bugünkü temsilcileri de inatla karanlık yollarında yürümeye devâm ediyorlar. Bu o kadar açık, o kadar ortada ki…

Karanlığa rızâ karanlığa düşmek değil midir?

Karanlık yolun kara yüzlüleri alacakaranlığa bile râzı olmazken güneşin gözünü kamaştıracak aydınlık yolun nur yüzlüleri bir küçücük karanlık lekesine bile niye rızâ göstersin?

Ah be Abi!

“Bir ömür yerinden kımıldama!” diyecektin, “Karanlığa yürü” demeyecektin.

Ben şimdi kendi yürüyüşünü kaybetmekten korkan bir bahtı siyâhım. Bahtımı beyaza çevirecek bir söze, bir tavra çöldeki susuzlar gibi teşneyim. 

Her duruşun, her hareketin muknî bir gerekçesi olabilir de “Allah nûrunu tamamlayacaktır, kâfirler istemese de.” (Saff, 8) vaadi ışıl ışıl önümüzdeyken “Karanlığa yürüme”nin bir gerekçesi olabilir mi? 

Ve “…Siz eğer (gerçekten) mü’min iseniz (düşmanlarınıza gaalib ve onlardan) çok üstünsünüzdür.” (Âli İmran, 139); “Andolsun, Tevrât’tan sonra Zebur’da da yazmışızdır ki arza (ancak) sâlih kullarım mîrascı olur.” (Enbiyâ, 105) beyanları yolumuzu aydınlatırken; günde beş vakit “Yalnız sana ibâdet (kulluk) ederiz, yalnız senden yardım isteriz.” (Fâtiha, 5) kavl-i ilâhîsiyle ahid tazelerken “karanlığa” bir anlık bile olsa göz kırpmanın mâzereti olabilir mi?

“Müşriklerin Allah katında ve Resûlü yanında nasıl bir antlaşması olabilir? (…)”  (Tevbe, 7) “Evet, nasıl olabilir ki; (müşrikler) size karşı bir zafer kazansalar, ne hakkınızı gözetirler ne de yemine uyarlar. Ağızlarıyla sizi hoşnut etmeye çalışırlar, kalpleri ise direnir durur. Zaten çoğu insanlıktan çıkmış fâsıklardır!” (Tevbe, 8) âyetleri ilâhî bir ihtar olarak ter ü tâze karşımızda dururken karanlıkla el sıkışmak nasıl mümkün olabilir?

Biz bu dünyâya “duruş”umuzu belirlemeye geldik. Îman, temelde, Hak yanında bir saf tutma, saf belirlemeden başka nedir? Namazdan, oruçtan ve sâir ibâdetlerden evvel bir saf belirleme. Tek namaz kılmadan şehid olan sahâbe bunun en güzel misâli değil mi? Allah’ın huzûrunda, “Karanlık” arkasında (yanında bile değil) saf tutmanın hesabını nasıl vereceğiz? Bu vâdîde duruşunu kaybedenin kaybedeceği ne kalmıştır?

Ah be Abi!

“Her şeyini, ama her şeyini yele ver!” diyecektin, “Karanlığa yürü” demeyecektin. 

Kısa ömrümüzde neler neler gördük… Kardeşin kardeşi vurduğu devirleri devirdik geldik. Tsunami dalgaları arasında yol-iz aradık âdetâ. Her fikri yokladık, birçoğuna bulaştık. Hepsinde bir gün kandırılmış olma korkusunu yaşadık. Sonunda bu “aydınlık yol”u bulduk. Yolda yürüdükçe mes’ut olduk, yürüdükçe güzelliğine inandık; itmi’nana erdik. İşte en sağlam “duruş” dedik. Çizgisinde en küçük bir eğilme olmayan dik ve doğru “duruş”. Bütün karanlıkları Allah’ın nûruyla aydınlatacak yürüyüş… Ama bu “Karanlığa yürümek” vurdu beni. Uykularım kaçıyor, gece gündüz bu sancıyı kafamdan-kalbimden atamıyorum. Bu yükü taşımakta zorlanıyorum, belki zayıflığımdan ama evet, zorlanıyorum. 

Ah be Abi!

“Dipsiz uçurumlara yürü!” diyecektin, “Karanlığa yürü” demeyecektin. 

Aydınlık yolun aydınlık saçan kâfilesinin en büyük vazîfesi aydınlığı örten karanlıkları dağıtmak değil miydi? Evet, öyleydi ve hepsi öyle yaptılar. Karanlık yolun karanlık saçan gürûhunun vazîfesi de en küçük aydınlık kırıntısını yok etmek değil miydi? Evet, öyleydiler ve hep öyle yaptılar. Saflar bu kadar net iken, değişen kim ve ne oldu da sular bulandı? Nice aydınlık yüzler o karanlık gürûhun kara kılıçları altında, yağlı urganları ucunda can vermedi mi? Hangarlarda topladıkları güzel insanları tek tek çağırıp kılıçtan geçirmediler mi? “Yoluna canımız kurban büyüklerimiz” de onların kılıç artığı değil miydi? Binlerce câmiyi ahıra çeviren, Allah’ın kelâmını men eden, okutanları her türlü zulümle yok eden… bu karanlık yolun yolcuları değil miydi? Gasp ettikleri iktidar gücüyle her kıpırdanışları Allah’ın dininden bir tuğla düşürmedi mi? Târihimiz, dilimiz, yazımız, halîfemiz, kılık-kıyâfetimiz, şer’î mahkemelerimiz, Mecelle’miz, medreselerimiz, tekkelerimiz kimin eliyle çöpe atıldı? Keşke değiştiklerine dâir küçücük bir emâre olsaydı. Büyüteçle değil, mikroskopla baksak göremeyiz. Hâl böyleyken “Karanlığa yürüme”yi makul gösterecek hangi îzâh olabilir?

