Zeno’nun paradoksu gerçekte ne anlatıyor? Ahmet Can yazdı
Zeno’nun paradokslarını yalnızca matematiğin soğuk alanında değil, insan tecrübesinin sıcak döngülerinde arayan bu metin; zaman algısından mistik sezgiye, hedef sapmalarından varoluş gerilimine uzanan çok katmanlı bir sorgulama sunuyor. Ahmet Can, “ulaşma” arzusunun aslında bitimsiz bir yaklaşma hâli olduğunu gösterirken, hayatın paradokslarla örülü yapısına felsefî bir ayna tutuyor.
Ahmet Can
Şehir hep aynıdır; sadece içinden geçen yüzler değişiyor. Anlamın büyüsü değişiyor ve sürüklenme başlıyor. Bu, koşuşturmalı bir yarıştır. Tam o an düşünür insan Zeno’nun paradoksunu.
Atılan ok, varacağı yere asla ulaşamaz.
İşte bu koşuşturmalar, tıpkı Zeno’nun paradoksu gibi, hedefe vardığımızı sandığımız her ânda aslında başka bir mesafenin belirdiğini keşfetmemizi sağlar.
Bu gözleme “ayrıntıların sonsuz kuyusu” diyorum. Bir ayrıntıyı anladığınızda hemen başka bir ayrıntı sizi esir alır. Sonsuz döngünün kurbanı oluverirsiniz. Bu vesileyle zaman denen olguyu keşfedersiniz.
Her düşünürün, yazarın zaman yorumu farklıdır. Şahsi yorumum; zaman, sonsuz anların birleşimini, geçmişi ve geleceği aynı zamanda ânı hissedişin toplamını ifade eder. Şuurun labirentlerinde ne kadar yoğunlaşırsanız, âna ne kadar odaklanırsanız zaman o kadar deforme olur. Yani hem uzar hem kısalır.
Göreceliği hissetmeye başladığınız an ya derin bir meditasyon ya da üst düzey bir sûfî disiplinin, mistik müşahade hâlinin içindesinizdir.
Zeno’nun sesi, binlerce yıl öteden yükselir gibi:
“Hareket diye bir şey yoktur.” der.
Belki de Zeno, insanın hayat dediği serüvenin esas yanılgısını anlatıyordu:
Hedef dediğimiz şeylerin hep biraz ileri kaymasını, tam vardığımızı sandığımız anda hafifçe geri çekilmesini.
Bir terfi, delice bir aşk, bir huzur arayışı…
Hepsi birer hedef ve hepsi biraz daha ileride. Sanki görünmez bir el, mesafeyi daima ikiye bölüyor; sonra bir daha, bir daha.
Hayatın içinde kendimizi bazen bir roman kahramanı gibi hissettiren hâlet-i rûhiye de bu olsa gerek:
Bir telefon çalar, arayanın kim olduğunu bilmiyoruz; birisi sokakta bizi biriyle karıştırır; bir adres ararken başka bir hikâyenin içine gireriz. İnsan yürüdükçe yol da değişir çünkü.
Zeno’nun paradoksu belki de matematiksel bir tuzaktan çok, hayatın ta kendisidir. Ulaşmak isteğiyle ulaşamamak arasındaki o ince gerilim… Vay canına dedirten türden.
Meditasyoncuların, sûfîlerin, mistiklerin “anda kal” dediği şey belki de bu yüzden bir isyan sayılmalıdır. Zeno’nun bölüp duran mesafesine karşı bir başkaldırı:
“Yeter. Bu an bölünemez.”
YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN>>>