Ah be Abi!

“Kalbini çıkar at, çiğne!” diyecektin, “Karanlığa yür.” demeyecektin. 

Hazret-i Ali anlatır: Rasûlullah -sallallahü aleyhi ve sellem- askerî bir birliği, başlarına Medineli bir müslümanı komutan tayin ederek göreve yolladı ve komutanlarını dinleyip itaat etmelerini kendilerine iyice tenbih etti. (Tenbih eden Allah’ın Resulü’ydü). Görev müddeti içinde birlik mensupları bir mes’elede komutanlarını kızdırdılar. O da odun toplatıp bir ateş yaktırdı. Sonra da “Rasûlullah (s.a.) beni dinlemenizi ve bana itaat etmenizi size emretmedi mi?” diye sordu. Onlar “Evet, emretti” dediler. Bunun üzerine Komutan;

“O halde, haydi şu ateşe girin!” emrini verdi. (Emir Resûlullâh’ın (s.a.v.) kumandanından)

Beklenmedik bu emir karşısında herkes birbirine bakmaya başladı. İçlerinden bir kısmı emre uymayı düşündü ise de diğerleri “Biz ateşten kaçıp Rasûlullah’a sığındık (şimdi nasıl ateşe gireriz?)» dediler. (Bu itirazı Resûlullâh’ın (s.a.v) “itaat edin” buyurduğu kumandana yaptılar).

Onlar bu halde değerlendirmeler yaparlarken komutanın kızgınlığı geçti. Ateş söndürüldü, emir geri alındı. Döndüklerinde olay Hazret-i Peygambere anlatıldı. Efendimiz, o emre uymayı düşünenlere hitâben “Eğer o ateşe girseydiniz, kıyâmete kadar o halde kalırdınız” buyurdu. Diğerlerini tasvib ve takdir ettikten sonra (Resulullah (s.a.v.), itaat emrettiği kumandana itiraz edenleri tasvip ve takdir ediyor) sözlerini şöyle bitirdi: “Allah’a isyan olan yerde kula itaat yoktur. İtaat ancak ma’rûf (meşru) olanda gerekir.”(Müslim, imâre 39-40)

Ah be Abi!

“Aklını tavana as, bir daha da indirme!” diyecektin, “Karanlığa yürü.” demeyecektin. 

Hz. Ömer (R. A.)den bir tablo: Yine O, Bişr b. Sa’d (Rh.A.) kendisine: “Ya Ömer! Eğer önümüzde yanlış yapar veya işlerinde ihmalkâr davranırsan seni (gerekirse kılıçlarımızla) düzeltiriz!” dediğinde: “Sizler, evet sizler ancak böyle davrandığınızda hak üzere kalabilirsiniz” demiştir. 

Bu hâdisenin başka bir rivâyeti şöyledir: Halîfe olduktan sonra Hz. Ömer’i çalışma mahallinde ziyârete giden Hz. Huzeyfe, onun çok dalgın olduğunu görür, sebebini sorar. Hz. Ömer de “halifeliğin ona ağır bir yük yüklediğini, kendisinden korkup hatasının yüzüne vurulmaması hâlinde ne yapacağını düşündüğünü” söyler. Hz. Huzeyfe bunun üzerine, “Ey Ömer, Vallâhi sen doğru yoldan saptığın zaman seni kılıçlarımızla düzeltiriz” der. Hz. Ömer’in bunun üzerine çok sevindiği ve Hz. Huzeyfe’yi kucakladığı söylenir.

Ah be Abi!

“Dağları omuzla!” diyecektin, “Karanlığa yürü” demeyecektin. 

Bu yürek bu loğ taşını nasıl taşısın bundan geri?

“Gitme!” dediğin yerde önüme hendekler kazdım; ama karanlığa yürüyemedim be Abi!

Mes’ûliyetini taşıyacağın ve hesâbını vereceğin kişiler bir azalsın diye… 

18.04.2014

NOT: Bu yazıyı, bundan önceki yazımda bahsettiğim başa yeni geçen “büyük”ün Türkiye’de İslâm’ın kökünü kazıma projesi olan bir partiye desteği ve bu desteğin kesintisiz devâmı üzerine yazmıştım. Yazı o günlerdeki fikirlerim ve hâlet-i rûhiyemden izler taşımaktadır hâliyle. Bugün yazsam bâzı tâbirleri aynen böyle kullanmayabilirdim. 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Cemal okur

Kendisi karanlıkta yürüyen bir insan, dalalette olan bir insan, kendi çürüm ve cezasını bile çekmekte zorlanacak iken lider ve Önder pozisyonundaki insanların çevresindekileri de Karanlığa ve dalalete sürüklemiş olmasından daha feci ne olabilir. Onun içindirki imam-ı âzam hz.lerine çocuğun cevabi " yâ imam be düşersem testim kırılır, ya sen düşer, sapıtırsan etrafındakilerde sapıtır" diyerek ders vermiştir. Hidayetden sonra ayağımızı kaydırma ey rabbimiz,amiin..

Yusuf Han Kara

Kaleminize sağlık. Sancımız karanlığa ışık yakmasını beklediklermizin, karanlığa bodoslama yürümemizi istemesinin üzüntüsü. Beklentilerimizin boş, büyük bildiklerimizin fos çıkması hayal kırıklığımız.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23